Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

311 syf.
9/10 puan verdi
Gerçekçilik Yolunda
Bilhassa toplumcu gerçekçi yönelimin filizlenip boy vermeye başladığı yılların yazar ve eserlerine eğilerek, yansıtılanları, yansıtılmak istenenleri, yansıyanlarla birlikte ortaya çıkan sorunları irdeleyip, çözümleyerek, yer yer de eleştirel yaklaşımlarda bulunarak değerlendirme amacıyla meydana getirilmiş çok kıymetli bir inceleme kitabı ''Gerçekçilik Yolunda". Yayımlandığı yıl, dönemin en nitelikli edebiyat ödüllerinden biri olan "Akademi Kitabevi Ödülleri'' deneme kategorisinde birinciliği göğüslemiş. Her Feridun Andaç kitabında yaşadığım lezzetsel doyuma, bunda da ziyadesiyle ulaştım. Onun bilgi birikimden istifade etmek, fikirlerine ortak olmak, eleştirilerini bir öğrencisi edasıyla okumak gerçekten benim için apayrı bir şevk... Adı konulmamış beş ana bölümden oluşuyor kitabımız. Neredeyse kitabın yarısını kapsayan ilk bölüm, bam telime dokunduğu için, benim açımdan bir tık daha önem arz ediyor. Cumhuriyet sonrası dönemde öykücülüğümüzün gelişimini masaya yatıran Andaç, gerek şahsi tespitleri gerekse verdiği dönemsel eser örnekleri ile okuru oldukça aydınlatıyor. Her dönemin kendi kuşağını yaratması olayı vuku bulmuş ve haliyle Cumhuriyet sonrası süreçte ülkemizin geçirdiği toplumsal değişimler, öykücülüğümüzde de yeni bir kuşağın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Öykücülüğümüzün Ömer Seyfettin ile gerçek kimliğine kavuştuğunu söyleyen Andaç, çağdaş düzeye erişilmesinde ise Haldun Taner ve Fahri Celalettin Göktulga'nın önemine değinip, bu isimlerin eskiyi günümüze bağlayan köprüler olduğunu belirtiyor. Takip eden dönemde ürünler veren, Cumhuriyet döneminin ilk kuşağının öncüsü, yol açıcısı olarak gördüğü isim ise Memduh Şevket Esendal. Esendal'ın insan gerçekliğini yansıtmadaki aydınlık, sevecen bakışı, duru anlatımı ve toplumsal görüşlerini yalın bir şekilde sergilemesi yazarın bu savının gerekçeleri arasında... Toplumsal gerçekçiliğe doğru kayan edebiyatımızda bu kuşağa yönelim Sadri Ertem ile gerçekleşmiştir. Silindir Şapka Giyen Köylü, Bacayı İndir Bacayı Kaldır ve Bir Şehrin Ruhu adlı yapıtları öyküleme sanatı açısından başarısız olsa da insan-toplum gerçekliğini o güne dek değinilmemiş yanlarıyla ele alması açısından önemlidir. Derken; 1938'den 1946'ya uzanan Tek Parti'nin baskı döneminde, ülkenin, genelde yaşanılan savaş ortamıyla beliren sosyo-ekonomik yapısındaki değişim, savaş sonrası koşullarının, eşraf-bürokrat-tüccar işbirliğine dayalı siyasi ittifakın çözülüşünü hazırlayacağı baskı ve yoksunluklar dönemi...Ve sahnede Sabahattin Ali. Yeni Dünya ile Sırça Köşk adlı kitapları, toplumsal gerçekçi anlayışın öykücülüğümüzdeki ilk yetkin ürünleridir. (Bu tamamıyla yazarın fikirleri, ben aynı düzlemde değilim.) Ardından çağdaş öyküye yönelim: Sait Faik. Öykülere yeni bir duyuş, anlatım ve biçim kazandıran Faik, bu bağlamda çağdaş öykücülüğümüzün kuruluşunda etkileyici bir kaynak niteliğindedir. Takdir edersiniz ki bu bölümde ele alınan yazarlardan tek tek