Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

350 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Bu sene okuduğum en iyi kitap olabilir. Galeano'ya bayıldım. Her ne kadar politik olarak uyuşmasak da ifşaatını yaptığı dünya ortak düşmanımız. Kitap bir okulu tanıtıyormuş ve dersler veriyormuş gibi yazılmış. 6 ana başlık (ders) var, hepsinin de alt konuları var. Bu konular diktatöryal rejimlerin içyüzünden tutun da büyük şirketlerin doğayı mahvetmesi gibi son iki yüzyılın aşikar meseleleri. Fakat yazar bu konuları öyle güzel ele alıyor ki, konular ağır olsa da oldukça rahat anlaşılabilir bir halde bulunuyor. İçindeki resimler ise Jose Guadalupe Posada'nın gravürlerinden seçilmiş. Oldukça uyumlular. Aynı şekilde en çok alıntı yaptığım kitap da bu olsa gerek. • İlk konu okul hakkında bilgiler. Tersine dünyanın ne olduğundan bahsediyor. Tersine dünya okulu her şeyin tam zıttının eğitiminin verildiği bir okuldur. Yani normal okullar gibi her şeyin iyi yönlerini anlatmaz, aksine günümüzün saçmalıkları yüzümüze vurur. İkinci alt konu çocuklardır. Bu dünyanın çocuklarımız üzerinde yaptıkları, zengin çocukları korunaklı dünyaya, fakir çocukları tehlikeli dünyaya ve orta sınıf çocukların ise televizyon, eğitim ve internet aracılığıyla beyinlerinin uyuşturulmasına değinir. Üçüncü alt konu adalet ve eşitlik üzerinedir ve dünyadaki sözde eşitlikten ve güç sahibibin tekelinde olan adaletten bahsedilir. Dördüncü konu ise ırkçılık ve cinsiyetçiliktir. Siyahlara, kadınlara ve melezlere yapılan ırkçılık önümüze bu bölümlerde açıkça sunuluyor. Suç oranları ve ölüm oranları ile azınlık sınıfların hali ortaya konmakta. • İkinci bölüm korku üzerine yazılmış. Üç alt başlıktan oluşuyor. İlk konu korku eğitimi, hepimiz özellikle son yüzyılda polisler ve askerler aracılığıyla korkuyu içimizde hissetmeye başladık. 20-30 yılda bir darbe, büyükşehirlerimizin sokaklarında suç, devlet görevlilerinin sicilinde uyuşturucu olayları görüyoruz. Korkuyla eğitildik, kameralarla izleniyoruz. İkinci konu ise korku endüstrisi. Özel cezaevleri ve özel polisler ile suç oranları düşse bile mahkum sayısı artıyor, insanlar suçlu olmaya ya da suçludan korkmaya itiliyor. Son teknoloji aletler ile mahkumların rehabilite olma olasılığı sıfırlanıyor, çünkü her mahkum para demektir. Üçüncü konu büyük güçlerin ısmarlama düşmanlar yaratması, uyuşturucu ile mücadele ettiklerini söyleyip ülkelerini uyuşturucunun merkezi haline getirmeleri işleniyor. Yaratılan bu kurmaca düşmanlar bizzat devletlere yarıyor, ülkemizde her toplumsal harekette ortaya çıkan bazı gruplar da bu ısmarlama düşmanların bir çeşidi olsa gerek. • Üçüncü bölüm etik üzerine. İki alt konu var. İlk konu güç çeşitleri. Emperyal Güç, yani Kraliçe Victoria'nın gücü; Sırrın Gücü, yani diktatöryal rejimlerin ve uyuşturucu-silah ticaretinin bankaları üzerinden yapılmasına izin veren İsviçre'nin gücü; İlahi Güç, yani Katolik dinini sömürerek zenginleşen ve sonra iflas eden Banco Ambrosiano; Politik Güç, özellikle Güney Amerika'da politikacıların devleti soyup soğana çevirdikleri halde cezasız kalmaları; Rehinecilerin Gücü, dünya ülkelerini borçlandıran ve bu borçları yeni borçlar ile ödeyen Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu; Küresel Güç, sosyal adaletsizliği arttıran Thatcher ve Reagan gibi yöneticiler ve verdiği borcu ticari satış ile alan üst şirketler; Kumarhanenin Gücü ise Wall Street adı verilen "mantıklı" kumarhanenin binlerce insanın parasına suistimal etmesi. İkinci konu ise iş ve işsizlik. Hepimiz önce iş bulma, sonra onu kaybetmeme korkusu içindeyiz. İstediğin kadar iyi çalış, iş seni bulamıyorsa kolay gelsin. • Dördüncü bölüm dokunulmazlık sahibi sınıflar üzerine. Buranın ilk konusu ise vaka incelemeleri. Değinilen vakalar arasında, Shell ve Chevron gibi büyük petrol şirketlerinin Nijer Nehir Deltasını yok ettiklerini ifşa ettiği için infaz edilen Saro-Wiwa isimli yazar, yine Shell'in Curaçao adasına kurduğu rafineri yüzünden ada sakinlerinin zarar görmesi üzerine rafinerinin kapanması emri