Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

120 syf.
·
Puan vermedi
"Being There" İngilizce'de "doğru zamanda doğru yerde bulunmak# anlamına gelen bir deyimdir. Politik alegorik bir roman olan bu kitap, Amerikalı yazar Jerzy Kosinski tarafından 1960'larda çiçek çocukların ( 68 kuşağı ve çiçek çocuklar -hippilerin doğuşu -) olduğu, Vietnam Savaşı yılları, kargaşa ve krizlerin olduğu bir dönemde yazılmıştır, ancak kitapta başkahraman Bay Chance'i uyuşturucu kullanmayan, sigara içmeyen, alkol almayan sağlıklı bir insan olarak görüyoruz. Daha sonra kitap 70'li yıllarda " Merhaba Dünya" adlı filmi uyarlanmıştır. Romanın kahramanı Chance, bütün ömrü boyunca "ihtiyar" diye bahsettiği varlıklı ve yatalak olan bir adamın evinin bahçesinin sınırları dışına çıkmamıştır. Kendisini bildiğinden beri bu evin bahçıvanıdır. Chance , orta yaşlı, saf ve biraz da zihinsel engelli bir adamdır. Kimi kimsesi yoktur. Kendisinin nereden geldiğini bile bilmez. Dış dünya ile hiçbir şekilde bağlantısı olmayıp, dış dünya hakkındaki bilgileri istisnasız her gün televizyon aracılığıyla ediniyordur. Gerçekte halinden memnundur ve de tüm dünyası bahçeden ve bahçenin doğasından ibarettir. Hiçbir şekilde sosyalleşmez, arkadaş ortamı yoktur. Onunla bir çocukmuş gibi gibi ilgilenen bir de evin hizmetçisi vardır. Hal böyle olmasına rağmen, kendine has bir kişiliği ile dönemin ileri gelen şahıslarının dikkatini kendi üzerine çekmiş ve onlar tarafından bir bilge olarak düşünülmüştür. Hatta onun bu kendine has dünyasını ve kişiliğini bir nevi Forrest Gump'a benzetebiliriz. Bahçedeki bitkiler Chance'in hep bambaşka düşüncelere dalmasına sebep olmuştur. Bitkilerin çeşitli dönemlerden geçmesi gibi Chance de kendince belirli dönemlerden geçer. Özellikle televizyon başına oturduğunda aklından geçen binbir çeşit düşüncenin sınırı yoktur. Chance'in kumanda düğmesini oynatması, televizyondaki kişileri göz kapaklarının altında çekmesidir. Böylece bu durum onun düşüncesinde varlığını başka hiç kimseye değil sadece kendine , Chance' e borçlu olduğunu inanmaya varır. Foucault şöyle der : " Diğer tüm duygulardan arındırılmış bir varoluş duygusu, kendi başına değerli bir tatmin ve huzur duygusudur." Burada Chance'in duygusal gücünden bahsedebilirim. Televizyona bağlı bir hapishane hayatı yaşarken, düşünceleri ile kendini özgürleştirebilecek bir güce sahiptir. Chance'in televizyon üzerinden bile olsa özgürleştirdiği düşüncelerinin tam aksine, onun dış dünyaya karşı olan tutumu bir hayli tartışılır bir durumdur. Hem onu yöneten, yatalak da olsa kendinden üstün bir ev sahibi ve de ona her anlamda yetişen bir hizmetçi vardır. Sabahtan akşama kadar bir hamster gibi aynı kafesin içinde dönüp durur. Bu durumu panoptikon modeline benzetebiliriz. Panoptikon, ortasında bir gözetleme kulesi olan açık bir alanın etrafındaki hücrelerden oluşuyor. Kuledeki Gözcü, hücreleri sürekli izliyor, ancak hücredekiler görmüyor. Gözetleme durumunda olan hücreler ve hatta gardiyanlar ve her türlü alt rütbeli ne zaman denetlendiğini bilmiyor. Bu nedenle bir kule, insanların varlığı veya böyle bir izlenimin yaratılması, genel bir gözetim etkisi yaratmak için yeterlidir. Chance adlı bahçıvanımız da toplumdan izole edilmiş ve evdeki bazı insanlar tarafından kontrol edilen bir adamdır. Onun sürekli televizyona bağlı olması da, o dönemde Amerikan toplumundaki ikili çatışmayı aklımıza getirebilir. Televizyon kültürünün insanın doğal dünyası ile nasıl çatıştığını gözlemleyebiliriz. Kitabın yazıldığı yıllarda Amerika'daki kitle kültürü insanları geçişlerinden ve görevlerinden uzak tutmuş, toplumdan uzaklaştırmıştır. Öğrenmede ve bilgide kullanılan klasik araçların yerini popüler araçlar almıştır. Televizyon da burada kuşkusuz o kitlelerin ayrılmaz bir parçasıdır. Chance, belki bir hapishanededir fakat onun hapishanesinde güzel bir durum da vardır. Bahçıvanlık. Bitkilerden ve onların doğasından çok iyi anlayan bir adamdır. Ev sahibi öldükten hemen sonra bir şekilde dış dünya ile bağlantı kurduğunda, bu durum kitapta o dönemin önde gelen bir kişisi tarafından dikkat çekmiştir. Bitkiler ve onların doğasına dair bir konuşması ortamı çok etkilemiştir. Hayatımızda her şeye yetişmek ve her şeyi en iyi şekilde yapmak zorunda değilizdir. Sadece bir tanesini bir yerinden en iyi şekilde yakalamak bize yeter de artar. Bu kelimelerime Martin Luther'in bir cümlesi ile açıklık getirmek isterim. "Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse Michelangelo'nun resim yaptığı, Beethoven'ın beste yaptığı veya Shakespeare'in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki herkes durup : " Burada işini çok iyi yapan dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş." desin. kahramanımız Chance'in belki de hayatında anladığı en iyi şey bitkilerdir yani onun tüm gücü bahçıvanlıktan ve kendine ait bir doğasından gelir. Bilgi toplumunda yaşadığı talihli ya da kötü durumları düşündüğümde onu güçlü kılan tek şey doğayı ve mesleğini çok iyi anlamasıdır. En nihayetinde Chance için bahçede büyümenin mevsimi vardır. İlkbahar ve yaz vardır, ancak sonbahar ve kış da vardır. Sonra yine ilkbahar ve yaz vardır. Kökler kopmadığı sürece her şey yolundadır ve her şey yoluna girecektir. Şunu eklemek istiyorum ki belki de o da kendince doğru zamanda, doğru bir yerde bulundu. Burada doğayı anlayan harika bir bahçıvan yaşadı. Sevgi YETGİN
Bir Yerde
Bir YerdeJerzy Kosinski · E Yayınları · 2012464 okunma
·
211 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.