böyle bahsetmem olanaksız, siz deyin yüz ben diyeyim iki yüz yazar var mevzubahis. Üstelik birçoğu da tanışıklığımın olmadığı isimler. Bu nedenle Sayın Andaç'ın altını çizerek okunmasını salık verdiği isimlerden, pek popüler olmadığını düşündüğüm birkaçının adını vermekle yetinmek zorundayım :Ümit Kaftancıoğlu, Umran Nazif, Samet Ağaoğlu, İlhan Tarus, Ahmet Naim, Zeyyat Selimoğlu, Muzaffer Buyrukçu, Şahap Sıtkı, Mehdi Halıcı, Cengiz Yörük, Metin İlkin, Abdullah Aşçı, Mustafa Niyazi, Tanju Cılızoğlu, Fikret Ürgüp, Haydar Koyunoğlu, Durali Yılmaz... Gelelim edebiyatımızda 80'li yıllara. Ülkemizde uzun yıllardır mücadelesi verilen demokratikleşme süreci yollarının, güdümlü biçimde kapatılmaya çalışıldığı yıllar...radikalist çıkışların yerini giderek liberalizme, son aşamada da muhafazakar bir anlayışa teslim ettiği günler..."Meclisin, siyasi partilerin, sendikaların ve mesleki kuruluşların kapatılması, siyasi hakların rafa kaldırılarak, insan haklarının çiğnenmesi, demokratik hak ve özgürlüklere sünger çekilmesi, anayasanın tüzel kişiliğinin değiştirilmesi, bunu izleyen bir dizi kurumsal ve yönetsel değişiklikler, üst yapıda beliren bu değişimler karşısında; ekonomik altyapıdaki darboğazların gittikçe daralması, bu alanda da, dışa bağımlı, enflasyonist bir politikanın günden güne yerleşik bir yapı kazanması, halkın satın alma gücünün düşmesi, pahalılığın ve işsizliğin alıp başını gitmesi...şeklinde uzayan bir sorunlar silsilesi. Bu silsilenin içinde, aydının kimlik arayışı olgusu beraberinde romanın, romancılığın varlık-yokluk ikilemini doğurdu. Orhan Pamuk, Latife Tekin, Ahmet Altan, Mehmet Eroğlu gibi isimlerin ilk ürünleriyle edebiyat dünyasına girmesi, romancılığımıza yeni bir boyut kazandırdı, yeni ve pek tabii ki tartışmalı! Bu dönemin günyüzüne çıkmamış lakin aldığı ödüllerle başarısını ortaya koymuş isimlerinden bazıları ise şöyle: Şükran Farımaz, Muzaffer Abayhan, Semra Özdamar, Figen Çakmak, Gülderen Bilgili, Ülkü Ayvaz, Hüseyin Akyüz, Fazlı Yalçın, Özcan Karabulut... Eserinin epey bir sayfasını alt bölümler halinde, Sadri Ertem, Yaşar Kemal, Tarık Dursun K. ve Osman Şahin'e ayıran Andaç, bu sayfalarda hem bu yazarların detaylı biyografilerine, hem Türk edebiyatındaki yerlerine hem de kimi öykülerinin tahlillerine yer vermiş. Osman Şahin hakkında, diğerlerine nispeten çok daha olumlu fikirlerini olduğunu söylemek zorundayım, keza ben de aynı fikirdeyim... Daha sonra, Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat ile başlayan Türk romancılığının çağdaşlaşma süreci içerisindeki evrimine parmak basıyor Andaç. Roman kültürünün oluşup benimsenmesinde öncül olan kişinin Ahmet Mithat olduğunu söylüyor lakin teknik ve öz bakımdan yetkin romanların Servet-i Fünun döneminde meydana getirildiği gerçeğinin de altını çiziyor. Roman ve romancılardan bahsettiği bu bölümde, roman eleştimenlerine yer vermeden geçmemiş tabii. Önemli gördüğü eleştirmenlerden, kitaplar ve alıntılar sunmuş okura. Fethi Naci, Gürsel Aytaç, Berna Moran, Naci Çelik, Mümtaz İdil, Mustafa Nihat Özön, Tahir Alangu, Gündüz