gelmesi ama Shell'in 400 milyon dolarlık tazminatı ödemek yerine bir dolara rafineriyi devlete satması, Chevron'un mavi kelebekleri koruma kampanyası adı altında dünyayı kendi çevreci algısı içinde kirletmeye devam etmesi, Brezilya'da köylülerin cesio 137 adı verilen radyoaktif mavi taşı bulup bu taşı üstlerine sürünce ışık saçtığı fark ettiklerinden tüm köy mahvolması, Meksika'da 92 depreminde binlerce insanın malzemeden çalınmış binalar yüzünden ölmesi (yakında bir benzerini Türkiye'de yaşamamamız için bir sebep yok), gezegeni kirletmekte başı çeken General Electric, DuPont ve Westinghouse gibi firmaların kendi yarattıkları çöpü temizlemenin de endüstrinin sahibi olması, mayınları döşeyen CMS ve British Aerospace gibi şirketlerin yine mayınları temizleme ihalesi almaları, Pinochet'in suçunu karşılık ödül, Arjantin diktatörü Scilingo'nun otuz kişiyi köpekbalıklarına yem etmekten değil karşılıksız bir çek yazmaktan ceza alması, ve Latin Amerika'da işlenen politik cinayetlerin gizlenmesi gibi olaylar işlenmiş. İkinci konu, insan avcılarının yani diktatöryal güçlerin askerlerinin dokunulmazlığı. Binlerce insanı öldüren bu rejimler bedelini asla ödememiştir. Üçüncü konu, gezegeni yok edenlerin, yani atıklarını güneye gönderen ve yine fabrikalarını güneye kuran şirketlerin ve devletlerin cezasız kalmaları ve 25 milyon insanın bu yüzden evsiz kalmasıyla ve dahasının da kalacak olmasıyla alakalı. Dördüncü ve son konu kutsal otomobilin dokunulmazlığı, yani motorlu taşıtların mutlak hakimiyeti ile dünyamızın günden güne kirlenmesi, güzel havalar anlamına gelen Buenos Aires kentinin dünyanın havası en hızlı kirlenen kentlerden okuri olması gibi sorunlara değiniyor. • Beşinci bölüm yalnızlık üzerine. İlk konu da tüketim toplumu ve içinden çıkılmaz amansız yoksulluk. McDonald's'ın, Mercedes'in ve Rolex'in dünyası. İnsanların sadece alışveriş arabalarını doldurup tüm şehirlerini sarmış o alışveriş merkezlerinden bir sakız dahi almadan çıkmaları. 1998'de Buenos Aires'de bir adam karşıdan karşıya geçerken telefonuyla konuştuğu için öldü, öldükten sonra fark edildi ki, adam telefonla konuşmuyordu; telefon oyuncaktı. İkinci konu ise iletişimsizlik. Hem de iletişim en kolay olduğu iddia edilen internet çağında. Fakat internetin iletişimi kurmaca, ve o insanlara şiddetten fazlasını sunmuyor. Televizyonlar tamamen politik güçlerin elinde, artık bize radyo yeniden cazip gelmeye başlıyor, çünkü sadece radyo dinlerken gözümüzün önüne güzel şeyler geliyor. • Altıncı ve son bölüm ise karşıokul. 20. yüzyılı, yani binyılın sonunu genişlemesine el alıyor yazar. Binyıl sonunun vadi ve ihaneti, yani barış ve gelişme çağı olması beklenen bu binyılın hızlıca adaletsizlik sürecine dönüşmesi, henüz ilk yarısında yıkıcı savaşlara sahne olması konu alınmış. Fakat yazar biz insanlara dünya için henüz umutların kaybolmadığını, kayıpların geri kazanılabileceğini söylüyor. Fakat 98'de yazılmış bu kitaba 2021'de yorum yapan biri olarak şunları rahatça söyleyebilirim ki, hiçbir şey daha iyi değil. Son sayfalarda ise yazar bize iyi bir dünya hayali kuruyor, tüm şu yazdıklarımın olmadığı bir dünya. Okuduğum en iyi kitaplardan biri ve Galeano okumaya devam edeceğimi düşünüyorum. Sipariş listeme bir Galeano kitabı ekledim bile. Herkesin kesinlikle okuması gerektiğini düşünüyorum. 10/10
Tepetaklak
TepetaklakEduardo Galeano · Sel Yayınevi · 2018548 okunma
·
924 görüntüleme
Başak okurunun profil resmi
Galeano'nun Biz Hayır Diyoruz kitabı burada anlatılanlara daha kişisel bir bakış niteliğinde. Yazar orada kesinlikle daha öfke dolu, daha isyankar. Tepetaklak'tan sonra okunması çok güzel olur sanıyorum. ''Doğayı ve insanları uluslararası pazarın sunaklarında kurban etmek saçma değil mi? Bu saçmalıkta yaşıyoruz. Ve bunu sanki tek olası kaderimizmiş gibi kabul ediyoruz.'' ''Kim olduğunu ve nereden geldiğini bilmeyen bir halkı nasıl bir değişim süreci harekete geçirebilir? Eğer kim olduğunu bilmiyorsa, olmaya layık olduğu şeyi nasıl bilebilir?''
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.