Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

282 syf.
·
Puan vermedi
Hz. Peygamberin vefatından sonraki dört halife döneminde yaşanan bazı olaylar asırlar boyunca tartışılmış, muhtemelen bundan sonra da tartışılmaya devam edecektir. Fetihler ve bayındırlık hizmetleri ile müslümanları zirveye taşıyan Hz. Ömer dönemi genel olarak eleştirilerin dışında kalmıştır. Hz. Ebu Bekir'in halife seçilmesi, Hz. Osman döneminin son yıllarında meydana gelen karışıklıklar ve Hz. Ali dönemindeki iç savaşlar bu tartışmaların esasını oluşturmaktadır. Dört bölümden oluşan kitabımızın ilk bölümünde peygambersiz hayata intibak ile beraber beni Sa'îde Sakifesi'ndeki halife seçimi geniş bir şekilde ele alınmış, i̇mamet konusunda mezheplerin görüşleri incelenmiştir. İlk olarak göze çarpan husus yazarın halife seçimini "otoriteyi ele geçirmek" için uygulanan bir plan olarak görmesi hatta bu stratejinin Hz. Peygamberin hastalığı sırasında Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde tarafından belirlenmiş olmasının dahi mümkün olduğunu söylemesidir. Yazara göre halifenin Kureyş'ten olma tezi ileri sürülerek Ensar dışlanmış ve önceden hazırlanan plan(!) gereği Hz. Ebubekir halife seçilmiştir. Ancak ilerleyen sayfalarda Ensar'ın halife seçimi için toplandığının Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'e haber verilmesi üzerine oraya doğru giderken yolda karşılaştıkları Ebu Ubeyde'nin de onlara katıldığını söyleyen yazar kendisi ile çelişmektedir. Kısaca yazara göre Ensarın yurdunda Kureyş iktidarı birtakım iddialar ileri sürülerek ele geçirilmiştir. Bu sivri üslubu kullanan yazarlar genel olarak sahabe dönemini "kutsallaştıran" kişilere karşı tepkilerini ortaya koymakta fakat bunu yaparken ölçüyü kaçırabilmektedirler. Nitekim yazarın da ifade ettiği gibi sahabeler ilk defa Rasulullah'ın ve vahyin müdâhilinin olmadığı bir durum ile karşılaşmışlardır. Bu sebeple yaşanan bazı çekişmelerin doğal olduğu kabul edilmelidir. Hatta günümüzde bu kadar tartışılan bir mesele olmasına rağmen o dönemde büyük bir vakıa olarak görülmemiştir. Kitabın ikinci bölümünde halifeler dönemi çok kısa bir şekilde özetlenmiş üçüncü bölümde ise Hz. Osman ve Hz. Ali döneminde yaşanan karışıklıklar daha ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Bilindiği gibi Sıffin Savaşı sonrasında büyük günah işleyen kimsenin ne olacağı sorunu ortaya atılmış ve bunun sonucunda da iman-amel ilişkisi gündeme gelmiştir. Bölümün sonunda da iman amel ilişkisi ile büyük günah işleyen kimsenin durumu ele alınarak mezheplerin bu konudaki görüşlerine yer verilmiştir. Bu konuda karşımıza çıkan meselelerden birisi iman ile İslam'ın aynı anlama gelip gelmediği konusudur. İman ile İslam'ın aynı olduğunu söyleyen Nesefî "İslam, imandan başka bir şey ise birinin olmaması halinde diğerinin varlığının gerçeğe aykırı olarak tasavvur edilmesi gerekir." demektedir. Fakat İslam ile imanın aynı olması durumunda İslam'ın şartları ile imanın şartlarının farklı olması sorunu ortaya çıkmaktadır. İmamiyye, İslam ile imanın farklı olduğunu kabul etmiş, İmam Maturidi ise aynı anlama geldiğini söylemiştir. İki