Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

152 syf.
9/10 puan verdi
DİKEY HAYATIN ROMANI*
“Dikey anlatılan yatay bir roman,” diyor Valeria Luiselli Kalabalıkta Yüzler romanında. Öncelikle insan zihni açısından yatay ve dikey kavramlarına bir bakalım. Böylece yazarın bize ne demek istediğini daha iyi anlarız. Yatay hayat, bizim gündelik hayatımızdır. Her gün yaptığımız roller ve ödevlerdir. Dikey hayat ise, günlük hayat içerisinde bilinç ve bilinçaltımızda olan durumlardır. Söz gelimi su içerken bilinçaltımızda bir şeyi anımsamak, ya da bir şeyi kurgulamak denilebilir. Valeria Luiselli bunu çok ustaca başarmış. Kalabalıkta Yüzler romanını bu tanımdan daha iyi tanımlamak da olanaksız. Çoğu okuyucu için yorucu ve karmaşık görünen, hatta geçişleri anlamayan, anlatıcı ve anlatıcının anlattıklarını ve anlatıcının kurmacalarını karıştıran, bu yüzden de yazarı başarısız sayanlar var. Hayır. Yazar bilinçli olarak bunu yapıyor. Bunu kitabın içeriği hakkında detay vermeden anlatmaya çalışacağım. Karanlıkta Yüzler romanı katman katman bir roman. Bunu bir binanın katları ya da bilinçaltının katları olarak da düşünebilirsiniz. Nasıl mı? Kitabın ana kahramanı ve anlatıcısı kadının ev içindeki hayatını görüyoruz. Kocası, bir oğlu ve bir de bebeği var. Kitap da çok fazla imge var. Bunlardan biri büyük oğlunun büyük olmak istemeyip de kendisine ‘Ortanca’ demesi gibi. Anlatıcı daha kitabın en başında okuru uyarıyor. Çünkü bir ev kadını olarak soluklanacak çok az zamanının olduğunu, bundan dolayı da yazdıklarının hep kısa soluklu olduğunu söylüyor. “Romanlar uzun solukludur. Romancılar öyle olmalarını ister. Kimse tam olarak ne anlama geldiğini bilmez ama herkesin dilindedir işte: uzun soluklu. Bir bebeğim ve ortanca bir oğlum var. Nefes aldırmıyorlar bana. Benim yazdığım her şey kısa soluklu - öyle olmak zorunda. Soluklanacak yer az burada.” Bir taraftan anlatıcı günlük hayatını bize anlatırken diğer taraftan da yazdığı kurmaca metnini anlatıyor. Meksikalı şair Gilberto Owen hakkında bir roman yazmaya çalışıyor. Fakat bu çalışma esnasında kocası onun notlarını okuyarak sürekli yazdıklarını yaşayıp yaşamadığını soruyor. “Kocam bu sayfaların bir kısmını okumuş yine. 'Kadınlarla yattın mı?' diye soruyor.” Bundan yorulan anlatıcı da yazdığı romanı bırakarak yeni bir kitap yazmaya başlıyor. Bu kitapta Owen anlatıcı konumundadır. Okurlar bu kısımları dikkatlice okuduğunda kitapta asteriksle ayrılan bölümlerin hangisinin kurmaca hangisinin anlatıcının yaşadıkları olduğunu anlayabilir. Geçmişin hayaletleri ya da yüzleri hakkında roman yazmaya çalışan bir ev kadınını hayal ettiğimde ve bunun zorluğunu düşündüğümde Valeria Luiselli’nin ne kadar başarılı bir kitap yazdığını ve bunu ne kadar başarılı bir şekilde gösterdiğini anlayabiliyoruz. Geçmiş nedir? Bir insan kaç kez ölür? Yok olmakla ölmek aynı şey mi? Kurmaca nerde başlar, yaşam nerden devam eder, gibi soruları taşıyan kitap aynı zamanda ünlü şair Azra Pound’u da kitabında bir yan karakter olarak gösteriyor. Bizlerde hayatlarımızda böyle sanrılar görmüyor muyuz? Söz gelimi en sevdiğimiz şairi düşünürken kendi bilincimizde onunla bir çay içiyor, sokakları dolaşıyor, bambaşka bir hayat yaşamıyor muyuz? Anlatıcı da metro istasyonunda Azra Pound’u görüyor. Onun da kendisini gördüğünü sanıyor, ya da öyle umuyor. Ama bunu bize bir sanrı olarak değil de yaşanmış bir şey olarak anlatıyor. Kurmacanın da başarısı burada yatmıyor mu: kurduğumuzun gerçeklik sanılması ve algılanması. Tabi bir de kurumuş portakal ağacı motifi var. Valeria Luiselli’nin bu motifi tüm romanı boyunca kullanması bana göre manidar bir durum. Kurumuş bir ağaçla yazar bize neyi anlatmaya çalışıyor? Hayatlarımızı mı? Yoksa hiçbir şeyin ölmediğine olan inancı mı? Aslında bu sorunun cevabı romanın içinde gizli. Yani yazarın anlamamızı ve görmemizi istediği şeyin gizini belki de her okur kendisine göre bulacak ya da benim gibi okurlar hem kitap kahramanının duygularını bu kurumuş portakal ağacı ile tam anlar ve kendi hayatındaki kurumuş yanları fark eder. Yazarın anlatımdaki başarısına da değinmek istiyorum. Az sözcükle devasa bir roman anlatmak bana göre budur. Son zamanlarda çoğu yazarın yapmaya çalıştığı şeyi Valeria Luiselli çok başarılı bir şekilde gerçekleştirmiş. Yüz elli sayfalık romanı bitirdiğinizde beş yüz sayfalık bir romanı okumuş gibi hissediyorsunuz. Ben öyle hissettim. Ve bu zihin yorgunluğu yazarın anlatımdaki ya da dildeki başarısızlığı değildir, aksine anlatımdaki yoğunluğun başarısıdır. Son dönem de Latin Amerika edebiyatına merakım da devam ediyor. Gerçekten de çok başarılı ve edebiyata yeni bir bakış getiren yazarlar doğuyor orada. Klasik roman anlayışından bambaşka bir okuma zevki sunuyorlar. Türkiye’de de bu yazarların kitaplarının hemen çevriliyor olması harika bir şey. Keşke tüm bu kitapları okuyacak zamanımız ve ömrümüz olsaydı. “Bütün romanlarda ya bir şeyler ya da birileri eksiktir. Bu romanda ise kimse yok. Bir zamanlar ara ara metroda gördüğüm bir hayalet dışında.”
Kalabalıkta Yüzler
Kalabalıkta YüzlerValeria Luiselli · Siren Yayınları · 2016103 okunma
·
1.106 görüntüleme
Merve okurunun profil resmi
Çok kapsayıcı ve merak uyandırıcı bir inceleme olmuş Gökhan Bey. Kalabalıkta Yüzler listemdeydi, öne çekeceğim. Emeğinize sağlık.
GökHan okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Merve Hanım, sizin kitap hakkındaki düşünceniz ne olacak merak ettim şimdiden.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.