Öncelikle Tokyo Ghoul daima seveceğim ve benim için çok ayrı yeri olan bir mangadır. Bunun nedeni büyük olasılıkla ortaokulda parama kıyarak aldığım ilk kitaplardan birisi ama konumuz bu değil. Psikolojik olarak insanı paramparça edebilecek, aşırı kan ve şiddet unsurlarıyla popüler olan bu manga aslında harika bir felsefe kitabı. (Ayrıca sorguladıkları konular ne kadar farklı olsa da insan ırkının acizliğini harika bir şekilde ele alan Attack On Titan'ı da anmak gerekir diye düşünüyorum.) Kaneki çok sıradan bir üniversite öğrencisi olsa da hayatının değişmesiyle hayatının odak noktasına koyduğu felsefe de değişiyor. İlk ciltte Hide ve Kaneki arasında geçen konuşmada ikilinin de Gûl adındaki varlıklardan hoşlanmadığını (çok normal olarak) ve canavar olarak nitelendirdiğini görüyoruz. Ölümü hak eden, var olan adaleti ve düzeni bozan iğrenç canavarlar gerçeği yüzümüze vuruluyor. Fakat Kaneki'mizin bu canavarlardan olmasıyla birlikte bambaşka bir noktadan bakıyoruz. Bu canavarlar aslında kendi aralarında adaleti sağlamış, varlıkları incitmemeye çalışan ve oburluk yapmaktan hoşlanmayan (özellikle üzerinde duruluyor) yaratıklar. Ve onların acısından bakarken de "Vay anasını, asıl canavarlar insan dediğimiz dedektiflermiş." diyoruz. Köylü şair Hesiodos şöyle demiş: “Balıklar ve hayvanlar ve yırtıcı kuşlar birbirlerini yiyorlar. Ama Zeus insana adaleti verdi. Adaletin yeri Zeus’un tahtının yanındadır.” İnsan ırkından gelen Kaneki başlarda kendini arafta kalmış sansa da aslında bu iki varlık/yaratık grubu arasındaki bağı + adaleti sağlayabilecek tek insan. Bu alıntıya göre kitabı ele alırsak Kaneki dünyanın sahip olduğu Tanrı. Ama adaleti sağlamak sanıldığı kadar kolay değil. Asıl canavar insanları yiyen Gûller mi yoksa Gûlleri sadece var oldukları için öldürmek isteyen insan ırkı mı?

Tokyo Gul 3. CiltSui Ishida · Gerekli Şeyler · 2021669 okunma

·

266 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

Bir Baltaya Sap Olamamış Frederik