Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

888 syf.
10/10 puan verdi
·
20 günde okudu
Büyülü Dağ, ilk kez Kasım 1924'te yayınlanan bir roman. 20. yüzyıl Alman edebiyatının en etkili eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. Roman 1. Dünya Savaşı'ndan önceki on yılda başlıyor. Kahramanı ise Hamburg'lu bir tüccar ailesinin tek çocuğu olan Hans Castorp. Ebeveynlerinin erken ölümünün ardından Castorp, büyükbabasıyla ve daha sonra James Tienappel ile, yani anne tarafından amcasıyla büyür. Castorp, 20'li yaşlarının başında memleketi Hamburg'da bir gemi inşa kariyerine başlayacak. İşe başlamadan önce, İsviçre Alplerinin tepesinde Davos'ta bir sanatoryumda tedavi gören veremli kuzeni Joachim Ziemssen'i ziyaret etmek için bir yolculuğa çıkar. Kitabın daha başında Castorp, daha sonraları "düzlük" olarak adlandıracağı bu yerde, sanatoryumun nadir bulunan dağ havasını ve içe dönük küçük dünyasını ziyaret etmek için tanıdık yaşamını ve yükümlülüklerini terk eder. Sarp bir dağa tırmandığınızı hayal edin. Güneş ile saklambaç oynuyorsunuz fakat yine de gözlerinizi yakmayı başarıyor. Bacaklarınız aralıksız titriyor. Attığınız her adımda düşme arzusu daha da güçleniyor. Fakat bu adımlardan biri sizi aniden önünüzde muhteşem bir manzaranın olduğu bir noktaya götürüyor. Önünüzdeki sahne bir an için sadece görüşünüzü değil, bilincinizi de kaplıyor. Zorlu tırmanışın sona erdiğini ancak bir sonraki adımda anlıyorsunuz, ama ne yazık ki o adımı da boşluğa atmışsınız. Büyülü Dağ böyle bir yürüyüş. Başka hiçbir kitap sabrımı bu kadar zorlamamıştı sanırım (Hermann Hesse‘nin Boncuk Oyunu hariç, ne tesadüf o da Alman edebiyatı.) Büyülü Dağ inanılmaz derecede yoğun bir kitap ve maalesef yavaş ilerliyor. Ama bir de anlatının kanatlanıp yükseldiği yerler var ki bu yerler sizi de alıp yükseklere çıkarıyor, duracağı zaman da sakince alçalmak yerine bir anda bırakıyor sizi. Bazı romanlar alçak tepeler gibidir ve bazıları yüksek dağlar gibidir ya hani. Bu roman her ikisi de. Bu sanatoryum, medeniyetin bir metaforu aslında, içinde her şey var: aşk ve nefret, umut ve umutsuzluk, yaşam ve ölüm, bilgelik ve aptallık, kafirlik ve din, bilim ve cehalet, metafizik ve mistisizm. Bu dediklerime bakarak kitabın ters köşeli, dönemeçli olduğunu asla düşünmeyin, gayet düz bir kitap aslında. Kitap açıklaması, Büyülü Dağ'a “baş döndürücü derecede zengin bir ‘fikir’ romanı” olarak atıfta bulunur ve gerçekten de öyle, bu bir olay romanı değil, “acaba ne olacak?” diye düşünmüyorsunuz hiç (düşünmenize gerek olmadığı anlarda bir şeyler oluyor hatta). Pek çok entelektüel tartışmadan oluşan baştan sona son derece bilgi içerikli bir kitap. Kitapta sıkça işlenen temalardan biri zaman felsefesi. Zamanın sübjektif doğası çok detaylı bir şekilde açıklanıyor. Aslında, ana karakter Hans Castorp için zaman hızlı geçmediğinde anlatı yavaş ilerliyor ve Hans'ın zamanın akıp gittiğini hissettiğinde de anlatı hızlanıyor, kitabın böyle ilginç bir niteliği var. Diğer temalardan bazıları yaşam, ölüm, hastalık, aşk, hümanizm, ilerleme, modernizm, toplumun mantıksızlığı ve son olarak da savaşın etkisi. Karakterlerin çoğu şu ya da bu fikri temsil ediyor. Bununla birlikte kahramanın karakteri, roman boyunca harika bir büyüme geçiriyor. Hem ruhsal hem de entelektüel olarak karakter gelişimi kesinlikle öne çıkıyor. Sanatoryum, hastalık, 3 haftalığına diye gelip 7 sene kalmak... Üzülüyorsunuz üzülmesine ama kitabın ortasında Doktor, Hans’a diyor ki, “gidebilirsin.” Ve birden Hans'ın aslında hiç ayrılmak istemediğini fark