Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

112 syf.
·
Puan vermedi
“Göç”, yaşanmış zorlu bir hayatın içerisinden seçilmiş kesitlerden oluşan, sıcak, ıssız ve uzak bir öykü kitabıdır. Yaşanmış hayatın zorluğu, yazar tarafından hiçbir ajitasyona tabi tutulmadan –oysaki öykülerde aktarılan hayat buna son derece müsaittir- vakur bir kalenderlikle okuyucusuyla paylaşılmıştır. Öykülerin merkezindeki gibi bir sürgün ve göç, gerek coğrafya ve gerekse siyasal süreçler bakımından kitabın yazıldığı Türkiye Türkçesi anadili olan okur için yabancıdır. Günler ve haftalarca süren tren yolculukları, hiç bilmediğimiz fakat satırlardan içimizi titreten ıslak step ayazı, kung-fu filmleri ve atalarımızın bin bir zahmetle kurduğu beylikleri prensesleri marifetiyle zafiyete uğratan prensesleri ile ihracat kotaları sona erdikten sonra her yeri istila eden üçüncü sınıf sanayi ürünleri haricinde pek bir fikre sahibi olmadığımız soğuk ve sıkıcı Çinliler, bu öykülerle tanıtılmaktan ziyade hissettirilmiştir bize. Sürgün edilmiş bir ailenin yaşanan meşakkatler ortak paydasında bir araya gelmesi ve onca zorluğa rağmen hayatta kalmayı başarabilmesine mukabil düzlüğe çıkınca ölümlerle başlayıp, kopuşlarla devam eden savrulmaları şüphesiz ki göç sosyolojisinin konusudur. Yazar da hadiseleri bir neden sonuç ilişkisi içerisinde açıklamak veya alışageldiğimiz biçimde kronolojik bir sıra ile tarihe not düşmekten ziyade, içinden hayata sıkı sıkıya tutunarak çıkılan zorluklardan hafızasında yer eden kesitlerin hissiyatını not etmiş ve aktarmıştır. Bir simyacının, gümüşten altın elde edemeyeceğini bilmiyor oluşunun onun bahtsızlığı değil bilakis mutluluğunun kaynağı olması gibi, Ayasofya hayali ile hayatta kalmayı başaran dedenin, Ayasofya’nın loş karanlığıyla yüz yüze geldikten kısa zaman sonra ölmesi; insanın canının en çok, bir düşten düşünce yandığının hazin örneklerinden biridir. Babasının hayatı üzerine endişe taşımak kadar ağır bir yük olmasa gerektir bir çocuk için. Bu yükün altına bir kez girmiş bir çocuğun kalan hayatı da şüphesiz ki bu ağırlığın izlerini taşıyacaktır. Mutlu bir ailenin demirbaşı olan o sadık köpek, Aktaban bu öyküde de karşımızdadır ve mutlu bir ailenin yüzleşmesi gerektiği gibi Aktaban’da hak etmediği bir ölümle aileyi terk ederek onca zorluk ve sıkıntıya rağmen ümitvar olan aileyi ölümle tanıştırmıştır. Sürgün hayatı yaşayan bir ailede olması gereken ciddiyet ailenin en yaşlısından en gencine kadar tüm mensupları üzerinde zaruri olarak yaşamsal bir uzuv gibi durmaktadır. Esneklik ve ketumiyet oyun cağındaki çocuklar tarafından kusursuz bir biçimde içselleştirilmiş ve tatbik edilmiştir. Sürgün edilmiş aile, geri dönmek umudu taşımadığı vatanından ziyade bir düş olarak yaşattıkları İstanbul hayali ile tahammül ederler pek çok şeye. İstanbul ve Türkiye meşakkat içerisinde idealize olur her birinin zihninde. Nihayet kurdukları hayal gerçek olur ve şen şakrak bir seyahatin ardından bu hayale kavuşurlar. Her hayal ve düşte yaşanması mutlak kırıklıklar, ailenin hayatını normalize eder ve her normal aile gibi dağılma ve kopma süreci başlar. Dağılma ve kopmaların ardından iyice normalleşen hayat, koparıldığı toprağın özlemiyle kavrulmaya başlar bu sefer. Hasret ateşi yüzleşmeyle söndürüldükten sonra sürgün, büsbütün normalleşmiş yani yeni vatanını bulmuştur artık. “Göç” vatanından sürülen ve yeterli sabrı gösterip hayatta kalmayı başarabildikten sonra yeni bir vatan edinebilen bir ailenin otobiyografisinden, bizatihi yazar tarafından alınan kesitlerden oluşan bir seçkidir.
Göç
GöçSofya Kurban · Phoenix Yayınevi · 20126 okunma
·
83 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.