Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

270 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
İNANÇ VE AKLIN MUHTEŞEM DANSI Okuduktan sonra beni çok etkileyen bu muhteşem kitabı muhakkak satırlara dökmeliydim dedim, o zaman buyurun başlayalım. Önce Boethıus’un yaşamına göz gezdirip daha sonra kitabı ana hatlarıyla, vurucu başlıklarını küçük özetler halinde inceleyeceğim. Anicius Manlius Severinus Boethius, Romalı soylu bir Hristiyan ailenin çocuğu olarak yaklaşık İS 480-524 yılları arasında yaşamıştır. Roma konsülü olan babasını küçük yaşta kaybettikten sonra önemli bir devlet adamı ve aile dostları olan Quintus Aurelius Symmachus tarafından evlat edinildi. Çocukluk yıllarından itibaren çok iyi bir eğitim alan Boethıus devlet kademelerinde de hızla yükselip yaklaşık 30 yaşındayken Roma’da consul seçilmiştir. 520 yılında da kral tarafından magister officiorum (roma imparatorluğu ve bizans imparatorluğu'nun o yüzyıllarda en kıdemli idari yöneticilerinden) olarak ayrıcalıklı ve onurlu bir göreve atanmıştır. Talihsizlikler de tam olarak bu parlak dönemden sonra başlar. Boethıus’un yakından tanıdığı senatör Albınus’un Doğu Roma İmparatorunun çevresindekilere Theodoricus’u küçük düşürücü ifadeler kullanmış olması ve bu olayın Theodoricus’un zihninde kendi yönetimini yıkma girişimlerinin başlatıldığı düşüncelerine neden olmuş, Albinus hiçbir resmi yargılama süreci yaşamadan vatan haini suçlamasıyla tutuklanmıştır. Boethıus imparatorun huzuruna çıkıp yakın arkadaşı Albinus’un böyle bir suçu işlemiş olması durumunda hem kendisinin hem de senatosunun aynı suça iştirak etmiş sayılacağını, böyle bir şeyin asla mümkün olmayacağını belirterek bir nevi kendi sonunu kendi eliyle hazırlamasına sebep olmuştur. Dürüstçe yorumlanmak şöyle dursun bu açıklama Theodoricus tarafından suikast planları yapan kişinin sadece Albinus olmadığını Boethıus’un da aynı plana ortak olduğu zannına kapılıp Boethıus’u da vatan hainliği suçlamasıyla zindana hapsedildi. Diğer senatorlerin hiçte dostça davranmadığı Boethıus daha sonra hiçbir savunma hakkı tanınmadan idama mahkum edildi. Boethıus büyük işkenceler çekerek acılar içinde ölmüştür; alnına geçirilen bir sicim gözleri yuvalarından fırlayana kadar gerilmiş ve o haldeyken kalın bir sopayla ölünceye kadar dövülmüştür. ‘Ey ölümlü insan, seni böyle hüzne, kedere boğan ne? Bana öyle geliyor ki, yeni ve alışılmamış bir şeyle karşılaştın. Kaderin sana karşı değiştiğini sanıyorsun, ama yanılıyorsun. O hep böyle yapar, doğası böyle onun. Senin işlerini, kendine özgü sadakatini yansıtan değişebilirliğiyle yürütmüştür. Seni aldatırken de aynıydı, sahte mutlulukların büyüsüyle seni baştan çıkarırken de. Sen şimdi bu kör tanrıçanın ikiyüzlülüğünü yaşadın.’ S.84 İşte idam edilmeyi beklediği zindanda hayatının son yıllarını yaşarken kaleme aldığı eseri Felsefenin Tesellisi’dir. 5 kitaptan oluşan bu eser felsefenin en can alıcı sorunlarından KADER, ŞANS, TANRISAL ÖNGÖRÜ ve ÖZGÜR İRADE üzerine düşünceleri ikili konuşmalar şeklinde açıklar. Yaşamının son günlerinde teselliyi felsefede arayan bir zihnin, FELSEFE adında biricik öğretmeni ve yol arkadaşında adım adım bulmasını okuyoruz. Aristoteles ve Platon'un birçok yapıtını Latince'ye çeviren Boethıus kitapta