ediyoruz. Mühendislik işinin sorumluluklarına ve beklentilerine geri dönmek istemiyor; burada, sanatoryumda özgürlüğe sahip. Özgürlük dışında bir şeylere daha. O da tam bilmiyor ne olduğunu. Kitabın zamanı ele alışının ve anlatıcının öyküye bir Zeitroman, bir 'zaman romanı' olarak gönderme yapmasının ardında yatan şey budur. Sanatoryum sakinleri orada olmakla bir bakıma alçalıyorlar, ama aynı zamanda dünya takviminden muaf olan ayrıcalıklı statülerine de değer veriyorlar. Bir karakter sanatoryumdan bir "Kirke adası" olarak bahseder; burası tüm varoluşun gerçek anlamının "elastikiyetsiz şimdi" olduğu zamansız bir hayattır. Böyle bir ortamda, fikirlerin, ideolojilerin, dogmaların, dolaysız bir şekilde birbirleriyle çarpışması ve bunun yanında, küçük kıskançlıklar, flörtler ve cinsel arzuların doğal olmayan bir şekilde artması eğilimi vardır. Bunu nasıl anlatırım bilmiyorum ama Büyülü Dağ hiç somut seks içermeyen şekilde yazılmış en cinsel içerikli romanlardan biri olmalı, tansiyon hayli yüksekti anlayacağınız. Hans'ın gizemli hasta arkadaşı Clavdia Chauchat ile olan ilişkisi (ilişki bile denilemez aslında) ondan bir kalem ödünç istediğinde başlar ve doruk noktasına ulaşan bir birliktelik örneği sergilenir. Psikanalitik eleştirmenler, özellikle Hans'a bir çocukluk arkadaşına duyduğu homoerotik duygularını hatırlattığı için, kalem ödünç verme olayı ile yakından ilgilenirler. Ancak kitabı daha basit anlamda gerçekten Freudyen yapan şey, seks ve ölüm, Eros ve Thanatos arasındaki bağlantıları yakından incelemesidir. En sevdiğim bölümlerden biri, Hans'ın bütün gece anatomi ve biyokimya hakkında kitaplar okuyarak ve belli belirsiz bir azgınlıkla (buna zihinsel heyecan deniyor) karışık ölüm imaları yaptığı "Araştırmalar " adlı bölüm, yaşam nedir sorusunu devamlı olarak düşünüp kafa yorduğu bu bölümde de sorular cevapsız bırakılmıştır. Kitabın sonuna doğru nihayet, Mann'ın bizi "aşırı eklemli" argümanların ötesine ve bu teorilerin gerçek dünyadaki uygulamalarına, anlatıcının bir noktada dediği gibi "laf dalaşını geride bırakmak" için, ittiğini görüyoruz. Bu kitabın son birkaç sayfası bize Batı Cephesini göstermek için ilk kez Davos'un ötesine geçiyor ve müthiş bir sarsıntıyla yılın 1914 olduğunu ve zamanın akışının anlatımın aksine durmadığını fark ediyoruz. Kitap Sokratik diyalog şeklinde yapılandırıldığından tüm okuyucuların romandan aynı mesajı alacağının garantisi yok. Mann kitap boyunca bize farklı atmosferlerde ama aynı kişilerle yapılan tartışmalarda birçok metafizik görüş sunar. Bu görüşlerden hangisi Mann’ın şahsi görüşünü yansıtıyor, bunu çıkarsamak bize bırakılmış. Romanın edebiyatın en önemli eserlerinden biri olarak ününü pekiştiren şey bu, kitap sadece uygarlığın üzerine kurulduğu rakip fikirleri tartıştığı için değil, aynı zamanda bu tartışmalarda bizi yargıç olarak konumlandırdığı için. Fikirlerin rekabetiyle ilgilenmiyorsanız bu roman size göre olmayabilir demekle yetiniyorum, bu kitabı önermek de büyük cesaret istiyor bence, Mann'ın fikirler arasındaki gerilimleri çözmeyi reddetmesi herkesin hoşuna gitmeyebilir. Araştırma yaparken gördüm ki Thomas Mann, Büyülü Dağ'ın iki kez okunması gerektiğini söylemiş. Bunu bizden ne hakla istediğini anlamamakla birlikte bu kitaptan aldığım zevki belki 3 belki 5 sene sonra tekrarlama ihtiyacı hissedeceğime de inanıyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim, keyifli okumalar dilerim.
Büyülü Dağ
Büyülü DağThomas Mann · Can Yayınları · 20211,209 okunma
··1 alıntı·
1.146 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.