Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

164 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
173 günde okudu
Kitabımı alıp sahile indim. Evde temizlik olunca buraya inmek güzel oluyor. Deniz kenarında küçük bir cafedeyim. Daha önceden de defalarca geldim, kediler yanımda dolaşırken kitabımı okudum bir yandan, bir yandan hiç bir zaman çok sevemediğim denize baktım. Bugün hava yine boğucu, soğuk, kara gri bulutlarla üstümüz dolu, gök denize değiyor nerdeyse ve adalar bile sislerin ardında kalmış, martılar var ve sandallar, cafe de tıka basa dolu, kediler yine içeri alınmamış, alıngan alıngan camlardan bakıyorlar..bir parça yiyecek yok mu? Heinrich Böll'ün Âdemoğlu Nerdeydin? adlı kitabını okuyorum..belki yarın bitiririm. Çok da hızlı okumuyorum; çünkü tadının hemen bitmesini istemiyorum, çok beğendim ve beni etkileyen yine üslubu ve kitaptan yayılan o aşina edebiyat kokusu oldu. Yine aynı şey oluyor: olayların akışı ve neler olup bittiği değil ama o his, satır satır bana aşina gelen ve birçok şey düşündüren o üslup etkiliyor beni. Her bölümde tek başına hikâye veya roman olabilecek olayları okurken 60 sene önce gerçek ya da hayal yaşanmış bu hayatlar, ölümler bana yirmi sene öncesini hatırlattı. Zihnim ve hayâl gücüm içimde bunca sene beklemiş o görüntüleri ve anıları kaleme dökmek için iteliyor beni..hiç unutmadığım için çünkü. Ne çabuk geçmiş tabii..ama evet tabii ki hızlandı zaman ve itirazım yok buna asla..sadece şaşkınım bir yandan, bir yandan da kabulleniyorum. Kendime bakınca gördüklerim ve bu muydu diye düşününce , evet hayatın buydu senin. Böll'ün hayat sevgisiyle dolu ve anlara sıkışıp kalmış ama öldürmeye ve ölmeye yazgılı karakterleri gibi, elimde silahla tuttuğum nöbetlerde , yirmi sene öncesi, hayâl ve ümitlerle dolu ve bir yandan da kör, tecrübesiz, bir heybetli adamın gölgesinde küçük, faydasız, hayâl kurardım, gece yarıları silahlık nöbetinde elimde cortazar kitabıyla uyumamak için o rahatsız edici floresan lambanın altında sayfaları çevirir ve bir yandan koğuştan gelen her türden sese kulak kabartırdım..burası memleketin uzağıydı, bilmediğim bir yerdi, soğuktu ölümüne, rahat ve konforla yaşamış ellerime böyle hırçın saldırmamıştı hiç soğuk, karların içinde böylesine acıyarak üşüyerek ve aç beklememiş, hiç kimsesizliğin ne olduğunu böyle âleni ve net görmemiştim...bizi ilk teslim ettiklerinde barakaların yanında kapkara giysili ve yüzleri kömüre dönmüş, kavruk, esmer gençler görmüştük..yabancıydık elbette, oradan değildik ve onlar gibi değildik, ama herşeyin bir süresi var, günler haftalara döndü, gündüzler geceye, soğuk geceler soğuk günler derken aşina olmaya başladım herşeye..insan insandı yine de. Burada da orada da kendimiz olmaya yazgılıydık hepimiz. Hepimiz ana kucağından uzakta debeleniyorduk, hemen yanımızdaki şehitliğe getirilen gencecik insanların sayısı şaşırtıyordu bizi ama konuşmuyorduk hiç. Her gün eğitim alıyorduk, silah tutmayı öğreniyorduk, öldürmeyi ve kendini savunmayı, nöbetler tutuldukça az ileride tepelerin ardından gelen düşmanların bir sabah bütün bölüğü nasıl öldürdüğüne dair hikâyeler anlatılıyordu, biz kavruklar yemekte tanrımıza hamd ediyorduk, gece nöbetleri için erkenden uyuyalım diye ranzalarda uzanıp yorgun, omzunu sarsacak o el hiç gelmesin diye boş ümitlerle gözlerimiz kapalı yatıyorduk. Her türden insan vardı aramızda, hırsızlar, şoförler, genelevlerde çaycılık yapanlar, politik davalardan mimliler, öğretmenler, katiller