Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

395 syf.
5/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
İnsan kendisinin tanrısı mı?
Altındal-1 kitabı; eskil çağlarda ilkel insanların hayatta kalmak adına oluşturdukları yaşayış tarzları ile dini inanışlarının temeli olan mitolojik ve tabusallığın, mizansen şekilde anlatılmasıdır. Kitap üç bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde ormanının kralı olan “Tanrı-kral “ anlatılmıştır. İlkel insanlar, doğayla bir anlaşma içine girip, kah doğadan isteyerek, kah doğaya vererek hayatlarına devam etmiştir. Doğadan; düzenli ve bereketli yağmurlar, bol güneşli günler, karanlığı aydınlatan ay ışığı, topraklarının bol ürün vermesi, felaketlerin olmaması için hep talepkar yaşam içinde olmuşlardır. İlkel insan doğanın kendisine verdiklerine karşılık, güneş ve aya yemeleri için yemek bırakılmıştır. Doğaya iyi davranmaları, doğaya uygun olarak yaşamaları, ağaçları kutsal olarak görmeleri, inanışlarının ana konularıydı. Bir nevi ilkel insan, doğayla anlaşma içerisinde olduğunu hissetmiş, doğanın Tanrı’lardan oluştuğunu anlamıştır. Bu Tanrı’lar ise; güneş, ay, şimşek, rüzgar, kasırga, kıtlık ve bolluk vs.tanrılardır. İlkel insan başlarda kendisini doğayla eşit görmüş ve karşılıklı iyi niyet içerisindeyken ; başına gelen büyük felaketler, kıtlıklar sonucunda eşitlik düşüncesi aleyhine olarak yıkılmıştır. Asıl gücün doğada olduğunu, kendisinin ise güçsüz ve çaresizlik içerisinde bulunduğunu üzüntüyle anlamıştır. Bu düşüncesinin sonunda doğa olaylarının kendiliğinden olamayacağına inanarak, tanrı/ tanrılar kavramını oluşturmaya başlamıştır. oluşturduğu yeni yaşam şekliyle beraber İlkel insan hayatının amacını Tanrı’ları mutlu ve hoşnut etmek üzerine kurmuş olması nedeniyle; ortaya dinleri ve adakları çıkarmıştır. Tanrı’lar ile iletişim kurmak için; kutsallıklar oluşturmuş, tanrı sözcüsü seçmiş, karşılıklı kazan kazan prensibince tapınmalar yapıp, tanrılara adaklar kesmiştir. Tanrı’ların yeryüzündeki temsilcileri; başta krallar, kraliçeler, din adamları ve mucize yaratan insanlar olmuştur. Bu insanlar kendilerini tanrı gibi görüp buna göre hareket etmiş, diğer insanlar bunlara boyun eğmiş ve verilen tüm kararlara uymuştur. Bu yarı tanrı-insanlara “ antropomoformik “ denmiş, Tanrı’ların da insanlar gibi doğada yaşadığına inanılmıştır. İlkel insanların, Tanrı’lar ve ölüm ile tanışması nedeniyle metafiziğe kayılmış, İnsan ölümü yenmek adına ruhu oluşturmuş, ölen insanın ruhlarının ağaçlarda yaşadığına inanmıştır. (O çağlarda yeryüzünün neredeyse tamamı ağaçlarla kaplıydı ) Ağaçlar kutsallaştırılmış, tören ve ritüeller ormanda yapılmış, tanrı adına ağaçlara adak adanmış, iyi bakılmıştır. Bu uygulamaların aşağı yukarı bütün toplumlarda uygulandığını ve asıl amacın; Tanrı’ları hoşnut ederek bolluk, bereket ve de afiyet vermesine vesile olmaktır. Ağaçların cazibesini yavaş yavaş kaybetmeye başlaması nedeniyle, ağaçlarda yaşayan ruhu, geriye kendisine almıştır. Artık insan doğadan çok kendisine dönmeye ve kendisini sorgulamaya başlamıştır. Artık insan iki canlı ( beden ve ruh) olmuştur. 