Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

128 syf.
·
Puan vermedi
·
13 saatte okudu
"Erotik Militan''Colette ya da Onun Kadın Egemen Dikey Dünyası
___Güçlü bir kadın yazar imgesiyle karşı karşıyayız değil, bilakis yaşamın her alanında bireysel varoluşunun yanında , hemcinslerini de kendi varoluş öyküsü içerisine kristalize bir şekilde katan bir kadının, çok ama çok güçlü bir varoluş gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Kaldı ki sadece hemcinslerini kuyruğuna takan bir edebi yaşam naifliğinden değil, ötekiliğe ilişkin ne kadar özne varsa, sınırsız bir biçimde sevgili Colette’in yürek muhtevasında mevcutluğundan bahsedebiliriz. Bu mevcutluğun içerisine elbette hayvanlar da dahil, ki bu kitabında (Dişi Kedi) Saha adlı kediyi, adeta bir insan mertebesinde beden diliyle novellasına dahil edip konuşturan Colette, sıradışı bir fabl denemiş gibidir de... ___Colette’in yaşam çizgisine baktığımızda; Fransa’nın küçümen bir taşra kasabasında doğduğu bilgisine ulaşıyoruz, babası eski bir deniz subayı, annesi ise ( Colette'e daha yakın bir kadın gerçekliğiyle) bütün kasabının dilinde dolaşan dönemin toplumuna göre sıradışı bir kadın kimliği taşıyormuş. Colette yirmi yaşına kadar olan genç kızlık dönemini annesiyle birlikte geçirmiş. Yirmi yaşında da, yazar ve eleştirmen olan Henri Gauthier Villars ile evlenmiş ve birlikte Paris’e taşınmışlar. O dönem bir süre dergilere serbest yazar olarak , daha doğrusu eşinin ismiyle eserler göndermiş ve daha sonra bütün bu birikimleri birleştirip meydana getirdiği kitabı, ( Claudine, 1900/1903) eşinin adıyla yayımlamış. Buraya kadar; tabiri caizse silik, ergen genç kızlık ve toyluk döneminin ve bittabi eşinin gölgesi altında sakil bir karakter olarak görüyoruz Colette’i. Dahası eşi olan bu adam, Henri, Colette’in yazdıkları, kendi adıyla hatırı sayılır bir başarı kazanınca, Colette’i bir odaya kapatıp, altın yumurtlayan tavuk muamelesine tabi tutmuş ve yazmağa zorlamış. Tabii Colette ısmarlama ve zoraki bir yazma serüveninden ne kadar hoşnut olabilirse o kadar hoşnut olmuş ve bir süre sonra (1906) kocasından boşanmış. O kadar çok yönlü bir kadın ki, uzun yıllar Paris müzikhollerinde kaldırım çiçeğivari şarkıcılık yapmış. Bir yandan da yazma serüveniyle organik bağını hiç koparmamış.Şarkıcılık dönemi yıllarında birtakım skandallara karışmış, sıradışı bir kadın imgesiyle hemcinsleri de dahil birçok ilişki yaşamış o dönemde. Anlayacağız dik ve mağrur bir kadın Colette, yaşamak istediklerini yaşıyor, hazzın doruklarında, arzu rüzgarı nereden eserse pusulasını oraya çeviriyor.Ve nihayet biraz durulup, De Jouvenel adlı bir adamla evlenip bir kız çocuğu dünyaya getiriyor. Elbette bu ilişki de yürümüyor, bu daha Colette kaynaklı değil, çünkü eşi onu aldatıyor ve Colette de büyük bir intikam hırsıyla, eşinini ilk evliliğinden olan oğlunu baştan çıkararak içindeki intikam ateşini söndürüyor.Ayrıca bu olaydan esinlenip, Cicim adlı kitabını yazdığı dedikoduları bulunuyor bazı kaynaklarda. Çok daha sonra, Concort Akademisi’ne dahil edilen ilk kadın yazar oluyor.1944 yılında Gigi adlı romanı ise beyaz perdeye uyarlanıp , Broadway müzikalinde gösteriliyor ve eserin filmi de 9 dalda Oscar ödülü kazanıyor. Buna Colette’in nirvanası diyebiliriz elbette. Romanların yanısıra şiir ve resimle de ilgileniyor. Üçüncü evliliğini Yahudi bir işadamı olan Maurice Goudaket ile yapıyor.Almanya –Fransa savaşı patlak verince kocasıyla birlikte saklanmak zorunda kalıyor.Colette için çok kötü yıllar bu yıllar elbette, üstelik talihsiz bir kaza geçirip, kaval kemiğine kazara saplanan bir broş yüzünden ölümüne dek acılar çekiyor ama dönemine ve kendine rağmen yine de uzun yaşayıp,çalkantılı ve kendini gerçekleştirme yolunda, hem hemcinslerine, hem de ötekilere ilişkin harikulade bir edebi ve yaşamsal miras bırakıp 1954 yılında, 81 yaşındayken Paris’de yaşamını yitiriyor. Dönemin kilisesi Colette için tören yapmayı reddediyor ama bir devlet töreniyle uğurlanmaya da layık görülüyor Colette. ___Colette’in varoluş serüvenindeki kadın imgesi, gücünü, günümüz feminen bakış açısı gibi daha çok erkeğe öykünen, ‘’erkeksi ve güçlü ‘’ bir tanımlamadan değil, bilakis kadının yine kadınlığından ileri gelen bir güçten alıyor.Hem naif ve kırılgan, hem de yeri geldiğinde, bu yönünü de bir çeşit ( na- arabesk)duygusal bir savaş silahı gibi kullanıp ,muazzam bir enerjiye dönüştürüyor. Dik durmanın dik alası diyebiliriz Colette için. Dahası, kadınlar için de tarihsel bir edebi ve yaşamsal ikon olarak, eşsiz bir kadın anti-tezi diyebiliriz. ___Bir flashback yapıp, girişte bir nebze kısaca bahsettiğimiz Dişi Kedi kitabına dönecek olursak; Colette bu kitabında, kadın erkek ilişkisi bağlamında, kıskançlığın gelebileceği son boyutu öyle derin bir betimleme içerisinde ortaya koymuş ki, kitapta söz konusu olan çift arasındaki iletişimin, bir kedinin sessiz ve başına buyruk yaşamı ve ona eşlerden birinin duyduğu yoğun sevginin sonucu olarak, ilişkilerin nasıl bir kırılma noktasına gelebileceği, kıskançlığın bir hastalıktan daha fazla emare taşıyayabileceği gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Ayrıca hayvanların da en az bir insan mertebesinde sevgiye layık oldukları ve onlara ait değerin de teslim edilmesi gerektiğini anlıyoruz. Bunların ötesinde de, sevgide denge ve konuşarak iletişme gerçeğini de bize bir alt metin olarak armağan etmesi Colette’in, şaşırılmayacak şey doğrusu. Çünkü inanılmaz naif ve kristal bir bakışa sahip Colette.Kaçırmayın bu kitabı.Keyifli okumalar dilerim...
Dişi Kedi
Dişi KediColette · Can Yayınları · 2013190 okunma
·
996 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.