vardı cezasını yatmış; kasaplar da vardı, yoksul mazlum köylüler de. Ve herkes fırlatılıp atılmıştı oraya ve soğuk yakarken tenimizi, görevlerimiz için ite kaka ve bazen keyifle çalışırken herkesin özgürlük hayaliydi, ya sevdiği vardı ya ailesi ya da sadece dışarda olmak istiyordu her biri, kimse burada kalmayı düşünmüyor, ve meselâ eli bir makinede parçalanmış Sezgin'in bütün tabura yayılmış kötülüğünden sakınmak için ona görünmeden sakin sakin geçirmeye çalışıyordu günlerini, apış aranız koparılırcasına sıkılırken istiklal marşını söylemek zorunda kalabiliyordunuz yoksa..ya da akşam vakti dinlenirken ranzanızda, Sezgin yanıbaşınızda bitiveriyordu. Nöbetler korkunçtu, yazıcıydım, bazen yaptığım hatalardan gece yarıları masum yorgun askerler uyandırılıyor ve kimbilir ne korkunç sözlerle dolu küfürler yüzüme değil ama karanlığa savruluyordu..hep beraberdik yine de. Palandöken 'in dizi dibinde mazlum masum çocuklar gibiydik..her yer kara boğulmuşken içtima sonrası karanlıkta yine de oynayacak oyunlar oluyordu, o zaman çocuk oluyordu hepsi. Hepsi gençtiler. Hepsi mazlumdu. Bambaşka hayatlardan gelmiş birbirimize zorla misafir olmuştuk işte, severek, bazen sevmeden ve öfkeyle, hele de operasyondan gelenlerden sonra düşmanlıkla da beraber, yaşamaya çalışıyor ve hayata döneceğimiz günü bekliyorduk. Gözlerde ışıltılarla anlatılan hikayeler, soba başında ölene dek bitmeyecek dostluklar için edilen yeminler, subayların yediği ciğerlerden bir parça kapmak için atılan taklalar..soğuk yatağımızı donduruyordu, sabahları koyun koyuna yatan askerler buluyorduk. Isınmak ya da insan sıcaklığına sığınmak için birbirine sarılıp uyuyan askerler buluyorduk sabahları ve acımasızdık hepimiz soğuk kadar, ağlatana dek bırakmıyorduk peşini, gece koğuş kalklarda veya sabah kahvaltılarda hemen belli oluyordu niyetimiz, zayıf olmaya tahammülümüz yoktu sanki ve zaten öğretilen de bu değil miydi? Zayıflar korkutuyordu bizi, acımasız olunca çözülüyordu sorunlar, birisinin mezhebini aşağılamak ya da suçunu yüzüne söyleyip onu bozmak hepsi için o kadar kolaydı ki..sadece sezgin'e ilişmiyordu hiç biri, kimse can acısıyla istiklal marşı okumak istemiyordu. Tezkere aldıktan bir iki hafta sonra ölecek olan Aksaray'lı mustafa, babasının öldüğü dokuz ay kendisinden saklanan doğan, şehirden kızlarla arkadaşlık etmek için yapmadığı hinlik kalmayan giresunlu mustafa, en adi şakalarla hayatımı cehenneme çeviren alper, herkes mutluydu, oysa ben gerçekten cehennem hayatı yaşıyordum, ben de zayıflardandım çünkü,;pentatlon sahasında herkesin bir atlayışta geçtiği üç metrelik italyan çukurunda tek başıma beklemek yüzümü kızartıyordu, bölük astsubayımızın sevgisi olmasa orada kalacağımı biliyordum, çünkü komutanımız böyle istiyordu. Sabah sporu dehşet vericiydi, koca bölüğün önünde barfiks çekemeyen ve yine utançla yüzü kızaran ben izbandut gibi bölük astsubaylarından birinin emriyle yanımda iki askerle, onların yardımıyla herkesin ıslıkları arasında terden ölene dek barfiks çekiyordum. Tırmanamıyor, hızlı koşamıyordum. Tüfeksiz hareketler bana yetiyordu:) bölük subayımız beni hemen çözmüş , 200 metre atışa bile götürmemişti. Ama askerlikti işte, hiç kimse hiç bir iş yapmadan duramıyordu. Yazıyordum, dağınıklığım sorun oluyordu, bazen herşey iyi gidiyordu. Akşamları, herkes nöbette belki uyandırmazlar ümidiyle yorganına sarılmış yatarken ben mustafa'nın yanına gidiyordum, ranzaya yanyana uzanıyorduk, radyomuzu açıp türkü