2’nci bölümde ruhun korkuları konusu irdelenmiştir: Eskil toplumlarda kral, kraliçe ve rahipler Tanrılar olarak görülmüş ve inanılmıştır. Bu Tanrı’ların; doğa olaylarını ayarlamasına, kötülüğü kovup iyiliği ve güzelliği getireceğine inanılmıştır. Tanrı-insanların toplum tarafından oluşturulan kurallara uyması zorunluluğu getirilmiş, kurallara uymayan tanrı-insanlara ölüme kadar gidebilecek cezalar uygulanmıştır. Kralın erkek oğlu varsa krallık ona geçmiş, eğer yoksa toplum tarafından kral seçilme işlemi yapılmıştır. Krallık çok çok zor olduğundan kimse kral olmayı istememiştir. Tanrı-kral herkes gibi hareket edememekte, sorumlulukları fazla olduğundan öyle her istediğini yapamamakta, her istediğini yiyip içememekte, herkesle konuşamamakta, toplumun en güzel kızıyla evlendirilmektedir. Kıtlık, kötü hastalık ve musibetler başgösterdiğinde , krala bunu halletmesi söylenir, eğer halledemez ise saygı kin ve nefrete dönüşerek kral öldürülürdü. En önemlisi, tanrı-kralın insanlar için varolduğuydu. İlerleyen bölümde ruh kavramı sorgulanmakta, doğanın bir yaratıcı/ yaratıcıları varsa; hayvanı hareket ettiren içindeki bir hayvan; insanı hareket ettiren içinde bir insan vardır. Bunun adı da ruhtur. Ruhun iyi yaşaması için, insana iyi bakılması gerektiğini, ölen insanın tekrar geriye dönüp yaşama katılmasına inanılmıştır. Kısacası bunlar yaşamı esirgeyen ya da koruyan şeylerdir. Ruhlar, insan bedenleri gibi çeşit çeşittir. Ruh ölümsüzdür. Tabular konusu ayrıntılı incelenmiş, eskiden beri devam eden ve halen de farklı konularda yaşayan tabular günümüzde de devam etmektedir. Şuanki yaşamlarımıza eskiden beri gelen tabuların katkısı fazladır. Onları ayıplamak, küçük ve hor görmek yerine daha hoşgörülü bakılmalıdır. 3’üncü bölümde Tanrı’yı öldürmek konusu incelenmiştir. İlkel insan, sonsuz zaman fikrinden yoksun olduğu için, doğallıkla Tanrı’ların da kendisi gibi ölümlü olduğunu varsaymış, Taki hristiyanlık ile tanışana kadar. İnanış gereğince; Tanrı-krallar normal şekilde eceli ile ölememekte, görevini yapamayacak duruma geldiğinde insanlar tarafından ruhunun ölmemesi adına boğularak öldürülmektedir. Dünyayı hayatta tutan, doğa olaylarını ayarlayan tanrı-krallardır. Bunlar aynı zamanda rahiplik görevlerini de yerine getirmektedir. İnsanların, ölüm için duyulan üzüntü ve ölüye duyulan saygı ve sevgi; öte yandan ölüden korku ve nefret, onun ölümünde duyulan sevinç. Eskil insanlar hasadın çok vermesi için bitki Tanrı’larını oluşturmuş, bunları kutsallaştırıp inanmıştır. Mitolojik, tabusal, inanış ve yaşayışlar; çeşitli toplumlardan örnekler verilerek anlatılmış ve genel itibariyle birbirine benzer olduklarını vurgulanmıştır. Bu toplumlarda “animizm “ inanışı hakimdir. Kitap genel olarak bu şekildedir. Kitabı okuduktan sonra, Spinoza ve “ panteizm” de aklıma gelmedi değil. Mekanik, işleyişli, hareket eden ve ettirici, işlevsel bir tanrı. Yani yaşama içkin bir tanrı. Burada ifade edemediğim mit, tabu, batıl inanışın, toplumlara göre örnekleri fazlasıyla mevcut. Mit, tabu ve batıl inanışlara ilgi duyanlara tavsiye edebilirim. Kitabın 2’ncisi de mevcut. Dikkat edin, şimdi bunların hepsine mit, batıl, hurafe, tabu diyoruz. Ama bunlar o dönemlerde topluma yön vermekle beraber %100 doğru şeylerdi ve bizlerin de günümüze kadar gelmesine vesile oldular. İleriki yüzyıllarda bizim inanış ve değerlerimiz de aynı akıbete uğrayacak, batıl ve tabu şeklinde görülecektir. Bundan hiç şüpheniz olmasın! Sevgi ve saygılarımla...
Altın Dal 1
Altın Dal 1James G. Frazer · Payet Yayınları · 2004105 okunma
··
565 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.