Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

776 syf.
8/10 puan verdi
Türkiye'de Çok Okunan Ama Anlaşılmayan Kafka
Bilenler bilir, edebiyat camiasında Kafka denildi mi şöyle bir durulur ve düşünülür. Peki Kafka ne kadar tanınıyor Türkiye'de? Çok az. Kafka'nın sadece Dönüşüm, Şato, Dava, Amerika, Açlık Sanatçısı... gibi eserlerini okuyarak Kafka'yı anlamak mümkün değil. Hatta Türkiye'deki birçok okur Kafka'nın eserlerini nasıl yazdığını ve yayınladığını da bilmiyor. Gerçekten yazık! Kafka birkaç öyküsü (Dönüşüm, Ceza Sömürgesi, Gözlem, Bir Köy Hekimi...) dışındaki eserleri ölümünden sonra en yakın arkadaşı Max Brod tarafından yayıma hazırlanıp yayınlatılmıştır. Bu yüzden romanlarını okuduğumuzda belli bir sona ulaşamayız, çünkü Kafka bunları bitirmemiştir/bitirememiştir. Günlükler'den de anlaşılacağı gibi bir romana ya da öyküye başlarken bir an bunu bırakıp başka bir öykü ya da roman yazmaya başlamıştır. Bunun birçok nedeni var tabii; Kafka'yı yaşamı boyunca rahat bırakmayan uykusuzluk ve baş ağrıları, diğer sağlık sorunları, varoluşsal kaygı ve düşünceler, aile de ve toplum da tutunamama, inanç gibi onu derinden etkileyen daha birçok sebep. Günlükler 1910 ile 1923 yılları arasında yazılmış ve 12 defterden oluşmaktadır. Kafka bu günlükleri yayınlamak amacı gütmeden yazmıştır. Aslında bu yazım insanlardan hatta kendinden bir kaçış yöntemidir. Yazmaktan başka şansı yoktur belki de. Her dara düştüğünde insanlara değil de günlüğe sarılan biri Kafka. Günlükler Kafka'nın günlük hayatının yanı sıra ondaki inanç kavramını da gösteriyor ancak Kafka'da inanç kavramı çok farklıdır. Bunu anlamakta güçlük çektim. Hatta bunun üzerinde araştırma yaptığımda en yakın arkadaşı ve sanırım Kafka'yı bu dünyada en iyi tanıyan Max Brod'un yazmış olduğu Kafka'da İnanç ve Umutsuzluk kitabının olduğunu fark ettim. Henüz daha temin edip okuyamadım ama Kafka'yı daha iyi tanıyıp anlamak isteyen meraklı okurlar bence okuyabilirler. Günlükler'den anlıyoruz ki Kafka tam bir Tutunamayan; ne toplumda ne edebiyat camiasında ne de ailede. Kendisinin naif ruhunu anlamayan insanlardan hep kaçmıştır bu yüzden. Nitekim baba ile olan sorunlar ve ikili ilişkilerdeki başarısızlığı onu daha da yalnızlığa sürükler. Yaşamı sevmez hatta çoğu zaman yaşamdan ya da kendi yaşamından ve yaşam tarzından nefret eder. Günlükler'in başlarında şöyle bir cümlesi var: "Uyudum, uyandım, uyudum, uyandım; kepaze bir yaşam." Başka bir hayat yaşasaydı da bence Kafka bu sorunları yaşardı, çünkü sorun Kafka'nın hayatında değil, bana göre sorun onun ruhunda, karakterinde; ya da bu bir sorun mu gerçekten? Çünkü Kafka varlıklı bir ailenin çocuğu, aynı zamanda sabit bir işi olan memur ve düzenli bir gelir sahibi. Günlükler'den de anlaşılacağı gibi boş zamanlarında sık sık sanat etkinliklerine katılıyor. Hatta gittiği oyunlarla ilgili gözlemlerini çok sık okuyabiliyoruz Günlükler'de. Ama ne aradığını, ne istediğini bilmeyen bir ruh var karşımızda. Kafka'nın karamsarlığı, umutsuzluğu, huzursuzluğu zira tam yüzyıldır tüm edebiyat alanlarını derinden etkilemiştir. Kafka'daki umutsuzluğu belki de hiçbir zaman tam olarak anlayamayacağız. 1910'larda tutulan Günlükler'de Kafka'nın mutluluğunu görebiliyoruz. Henüz o umutsuz ve mutsuz biri değil. Sık sık sanat etkinliklerine katılan, arkadaşı Max ile geziler yapan biri. Zaten kitabın sonunda bu gezilerde tutmuş olduğu notları da okuyoruz. Fakat yıllar ilerledikçe Kafka'nın da yavaş yavaş değişime uğradığını görüyoruz. Birinci dünya savaşının izlerini de okuyoruz yer yer. Bu değişim belki de Kafka'nın Felice Bauer ile olan ilişkisi ve bu ilişkinin nişanlılıkla anlamlandırılması ve nihayetinde bozulma ve başarısızlıktır. Ama bunlar daha yüzey ve son dönem olayları. Kafka'nın asıl sorunu babadır. Günlükler'de de okuyuruz Kafka'nın babası ile olan çatışmalarını. Zira Babaya Mektup da bu sorunun ele alınışıdır. Kafka bu eserin ismini koyarken bile çok ince bir mesaj veriyor; Babama Mektup, ya da Babalara Mektup