da Aristoteles ve Platon’un görüşlerinin senteziyle çoğu kez karşımıza çıkıyor. Kitaptaki bazı temel noktaları özetlemeye çalışacağım. Kitap korkuların, arzuların, istencin, dünyevi tutkuların kölesi olan insanların asla özgür olamayacağını, aksine içine düştükleri tutsaklıkların kölesi haline geleceğini vurguluyor. Boethıus’a göre insanların zihinleri ancak tanrısal zihni seyre daldığında özgür olur. Boethıus’a göre kölelik kötü huylara, tutkulara kapılıp aklın hakimiyetini kaybetmekle başlar. Bu durumda da özgürlük söz konusu dahi olamaz. Değinmek istediğim bir diğer konu ise kaderin ikili yön değiştirmesinin, aşağıdakileri yukarı, yukarıdakileri ise alaşağı etmesini kaderin doğasına bağlar ve bu kör tanrıçanın ikiyüzlülüğünü kabul edilmesini, şikayet edilmemesini salık verir. Kimsenin kader tarafından terk edilmedikçe güvende olmayacağını hatırlatır. İnsanın mevkilerinin, servetinin, unvanlarının bir ölümlünün mülkünde olamayacağını, kaybedilen şeylere sahiden sahip olanların onları asla kaybetmeyeceğine dikkat çeker.(Bu konuda tam bir Stoik yaklaşım söz konusuydu, çoğu yerde de karşımıza Stoa felsefesinden esintiler çıkıyor.) Servet konusunda servetin arttıkça paraya susuzluğun da daha çok artacağını belirtir. Bununla ilgili Schopenhauer’in söylediği sözü de kitaba hemen not olarak eklemiştim, buraya da not düşmek isterim. ‘Servet deniz suyu gibidir, ne kadar çok içersen o kadar çok susarsın, şöhrette böyledir.’ Kaderin dönekliği karşısında başa gelen talihsizliğe odaklanmayı değil başına gelen tüm iyilikleri düşünmemiz gerektiğini tavsiye eder Felsefe. (Pratikte kullanılabilir,yararlı bir tavsiye) ‘Ah, sen ne kadar mutlu bir adamsın, keşke elindeki iyilikleri bilebilsen!’ Mutluluk hakkında: Felsefe mutluluğu bütün iyilerin bir araya gelmesinden oluşan bir mükemmeliyet durumu olarak tanımlar. Bu mükemmeliyet durumunu insanın yaşayamayacağı da çok aşikârdır. İnsanın sahte iyilerinin (unvan,servet,şöhret,kaderin kendisine dışarıdan sağladığı her şey) asla mutlak anlamda mutluluk yaratmayacağına ve muhakkak her mutluluğun özünde kaygının bulunduğunu ve insanın bunu asla ele geçiremeyeceğini söyler. Yaradılıştan itibaren insanlara gerçek iyiye (mutluluğa) ulaşma arzusunun ekildiğini ve bu tam mutlak mutluluğun zorunlu olarak yüce Tanrı’da içkin olduğu sonucuna götürür bizi. Servet, ün, soyluluk ve yüksek mevkiler hakkında: Boethıus bu unvanların hepsinin sahte iyiler olduğunu ve bunların insanda yarattığı tutsaklıktan kurtulduğu zaman zihne gerçeklerin girebileceğini belirtir. Soylu bir ada sahip olmanın başkasına ait boş ve değersiz bir şey olduğunu; servetin, zenginliğin açgözlülüğe sebep olduğunu, doğanın aslında ne kadar az şey talep ettiğini fakat zenginliğin insanın yoksunluğunu gidermediğini hatta çoğunlukla yoksunluk yarattığını söyler bize. Yüksek mevkilerin kötü kişilere büyük onursuzluk yüklediğini, değersizliklerini çok daha görünür kıldıklarını, gerçek saygınlığın mevkilerle ve unvanlarla kazanılamayacağını ancak ve ancak bilgelik ve erdemin kişinin gerçek saygınlığa özgü güzellikler olduğunu söyler. Bize ait olacak, bizden kimsenin alamayacağı tek şey de erdem ve bilgelik değil midir? Ah şöhret, şöhret, bunca adamı, Beş para etmez bunca ölümlüyü, Nasıl da