Gönderi

280 syf.
10/10 puan verdi
Oscar Wilde’ın çalkantılı yaşamının belki de bir portresi olan bu çarpıcı romanı, dönemin üst tabaka kesiminin ahlaktan çok ahlakçılık anlayışına tepki olarak doğar. Anglosakson aristokrasisinin kendi kurallarını kabul etmeyenleri ahlaksız olarak etiketlediği bir zaman diliminde, kitap dönemin ahlak anlayışına aykırı fikirlerinden dolayı büyük tepkilerle karşılaşmıştır. Oscar Wilde, kitaptaki benzetme ve ironilerle, karakterlerle ve vurucu diyaloglarla çok geniş bir düşünme yelpazesi sunuyor okuyucuya. Saf güzelliğin ve naifliğin simgesi olan Dorian, Basil’in sanatına ilham kaynağıyken Lord Henry’nin tehlikeli fikirleri altında bir tutsak gibi yaşamını bambaşka bir yöne çevirir. Dünyanın ona olan sevgisine karşın kendisinin sevgi açlığı, Dorian’ı önce tam aşık olmaya uygun bir konseptte birine aşık eder ve daha sonra kendisinin aşka yüklediği farklı anlamlar sonucunda Sibly’i terk ederek onun ölümüne sebep olur. Lord Henry’nin etkisinde acıdan kaçan hazcı bir arayışla yetişen Dorian bu olayı sıyrık almadan atlatır. Ancak kitabın ekseninde döndüğü Dorian’ın portresi yani ruhunun yansıması dışında. Lord Henry karakteri ise dünya düzenine olanca aykırılığıyla ben buradayım diye bağırır. Aslında toplumda tehlikeli fikirleri olan biri olarak anılıyordur ancak bol keseden attığı etkileyici laflarını pek eyleme döktüğünü görmeyiz kitapta. Belki de Dorian’ın bedeninde eyleme dönüşür tüm bu tehlikeli fikirler ve birbirlerinin işlemeye cesaret edemedikleri günahları temsil ederler. Zamanla narsist bir anlayışa bürünen Dorian, mitolojideki Narcissos ile gösterdiği benzerliklerle ilgimizi toplarken, karakterlerin id-ego-süperego (Henry-Dorian-Basil) üçlemesine uyumu da okuyucunun kitapta kendi benliğinden parçalar görmesine olanak tanımaktadır. Dorian, ruhunun küflü ve kuytu köşelerini temsil eden portresine işlediği günahlar sonucu düşman olur ve bu çürümenin sorumlusunu da portrenin ressamı olan yakın arkadaşı Basil olarak görür. Ancak ne Basil ne de Lord Henry, Dorian’ın olağanüstü güzelliğinden ötürü kötülük işleyebileceğini düşünürler ve dedikodulara kulak asmazlar. Dorian’ın fiziksel güzelliğiyle tablosunun çirkinliği arasındaki bu fark giderek büyür. Dışıyla içinin bağdaşmaz uyumu Dorian’da kendisine karşı bir nefreti doğurur ve portresini bıçaklayarak kendisinin ölümüne yol açar. Aslında Oscar Wilde dönemin güzellik anlayışını sert bir şekilde eleştirerek güzel gördüğümüz insanların “portresinin” nasıl olabileceğiyle ilgili bize bir fikir sunuyor. Sizce bizler de önyargısal olarak güzele toz kondurmuyor muyuz? “Her türlü hazzı tattım ama mutluluğu asla” diyen hazcı bir anlayış, acıyı yoksaydığı için hazzın değerini bilebilir mi? Ya mutluluk? Peki huzur? Eğer siz de uslu bir çocuk olursanız belki bir gün ruhunuzun portresini görebilir ve karanlık dünyanıza yelken açabilirsiniz. Ahmet Sait Dilbirliği
Dorian Gray'in Portresi
Dorian Gray'in PortresiOscar Wilde · Can Yayınları · 201873,7bin okunma
··
211 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.