dinliyorduk beraber, çıt çıkmayan koğuşta türküler geceye karışıyordu, nöbetçiler soğuktan donmuş, yorgun, bitap, koğuşa giriyor ve bazen nöbetçi çavuş yanımıza gelip "Ahmet 'e üst üste nöbet yazmışsın " diyordu, o zaman kimi uykusundan uyandıracağım diye kara kara düşünüyordum, o mazlum küfürlerle kalkarken yataktan koridora kaçıyordum usul usul. Bazen koridorlarda nöbetçi subaylarla yüzyüze geliyordum, bunlardan biri askerlerin söylediğine göre karşılıksız aşk acısıyla boynu bükülmüş bir adamdı, o kadar dalgın ve o kadar herşeyden kopuk bir adamdı ki üst üste iki kez kapıyı çok büyük bir talihsizlikle yüzüne çarpmıştım da sinirlenememişti bile, öyle uzun, aklı karışık baktığını hatırlıyorum. Askerliğimin son günleri çok büyük bir psikolojik yıkılma yaşadım. Sol kolumda izleri duruyor. Ne olmuştu da böyle yapmıştım? İnsan duygularıdır, hassasız hepimiz, yavru masum kediler gibiyiz, sadece bize bunu unutmamız öğretiliyor, bir efsane olacakmış gibi güçlü, kuvvetli, dimdik, ama edebiyat bize başka şeyler söylüyor: bütün dimdik bütün o sert duruşların arkasında duyguları yumak yumak insanlar bekleşiyor, çocuklar bekleşiyor..o yüzden gerçeği söylemek lâzım, ne nöbetlerde ne de askerliğim süresince iyi bir asker olmadım, benden bunun beklenmediğini anlamıştım, zihnime akan görüntüler ve hatıralar, asla unutmadığım ve hâlâ fotoğraflarına baktığım o güzel erzurum ovasına bakan gözlerim ve bir gün onları yazmak için hazırlanan ellerim için bir vesile gibiydiler. Kitapta umutla aşka tutunmaya çalışan Scheider gibiydim; imkânsızdı ama sevgi hissediyordum. Şimdi yirmi sene sonra bile vücudumda soğuğunun izleri ve yaraları duran Erzurum'u özleyen bir tek benmişim gibi geliyor bugün bana. Tabyalardaki duvarlara imzasını bırakan tek benmişim gibi. Çarşı izinlerinden arkadaşlarının yanına yuvasına dönermiş gibi severek koşan bir benmişim gibi. Voleybol sahasında o güzel yaz günü toprağa uzanıp göğe bakan bir tek ben miydim? Silah fabrikasına giderken geçtiğimiz bütün o güzel yollar hayâldi belki de..peki ya hep beraber gittiğimiz Kars yolu üzerindeki o ıssız kimsesiz binalar ? Çarşı izinlerimiz ? Ben hâlâ italyan çukurundan çıkamıyorum ve hâlâ barfiks çekemiyorum. Bazı şeyler hiç değişmeden kaldılar ama sizler, her biriniz ve hepiniz, bitmez kışıyla Erzurum ve koca Palandöken, siz bütün hatıralarım, birer birer kelimelere dönüştünüz şimdi. Geriye sadece insanı iyileştiren ve avutan edebiyat kaldı...
Ademoğlu Neredeydin?
Ademoğlu Neredeydin?Heinrich Böll · Can Yayınları · 2006328 okunma
··
807 görüntüleme
yldrm.Abidin okurunun profil resmi
''Bambaşka hayatlardan gelmiş birbirimize zorla misafir olmuştuk işte''..çok iyi ! tercüman olmuşsun ..teşekkur
Cem okurunun profil resmi
Ben de teşekkür ederim beğendiğiniz için:)
Metin T. okurunun profil resmi
Okur bir esere başladığında bir direnç başlar esere karşı. Başka bir deyişle, her eserin aşılması gereken kritik bir eşiği vardır. Bu eşik aşılamadan eseri okumak zül gelir okura. Yarım bırakmanın sebebi bu ısınamama halidir. Okur eserin içine girememiştir, ondan yarım bırakır. Ben buna "Esere Isınma Direnci" diyorum. Bir yığın sebebi olabilir. İşte bu yüzden eserin başlangıcı çok önemlidir. Yazarlar nasıl bir başlangıç yapacaklarına, bundan dolayı çok kafa yorarlar. Yazı dilinizi çok sevdim. Oldukça samimi olması, daha işin başında işte bu sözünü ettiğim direnci kırdı. Değerli kalemden yine böyle mest edici paylaşımlar bekleriz. Okumaktan mutluluk duyarım.