göklere çıkardın! S.143 İyilik-kötülük meselesi üzerine: İyilik-kötülük meselesinde Boethıus günahkar insanların günahlarının zayıflıklarından kaynaklandığını esas güçlü insanların iyi insanlar olduğunu ve acınması gerekenin haksızlığa ve üzüntülere gark edilen, adaletsizliğe maruz kalan iyiler değil kötülükleri yüzünden başkalaşmış hayvanlara dönüşen kötüler olduğunu söyler. Ona göre iyiler mutlu, kötüler ise kesinlikle mutsuzdur. Kötülerin de o en iyi yüce iyiliği elde etmek istediklerini ama asla iyiyi elde edemeyeceğini, tanrı katına yükselemeyeceklerinin ve kötülüklerinin cezasının zaten kötü olmak olduğunu dile getirir. Evrendeki kötülüğün anlaşılmasında bizim değer yargılarımız ile Tanrı’nın değer yargılarının farklı olduğunu, insanların fillerinde özgür olduğunu ve kötülüğün Mükemmel İYİ olan bir Tanrı’dan kaynaklanmadığı, onun ince düzen ve ölçüsünün insanın sınırlı zihniyle anlaşılamayacağını ve her kaderin iyi olduğu sonucuna vardırır bizi. ‘Dürüst insana dürüstlük ödülse, aynı şekilde şerefsiz insana da kötülük cezadır.’ ‘Takatsizlik bedenin hastalığıysa kötülük de ruhun hastalığıdır. Bedenleri hasta olanları nasıl nefretlik kişiler olarak görmüyorsak, tersine onlara acı besliyorsak, zihinleri takatsizliğin en dehşetlisini yaşayanları, zihinleri kötülükten muzdarip olanları hor görmek şöyle dursun, onlara kim bilir ne kadar çok acımalıyız!’ s.206 Tanrısal Öngörü ve Özgür İrade üzerine: Öncelikle Felsefenin tanrısal öngörü tanımıyla başlayalım ve özgür irade konusunu nasıl açıklığa kavuşturduğunu anlatmaya çalışayım. ‘Her şeyin doğuşu, doğası değişilebilir varlıkların bütün gelişimi ve herhangi bir şekilde hareket ettirilen ne varsa varlık sebebini, düzenini ve biçimini tanrısal aklın değişmezliğinden almıştır. Tanrısal akıl kendi basitlik kalesinde sabit dururken, olayların yönetimine ilişkin bin bir tasarıyı devreye sokar. Bu tasarı saf TANRI anlayışında değerlendirildiğinde TANRISAL ÖNGÖRÜ adını alır. Tanrısal öngörü her şeyi düzenleyen bütün varlıkların en yüce yaratıcısındaki tanrısal aklın ta kendisidir. Peki tanrının her şeyi önceden bilmesi ve iradenin özgürlüğünü nasıl açıklar bize Felsefe? Bunun için akıl sahibi her varlığın tanrının sonsuzluğunu kabul ettiğini ve sonsuzluğunun tanımının ‘sınırsız bir yaşama bütünüyle, aynı anda tam hakimiyet’ olarak yapar. Boethıus tanrının mutlak bir şimdide olduğunu, bizler için geçmiş-gelecek ve şimdi zaman dilimlerini Tanrı şimdide görür. Dolayısıyla insanların ne seçeceğini gördüğü gibi, zorunlu olarak meydana gelecek her şeyi de eş zamanlı olarak görür. Tanrı’nın şimdisi üzerine önbilgiyi geleceği önceden bilmek değil, HİÇ AZALMAYAN ŞU ANIN BİLGİSİ olarak görmemiz gerektiğini söyler. Biz nasıl bazı geçici şeyleri ŞİMDİMİZDE görüyorsak, O HER ŞEYİ KENDİ SONSUZLUĞUNDA SEYREDER. Gelecekte olan tanrısal gözle bakıldığında zorunludur fakat kendi doğasına göre değerlendirildiğinde tümüyle özgür ve bağımsızdır. Bana uzun zaman sonra inceleme yazdıran bu muhteşem kitabı, inanç ve aklı tutsak edildiği bir zindanda harmanlayan bu değerli filozofu okumanızı şiddetle tavsiye ederim. .
Felsefenin Tesellisi
Felsefenin TesellisiBoethius · Alfa Yayıncılık · 2022601 okunma
·
1.242 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.