değil de sadece Babaya Mektup koyuyor. Kafka'nın o zarif inceliği ve hisleri. Sadece bir baba o kadar diyor sanki. Oysa her evlat sahibi anne ve baba sadece bir anne ya da baba değildir, olmamalıdır da çocukları için. Kafka asıl bunu vurguluyor. Türk okurların Kafka'yı hep Milena'nın eşsiz sevgilisi olarak tanıması bana göre çok acı bir durum. Zira. Milena Jesenská Kafka'nın hayatının sadece son iki üç yılında bulunmuştur. Milena'ya Mektuplar'ı okuyanlar bilir bu aşkın Kafka için ne çetrefilli geçtiğini. Fakat gerçekten çetrefilli mi yoksa onu bu hale sokan Kafka mı? Bence Kafka'nın sevgi anlayışını bilmekte çok önemli. Milena burda sanki bir araç onun için. Çünkü Kafka Milena'nın bedeninden çok onun o şekilde varoluşunu seviyor. Kafka sevmeyi seviyor ve bu sevgide ki acıyı seviyor. Zira Günlükler'de buna rastlıyoruz. Milena'nın gelmesini istemeyişi, yanına geldiğinde ve gittiğinde derin bir üzüntü duymamasını da okuyoruz. Aslında Kafka Milena'nın odasındaki bir dolap olmayı, sürekli onu izlemeyi asla istemiyor; ama bir kadını nasıl etkileyeceğini, bir sevginin nasıl olması gerektiğini iyi biliyor. Yoksa bütün zamanını Milena'nın yanında tüketmeye bence asla katlanamazdı. Kafka yine kendi evindeki yalnızlığını, odasındaki karanlığı ve insansızlığı arardı. Kafka'nın Günlükler'inde onun yazım hayatını da yakından görüyoruz. Aldığı notlar, yazdığı öykülerinin taslakları, romanları için aldığı notlar, mektup taslakları ve yer yer gezi notlarını da okuyoruz. Romanlarını ve hikayelerini okuyanlar Günlükler'de yer yer tanıdık yazılar da göreceklerdir. İlk günlükler daha çok günlük hayatı anlatırken son günlükler özellikle 1919 yılından sonrakiler daha çok içe dönük olduğunu okuyoruz. Belki de bunda Kafka'nın hastalığının ilerlemesinin payı vardır. Belki de Milena'nın hayatına girmesinin. Ama emin olduğum son iki defterinin içe dönük buhranlarını daha çok anlatmasıdır. Hiçbir zaman iyi bir yazar olduğunu düşünmeyen Kafka belki de ondan dolayı romanlarını yayınlamadı. Ya da daha kırk yaşında vereme yenilip ölmeseydi belki de Dava, Şato ve Amerika romanlarının sonlarını görecektik. Belki de olayları çok daha farklı yerlere sürükleyecekti. Ama Kafka'nın yazı hayatı da onun ömrü gibi yarımdır. Tamamlanmamıştır. Çok hazin bir durum. Kafka daha ölmeden önce 1921 yılına kadar olan günlüklerini arkadaşı Max'e teslim eder, sanki çok fazla yaşayamayacağını biliyor gibi. Sanırım Max Brod iyi bir insan ve arkadaş olmasaydı dünya hiçbir zaman Kafka'yı tanımayacak ve bilmeyecekti. Çünkü Kafka öldükten sonra onu dünyaya tanıtan Max Brod oluyor. Romanlarını ve mektupları yayına hazırlıyor. Günlükleri de o yayına hazırlıyor. Bence edebiyat dünyasının Max Brod gibi arkadaşları olmalı. Brod sadece Kafka'nın dostu değil edebiyat dünyasının da dostu olmuştur böylece. Kamuran Şipal'in çevirisine de değinmeden edemeyeceğim. Gerçekten dönemin dilini çok iyi yansıtarak çeviriyi yapmış. Geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz şipal Türk Edebiyatı için büyük bir kayıp olmuştur. Cem Yayınevi tarafından yapılmış bu baskıyı da oldukça beğendim. Zira Şipal hiçbir noktayı karanlıkta bırakmıyor. Günlükler'in daha iyi anlaşılması için kitabın sonuna açıklamalar kısmı eklemiştir. Günlükleri okumayı düşünenler Cem Yayınevi'nin bu baskısını tercih edebilirler. İyi ki bu dünyadan bir Kafka geçmiş.
Günlükler
GünlüklerFranz Kafka · Cem Yayınevi · 2012329 okunma
··1 alıntı·
2.801 görüntüleme
nalkan okurunun profil resmi
Kafka'yı bizlere tanıtan harika bir inceleme olmuş. Kaleminize ve yüreğinize sağlık.👌 Kamuran Şipal'in çevirileri konusunda ben de size katılıyorum. Biliyorsunuz çoğu zaman bir eseri çevirmek yazmaktan daha zordur. O nedenle Kafka'nın eserlerini Kamuran Şipal'in çevirilerinden okumak gerçekten de ayrı bir keyif. İncelemeniz için tekrardan tebrik ederim, keyifli okumalar dilerim.🦋📚
GökHan okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim ☺️
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.