Cem okurunun profil resmi
Tekrar çok teşekkür ederim sevgili Metin hocam:) çok incesiniz
Bu yorum görüntülenemiyor
Metin T. okurunun profil resmi
Heinrich Böll, kitabı vesilesiyle kaleme aldığınız bu yazıyı okusaydı, gözlerinde biriken yaşları görmenize aldırmadan alnınızdan öperdi, büyük bir ihtimalle. Öyle ya, bir yazar için, yazdıklarının okurunda nelerin müsebbibi olduğunu görmek önemli bir şeydir. Yazar kendisini böyle tanıyabilir ancak. Çok güzel bir öykü okudum. Çünkü daha ilk satırdan itibaren yazan kalemin olmaktan çıktı metin, içinde gezintiye daldığım benim olan bir şeye dönüştü. Bu kalem yazmada yeni değil, mürekkep lekesi yeni bulaşmamış bu parmaklara. Bu kalemden çıkan bir kitabı ister öykü ister roman olsun, memnuniyetle okurdum. Kaleminize, yüreğinize sağlık üstadım.
Cem okurunun profil resmi
Metin hocam sizin güzel yazınız beni yazmaya itti bugün..sırf bu yüzden sahile indim..teşekkür ederim hüsnü nazarınız için:)
Serpil Ağ okurunun profil resmi
Kaleminize sağlık, Rogojin Bey. Bugün bana neler oluyor, bilemiyorum. Okuduğum her paylaşım, bana rahmetli babamı hatırlatıyor. Çünkü, sizin askerliğinizi yaptığınız Erzurum, babamın da askerlik yaptığı şehir. Hem de tam Üç yıl. Dile kolay!Arkasında gözü yaşlı bir eş ve ağzı süt kokan bir bebek (Abim). Yüreğimin en derininden gelerek gün yüzüne çıkan hislerimle, şimdi altı ay askerlik yaptıkları halde caka satarak hava atanlara nispet edercesine, siz de askerlik mi, yaptınız diyesim geliyor. Muhakkak ki, ben asker ocağı nedir bilmem! Ama birinci elden anlatılanların en büyük tanığıyım. Ege bölgesinde doğmuş ve yaşamış olan babamın, soğuk bir iklime sahip özellikle kış mevsiminde, beline kadar karla kaplı olan yollarda yürümenin imkânsız olduğu koşulları sanırım anlatmaya gerek yoktur. Hele bir de annem ve abim için, kaç defa askerden kaçmaya yeltendiğini. Gelin görün ki, yıllar ne çabuk geçiyor. Sanki yaşanılanlar daha dün yaşanmış gibi. Bir kez daha, kaleminize ve yüreğinize sağlık. Sevgiyle kalın...
Cem okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim..babanız gibi insanların yaşadıkları ile kıyaslanamaz bile...
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Searching for meaning into unmeaningful life okurunun profil resmi
yazınızı okurken sürekli yatılı okullarda yaşadığımdan dolayı; silah dışında ne kadar askerlik ile yatılı sistemlerinin birbirine benzediğini ve ne kadar insanlığı ön plana çıkarmayıp vatan millet sevgisini marş okutmaktan geçtiğine... bireylerin ruh halline önem vermekten ziyade sadece orda bulunan üst düzey yöneticilerin daha doğrusu hiyerarsi sistemini başında bulunan kişilerin isteklerinin bize dayatmaya çalışan insanların olduğunu gözlemleme şansı buldum. yatılı okullarda 6 ya da 7 yaşındaki bir çocuğun okula getirilip bırakıldıktan sonra insan olmanın ve topluma daha iyi birey yetiştirmekten ziyade kafamızın ne kadar boş şeylerle doldurulduğunu, aç kalma , aile özlemi, yağan karla birlikte iliklerimize kadar hissetiğimiz soğuk havanın vahşi yüzünü yaşayarak görme mertebesine ulaştım.. Silah ve diğer insanlığı yok eden bütün araç ve sistemlere karşı mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Umarım yazdıklarımla sizi sıkmamışım
Cem okurunun profil resmi
Sıkmadınız hayır..hak verdim size
Aslıhan Alpaslan okurunun profil resmi
Okuma konusunda iyiyimdir diye düşünüyorum. Ama okumak bana maalesef kelimeleri hayata geçirmeyi kazandırmadı, siz öyle güzel anlatıyorsunuz ki kıskanmamak elde değil. Bazen düşünüyorum, yazarlar nasıl yazar oluyor diye, bence bu doğuştan gelen bir yetenek , su yolunu bulunca akıyor. Siz askerliği babamın memleketinde yapmışsınız, babamda Mardin 'de yaptı. Aynı Serpil Hanım'ın dediği gibi annem ve ben de özlem ile hep babamın yanına kaçtık. Babam bahsetmeyi pek sevmezdi çünkü o zamanlar terör olmasa da kaçakçılık varmış ve yine yanı başınız da arkadaşlarınız ölüyormuş. Ne kadar acı bir deneyim bu askerlik Allah askerlerimizin yardımcı olsun, ellerinize sağlık
Cem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim size...
Bu yorum görüntülenemiyor
15 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.