Akıncı, Olcay Önertoy, Şerif Aktaş ve Asım Bezirci değinilen eleştirmenler arasında... Bir eleştirmen olarak bu alandaki felsefesini iae şöyle bir paragrafla özetliyor : "Kurt puslu havayı sever! Romancı ise; sezgiyi, kavrayışı, roman kuramı, yöntemi üzerine donanımı, yaşamı kavrayış, algılayış ve yansıtış biçimindeki tutarlılığı ile bunlara karşı uyanık olmak, alt olmamak zorunda. Kolayı değil, zoru; güncül övgüyü değil, haklı/doğru olan eleştiriyi seçmeli. Eleştirmenin görevi, bu bağlamda, daha da önem kazanıyor. Romanımız adına, romancı ve okur adına. Unutmayalım; bir çiçekle bahar gelmez." Hususi bir bölüm ayırmasından ve hakkında yazdıklarından anlaşılıyor ki Andaç, ateşli bir Rus edebiyatı hayranı. Bu çatı altında Puşkin, Lermontov ve Çehov, Andaç değerlendirmelerinden nasibini alan isimler. Rus edebiyatı ekseninde dünya edebiyatında bir çığır açtığını söylediği Puşkin'i, anlatım biçimindeki farklılıkları, tematik unsurları, yapmacıksız dehası, gerçeği kavrayabilme yeteneği gibi özellikleri açısından emsallerinden çok farklı bir yere koyuyor. Rusça'yı kullanışındaki kıvraklığı nedeniyle, yapıtlarını başka dile çevirmenin çok güç olduğunu da sözlerine ekleyen yazar, bunu sebebi olarak ise Gorki'nin açıklamasını gösteriyor : "Edebiyat dili ile halk dili ayrı düşemez. Bunu tümüyle Rus edebiyatında ilk anlayannPuşkin olmuştur. Halkın kullandığı dilin edebiyatta kullanılması ve işlenmesi gerektiğini gösteren oydu." Ve bu güzel eserin son bölümü şiirlere ayrılmış. Şiirin gümüş sesli ozanı olarak adlandırdığı İspanyol şair Federico Garcia Lorca ile açılışı yapan Andaç, Ataol Behramoğlu, Hüseyin Haydar, A. Kadir, Nazım, Ahmet Arif ve Pablo Neruda gibi şairleri ele alıp, hayatlarından ve şiirlerinden kesitler sunarak kapanışı yapıyor. Farkındayım yine elimde olmayaraktan elimin ayarı tutmamış...Kusurumuz olduysa affola. Yazar güzel, kitap güzel, içerik güzel. Neden okumayasınız ki? Andaç'ın epey bahsettiği ve çok sevdiği, 1936’da, henüz 38 yaşında iken, Falanjistler tarafından kurşuna dizilerek katledilen Lorca' nın "Ölü Çocuğa Gazel" adlı şiirini, Sait Maden çevirisi ile buraya bırakmak da boynumun borcudur elbet: Her akşam üzeri bir çocuk ölür, Her akşam üzeri Granada’da. Her akşamüzeri yerleşir de su Dostlarıyla konuşur baş başa. Yosundan kanatları var ölülerin. Bulutlu yel ve duru yel yan yana Süzülen iki sülündür kuleler üstünde, Gündüzse yaralı bir oğlan. Havada kalmazdı tek kırlangıç gölgesi Şarap mağarasında rastlayınca ben sana, Tek bulut kırıntısı kalmazdı yerde Sen ırmakta boğulup gittiğin zaman. Yuvarladı vadi köpeklerle süsenlerini Bir su devi yıkılınca dağlara. Gövden, ellerimin mor gölgesinde, Bir soğuk meleğiyle, kıyıda cansız yatan...
Gerçekçilik Yolunda
Gerçekçilik YolundaFeridun Andaç · Cem Yayınevi · 19893 okunma
··
2.238 görüntüleme
Rîndkeş okurunun profil resmi
Belgesel tadında bir inceleme, ve şiir 👍✌️🥰
Seda okurunun profil resmi
Edebi inceleme ve derlemeleri çok seviyorum Hoca'm... Eksik olma, sağ olasın.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.