Her şeyden sıkılıp bulunduğunuz dünyayı terk etme isteği herhalde siz de olmuştur. Yazarımız da uzun düşünceler ve bazı deneyimler,
Meteliksiz, sonucu teknolojiden uzak bir hayata doğru adımlarını atmaya başlıyor. Basit ama bir o kadar da karmaşık bir hayat. Bulunduğumuz dünya küçük karmaşalardan bir basitlik doğuruyor fakat doğada bunun tam tersi oluyor. Bahçeden birkaç ot topla ve akşam yemeğin için salatan hazır olsun. Oldukça basit değil mi? Ama ne yazık ki öyle değil. Her bir otun ayrı ve karmaşık bir serüveni var. Tek düğmeyle iş halletmeye son.
Mark Boyle da doğanın bir parçası haline gelebilmek için İrlanda'nın kırsal kesiminde kendine küçük bir kulübe yapmaya karar veriyor. Bu kitap da Boyle'un yaşadığı ve hissettiği deneyimler bütünü. Kulübe yapımından bahçe yapımına, balık tutmaktan geyik eti tütsülemeye kadar her türlü yolculuğunu anlatıyor. Hatta yaşadığı içsel sorunları da bizlerle paylaşmaktan geri kalmıyor.
Geçirdiğimiz pandemi ve kısıtlama döneminde doğanın önemini oldukça anladık, çokça özledik de. Fakat açgözlülüğümüz ve bencilliğimiz bitecek gibi de durmuyor. Durmasın bakalım, doğa ananın daha birçok intikam planı olduğuna yemin edebilirim. Keşke her birimiz en az Boyle kadar anlayışlı ve dikkatli olabilsek, belki işte o zaman güzel günleri görme şansımız olabilir. Ama pek umuda kapılmayın derim.
Yazarın okduğum ilk kitabı olmasına rağmen anlatımını oldukça beğendim. Gayet yalın ve akıcı bir şekilde anlatıyor. Büyük farkındalığa sahip güzel bir kitap. Keşke herkes yalnızca okumayıp en azından bir kısmını eyleme de geçirse.
Kitapta adı geçen bazı eserler: