Yolum bir gün Fransa’nın Rochefort şehrine düşerse Pierre Loti müzesine gider ve dönemin ünlü bürokratlarından Keçecizade Reşat Fuat Bey’in oraya yolladığı Aziyade’nin sembolik mezar taşını görürdüm.O zamanlara gider ve Loti’nin yaşadığı o duyguları derinden hissetmek isterdim, yazarın tahmin edilmesi zor iç dünyasına tam olarak sızana dek.Satırların salt gerçekliğinde kaybolunca okuyucuyu böylesine romantik bi yolculuk bekliyor.
Oryantalist bakış açısıyla dökülen satırlarda Doğu’nun Batı gözünden o mistik görüntüleriyle yüzleştiriyor okuyucuyu yazar.İstanbul’un 1877 yıllarında Abdülhamit’in tahta gelişi,monarşi ve savaşın bağrına sürüklenen yurdumuzun yer yer kimliklerinden sıyrılmış insan manzaralarıyla karşılaşıyoruz.
Asıl adı Louis Marie Julien Viaud olan yazar önce Pierre Loti daha sonra Arif Ussam Efendi olur.Tam bi İstanbul aşığıdır.Doğu’nun mistik görüntüsüne halkın duygularını derin yaşayışına aşıktır.27 li yaşlarında birçok aşkı tutkuyu yaşayıp geride bırakmış aslında belki de yerinden yurdundan uzakta türlü maceralara atılarak haremde onu görmek için bekleyen “Aziyade”si için ölümü göze alan yazar bu şehirde kendisini bekleyen puslu günlere giderken ölümü hissediyor ve ölüme bu kadar yakınken hayatına aşkla anlam katmak istiyordu.Yaşamı seviyordu fakat dostuna yazdığı satırlardan anlıyoruz ki bir gün her şeyin sona ereceğinden,yanında gerçekten sevdiği yürekten hissettiği bu kadını da bulamayacağını bildiği için yaşamın kendisini de her an sorguluyordu.Öyle ki dostu Plumpkett’e yazdığı satırlarda şöyle diyordu;
“Şayet bir sonsuzluk varsa orada kiminle yeniden yaşayacağım.Onunla mı(önceleleri bağlandığı bir aşkı)yoksa seninle mi küçük Aziyade?Bu açıklanamayan esrimelerde bu yiyip bitiren sarhoşluklarda neyin şehvetten neyin yürekten geldiğini kim ayırt edebilir?Bu yeniden yaratılmak ve yeniden yaşamak isteyen ruhun Tanrı’ya yönelik çabası mı,doğanın kör gücü müdür?Yaşayan herkesin kendine sorduğu bu soru o kadar çok dillendirilmiştir ki tekrar tekrar sormak saçmalıktır.”
Yer yer mektuplarla zenginleştirilmiş satırlara baktığımızda Aziyade’yi sorgulayası geliyor okuyucununda.Aziyade azad edilmiş bir köle miydi,yazarın İstanbul maceralarına eşlik etmiş kadın kılığında bir Osmanlı erkeği miydi,yoksa haremde bir adamın üçüncü eşi miydi gerçekten?
Yazarın sessiz duruşlarıyla tasvirlediği edilgen durumdaki bu Müslüman Doğu kadını eşinin yanında adeta bir temsil niteliğindedir ve yeri geldiğinde şirret ve entrikacı bir hüvviyete bürünebilir niteliktedir.Onu bu boynunda tasma taşırcasına hapsedilmiş sessizliğinden alıp çaresizliğine çare olacak kişi bir Fransız teğmenidir ki bu da doğuya olan tek yönlü oryantalist bakış açısını perçinler.
Boşuna değildir ki sonrasında “haksızlık ettim” diyerek Nazım Hikmet şu satırlarla öfke kusmuştu bu pervasız batı kalemine;
Piyer Loti
<<ESRAR!
Tevekkül!
Kısmet!
Kafes, han, kervan
şadırvan!
Gümüş tepsilerde rakseten sultan!
Mihrace, padişah,
bin bir yaşında bir şah.
Minarelerde sallanıyor sedef nalınlar,
burunları kınalı kadınlar
ayaklarıyla gergef dokuyor.
Rüzgarlarda yeşil sarıklı imamlar ezan okuyor! >>
İste Frenk şairinin gördüğü şark!
İşte
dakikada 1.000.000 basılan
kitapların
şark`ı!
Lakin
ne dün
ne bugün
ne yarın
böyle bir şark
yoktu,
olmayacak!
Şark
üstünde çıplak
esirlerin
aç geberdiği toprak!
Şarklıdan başka herkesin
orta mali olan memleket!
Açlığın kıtlıktan olduğu diyar!
Ağzına kadar
buğdayla dolu ambar!
Avrupa’nın ambarı!
Asya!
Amerikan dretnotlarının tel direklerine
senin Çinlilerin
uzun saçlarından
sari mumlar gibi asıyorlar kendilerini!
Himalayanın
en yüksek
en dik
en karlı tepesinde
Britanya zabitleri cazbant çaldırıyorlar,
kara tırnaklı ayaklarını daldırıyorlar,
Paryaların
beyaz dişli ölülerini attığı Gania!
Anadolu baştan başa
Armistrongun
talim meydanı oldu!
Asyanın bağrı doldu!
Şark
yutmayacak
artık!
Bıktık be bıktık!
İçinizden biri
can verebilse bile
açlıktan ölen öküzümüze,
burjuvaysa eğer
gözükmesin gözümüze!
Hatta sen
sen Pier Lobi!
Sarı muşamba derilerimizden
birbirimize
geçen
tifüsün biti
senden daha yakındır bize
Fransız zabiti!
Fransız zabiti sen
o üzüm gözlü Azadeyi
bir orospudan
daha çabuk unuttun!
Kalbimize diktiğin
Azadenin taşını
bir tahta hedef gibi topa tuttun!
Bilmeyenler
bilsin:
sen bir şarlatandan başka bir şey değilsin!
Şarlatan!
Çürük Fransız kumaşlarını
yüzde beş yüz ihtikarla şarka satan:
Piyer Loti!
Ne domuz bir burjuvaymışsın meğer!
Maddeden ayrı ruha inansaydım eğer,
Şarkın kurtulduğu gün
senin ruhunu
köprü başında çarmıha gerer
karsısında cigara içerdim!
Ben elimi size verdim,
size verdik bir elimizi
kucaklayın bizi
Avrupanin sankulotları!
Surelim yan yana bindiğimiz al atları!
Menzil yakın
bakın
kurtuluş günü artık sayılı.
Önümüzde şarkın kurtuluş yılı
bize kanlı mendilini sallıyor.
Al atlarımız emperyalizmin göbeğini nallıyor.