Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

488 syf.
9/10 puan verdi
·
4 günde okudu
''Tarih bize değil, biz tarihe aidiz.'' der Alman felsefeci Gadamer bir kitabında. Tarihi yaratıp onun kanatları altına gireriz. Tarihsel geleneğin artık bizim elimizde olmayan dili, biçimi, sembolleri ve ruhu tarihi yazanların adeta tepesine konmuştur. Bu yüzden Huizinga'nın dilinden Orta Çağ'ı okumak tarihin işaretleri, sembolleri ile birlikte tarihin ruhu altına giren insanları da okumak anlamına gelir. Tarihin kilit noktalarından çok, kilit etkilerini gösterir bize Orta Çağ'ın Günbatımı. Orta Çağ'ın insanı yükselttiği veya alçalttığı değerler seviyesi, insanın Orta Çağ'da bıraktığı vahşet izleri şimdiki dünyadan o çağa hermeneutik bir yaklaşımla bakmayı gerektirir. Ne var ki önümüzde bunun önüne geçen bir perde bulunur, onun ardından bakmak bize hep puslu bir görüntü verir. Bu görüntüyü yaratan çağın üstüne giydirilen giysilerdir. Huizinga perdeyi aralayacak cesarettedir. Tarihi değil, tarihin tutsaklarının üzerindeki görüntüyü tüm çıplaklığıyla gözlerimize sunacaktır. Orta Çağ'da hayat tutkulu bir yoğunluk içindedir, yazarın da tasvir ettiği gibi. Bu yoğunluğu analiz etmek demek, öncelikle çağın dilini anlamayı gerektirir. Orta Çağ'da olguların zaman zaman zihnimize gelen anlamları benzerlik gösterir. Örneğin renk sembolizminin doğuşu bu çağa kadar dayanmaktadır. Huizinga buna daha sonra simgesel benzeştirme adını verecek ve olguların birer vakaya dönüştüğü vakit bunun insanın anlamlandıramayacağı mistik simgeleri doğurabileceğine işaret edecektir. Orta Çağ'ın insanları kesin inançlıdır. Ödüllendirmeler ve cezalandırmalar hiçbir şüphe duyulmadan yapılandırılır. Bu ilkel barbarlıkta nasılsa Hıristiyan toplum anlayışında da öyle olup günahların sembolleri neredeyse değişmeden kalabilmiştir. Ne var ki sembolleri somut olgular haline getirmek çağın kaçınılmaz ihtiyacı haline gelmiştir. Bir şeyleri sembollere indirgeme çabası en sonunda katlanılmaz bir hale gelecek olup kendiliğinden figüratif şekillere evrilecektir. Kitapta Huizinga'nın dikkat çektiği bir diğer önemli nokta da Rönesans ve Orta Çağ arasındaki kimi zaman birbirini kapsayan benzerlikler ve farklılıklardır. Rönesans'ın üzerindeki figüratif şekiller, giysiler, süsler hepsi Orta Çağ'ı yansıtır. Rönesans Orta Çağ'ın henüz son bulmadığını, hala bir süreklilik içinde devam ettiğini göstermeye çalışır adeta. İkisinin sürekliliği birbirinin hareketlerinden etkilenerek devam eder. Ama ikisi arasındaki temel farklılık, terimlerine bakıldığında tüm bu benzeşimlerden önce basitçe karşımıza çıkar aslında. Kitapta da yazıldığı gibi, ''Orta Çağ ile Rönesans terimleri, bizim için iki dönem arasındaki zıtlığın ifadesidir. Bu, özsel ama tanımlanması zor bir zıtlıktır.'' Gerçekten de bu hiç görünmeyen, kavramsal zıtlık Orta Çağ'ın sonuna yaklaşılırken dahi çağın peşini bırakmayacaktır. Rönesans'ın Orta Çağ'ın sonunu getirmeye niyeti yoktur. Orta Çağ insanlığının sonunu tutkunun doğurduğu şiddet, güzelliğin getirdiği günah, gözyaşlarının sevinci getirecektir. Orta Çağ'da bir döngü halinde gün doğar, gün ışığını insanlarının üzerinde gösterir. Sabah vakti bir telaş alır çağın tüm sakinlerini. İkindi zamanı insanlar korkuyla, tedirginlikle ve duyguların farklı birleşimleriyle karşılaşır. Nihayet güneş batar, vahşet insanların zihinlerinde kurbanlarını aramaktadır. Tüm sembollerin, biçimlerin, duyuların ve ruhların geldiği son durum budur. Orta Çağ'ın günbatımı, insanlığının da sonu olacaktır.
Ortaçağın Günbatımı
Ortaçağın GünbatımıJohan Huizinga · İmge Kitabevi Yayınları · 199737 okunma
·
286 görüntüleme
Ömer Ökten okurunun profil resmi
Uçmaya hazırdır kanatlarım Dönmek isterdim elbet geriye Çünkü o zaman canlı olarak bile kalsaydım Azalırdı şansım yine de. Gerhard Scholem, Angelus’tan Selam "Klee’nin Angelus Novus adlı bir resmi vardır. Bir melek betimlenmiştir bu resimde; meleğin görünüşü, sanki bakışlarını dikmiş olduğu bir şeyden uzaklaşmak ister gibidir. Gözleri, ağzı ve kanatları açılmıştır. Tarihin meleği de böyle gözükmelidir. Yüzünü geçmişe çevirmiştir. Bizim bir olaylar zinciri gördüğümüz noktada, o tek bir felaket görür, yıkıntıları birbiri üstüne yığıp, onun ayakları dibine fırlatan bir felaket. Melek, büyük bir olasılıkla orada kalmak, ölüleri diriltmek, parçalanmış olanı yeniden bir araya getirmek ister. Ama cennetten esen bir fırtına kanatlarına dolanmıştır ve bu fırtına öylesine güçlüdür ki, melek artık kanatlarını kapayamaz. Fırtına onu sürekli olarak sırtını dönmüş olduğu geleceğe doğru sürükler; önündeki yıkıntı yığını ise göğe doğru yükselmektedir. Bizim ilerleme diye adlandırdığımız, işte bu fırtınadır." Walter Benjamin, Pasajlar.
Başak okurunun profil resmi
“İlerlemeye inanmak henüz bir ilerleme olduğuna inanmak anlamına gelmez. Yoksa bu, inanmak için yeterli olmazdı.” Kafka, Aforizmalar
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.