Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

124 syf.
·
Puan vermedi
·
16 saatte okudu
Beklemek deyince Necip Fazıl Kısakürek’in “Beklenen” şiiri belirir usumda. “ Ne hasta bekler sabahı. Ne taze ölüyü mezar. Ne de şeytan bir günahı. Seni beklediğim kadar” der büyük şair... Hayat da bir yolculuk değil mi? Bir bekleme salonu... Beklenenler gelir mi? Bilinmez. Beckett’in Godot’yu Beklerken oyununu çok severek okudum. Kitaba başladığınızda ilk başta bazı diyalogları saçma bulabilirsiniz. Absürt tiyatronun özelliklerini bilmeden okursanız oyun size belki de pek bir şey ifade etmeyecektir. O yüzden absürt tiyatronun özelliklerini araştırmalı. Tabii, yazıldığı çağın da önemli olduğunu düşünüyorum. O döneme kabaca bakacak olursak, sanayi devrimi, aydınlanma derken modern insan, kendini bir sıkışmışlık içinde buldu. Fransız Devrimi’yle bir çok haklar elde edildi. Ancak kapitalizmin temsilcileri sömürü düzenini büyük bir inatla sürdürdü. Beton yığınına dönmüş kentlerde insan yalnızlaştı. Beckett, bu oyununda modernizmin getirdiği çaresizliği, yalıtılmışlığı, iletişimsizliği, parçalanmayı, insanın insana köle olmasını sorguluyor. Oyunda zaman ve mekan belirsizdir. Estragon ve Vladimir bir yol kenarında Godot’yu beklerler. Çevrelerindeki tek şey yapraksız bir ağaçtır. Yazar, aralarındaki iletişimsizliği atışmalar üzerinden gösterir. Günümüzde de en büyük sorunlardan biri iletişimsizlik bence. Çoğu kez birbirimizi yanlış anlıyor, iletişim kazaları yaşıyoruz değil mi? Eğer sevdiklerinizle aranızda kavram birliği yoksa sürekli didişiyorsunuz. Ya da kavga ederek birbirinizi seviyor(!), niyet okumalarla o kişinin bir sözü ve davranışından farklı anlamlar çıkarabiliyorsunuz. Beckett, bu oyunda sözün simgesel anlamını da boşaltır. Gerçekten de modern insanın en büyük sorunlarından biri de budur. İletişimsizlik ve yabancılaşmanın getirdiği varoluşsal sancıları da gösterir. Bir an aklıma Heidegger geldi. O da uzaya fırlatılmışlık ve hiçlik duygusundan söz eder. Sahi, hiçlikten, bu belirsizlikten kurtuluşun yolu nedir? Çünkü bu dünya cehennemdir. Estragon ve Vladimir kendini ağaca asmayı düşünürler, sonra beklemenin daha güvenli olduğuna karar verirler. Bu arada sürekli konuşurlar, ayakkabı ve şapkalarını giyip çıkarırlar, havuç, turp yerler. Bir süre sonra sahneye Pozzo ve Lucky gelir. Lucky’nin boynunda bir ip vardır. Pozzo bu iple onu istediği gibi hareket ettirir, hatta kamçılar. Beckett, ikisi üzerinden efendi-köle ya da sömüren-sömürülen ilişkisini gösterir. İnsan tutsaklığın esiridir. Oyundaki kişiler adeta ölü gibidirler. Yaşamı değiştirmek için eyleme geçmezler. Godot diye birini beklerler. Godot tanrı mıdır, umut mu, mutluluk mu, kurtarıcı mı, yaşamın anlamı mı? Yazar burada metafor yaptığından istediğiniz anlamı çıkarabilirsiniz. Bana göre, Beckett mekanın belli bir yer olmamasıyla, insanın iç dünyasının yoksullaşması arasında bir paralellik kurar. Zamanın belirsiz olması ise bekleyen, neyi beklediği bilmeyen insanın çıkışsızlığıdır. Gerçekten de İkinci Paylaşım Savaşı’ndan sonra insan büyük acılar çekmiş, salt anlamda insanın mutluluğa erişemeyeceği anlaşılınca insan bunalıma girmiştir. Bu tükenmişlik hali oyunda karakterler üzerinden betimlenir. Hayatın bir anlamı yoktur. Bu amaçsızlık insanı eylemsizliğe iter. Hatta Estragon ve Vladimir düşünmekten kaçınırlar. Zamanlarını yalnız kalmamak için boş konuşmalarla harcarlar. Bir kurtarıcı beklerler. Peki, umut var mıdır? Godot şimdi gelmeyecektir. Beklenenler gelir mi dersiniz? Olric, beklenenler hiç gelmez diyordu. Kimbilir!!!
Godot'yu Beklerken
Godot'yu BeklerkenSamuel Beckett · Kabalcı Yayınları · 20218bin okunma
·
787 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.