kelime arasında lügat bakımından fark olduğunu belirten Yazır iman kavramını İslam kavramını içinde kabul etmektedir. Bir diğer konu da iman amel ilişkisidir. Şia, Hariciler ve Mutezile amelin imandan bir parça olduğunu kabul ederler. Siyasi konularda birbirine zıt görüşlere sahip olan Şia ile Havaric iman konusunda aynı görüşe sahiptir Zira her iki grup da birbirini mü'min kabul etmemektedir. Bu sonuca da ameli imandan bir parça kabul ederek ulaşmışlardır. Ve son olarak kitabın dördüncü bölümünde kader konusu bağlamında ortaya çıkan görüşler yer almaktadır. Benim de kitabın içerisinde en beğendiğim kısım burası oldu. Kaderiyye, Cebriyye Mürcie gibi mezhepleri kelam dersleri içerisinde işliyorduk fakat doğrudan görüşlerini ele aldığımızda bazı konular havada kalıyor hatta bu konuların tartışılması saçma gelebiliyordu. Ancak tarihi zemin üzerinden okuyunca birçok mesele zihnimde oturmaya başladı. Kaderî Düşünce Halife olmasın Allah'ın kaza ve kaderi ile olduğunun halkın zihinlerine yerleşmesini isteyen Muaviye, Cebriyye mezhebini destekleyerek yapılan işlere meşruiyet kazandırmakta, yaptıkları icraatlar ile Allah'ın kaderini yerine getirdiklerini ileri sürmektedir. Kısaca Emeviler döneminde kader olgusu yaygın bir suç ve günah işleme aletine dönüşmüştür. Emeviler devrinde siyasi idarenin uygulamalarına ilk tepki kaderî görüşü temsil eden Mabed el-Cüheni'den gelmiştir. Emeviler'in yaptıkları olumsuz icraatları sebebiyle kader olgusuna sığınmalarına karşılık Mabed, Emevi zulümlerinin Allah tarafından takdir olunduğu hususunu inkar etmiştir. Mabed el-Cüheni kader konusundaki görüşlerinden dolayı Hicri 80'de öldürülmüştür. Mabed'in ölümünden sonra Gaylan ed-Dımeşkî de aynı düşünceleri benimsemiş ve o da işkence sonucunu hayatını kaybetmiştir. Kaderi reddedenler Emevi idaresini yaptıklarından sorumlu tutmakdaydı. Bu sebeple devleti yönetenler de kader konusu ile yakından ilgilenmiştir. Yani kul kendi yaptıklarını kendi iradesiyle yapar düşüncesinin altında Emevi idaresine karşı bir isyan yatmaktadır. Cebrî Düşünce İnsanın yaptığı fiillerinden dolayı sorumlu olmadığını, onun bunu yapmaya mecbur olduğunu savunan Câ'd bin Dirhem' in düşünce şekli Emeviler tarafından desteklenmiştir. Kader konusunda aynı düşünceyi paylaşsalar da Allah'ın sıfatları, Kur'an'ın mahluk olup olmadığı hususunda Câ'd bin Dirhem ile Emeviler farklı düşünmekdeydi. Câ'd Kur'an'ın mahluk olduğunu savunurken Emeviler her şeyin ezelde çizilen plana göre ortaya çıktığını söyleyerek Kur'an'ın mahluk olmadığı görüşünü savunuyorlar. Bu tartışmaların sonucu olarak Câ'd bin Dirhem de öldürülmüştür. Onun fikirlerini savunan Cehm bin Safvan da aynı şekilde katledilmiştir. Mürci Düşünce Harici ve Şiâ'nın halifeleri tekfir etmesine karşılık İslam ümmetinin birliğini korumayı hedefleyen Mürcie düşüncesi ortaya çıkmıştır. Bu iki grubun büyük günah işleyeni kâfir kabul etmesine karşım Mürcie kimisinin hata yaptığını ancak kimlerin doğru kimlerin hata yaptığını bilemeyeceğimizi öne sürmüştür. Bu düşünce şekli Emevi iktidarı tarafından destek görmüştür. Olayların Allah tarafından ezelde takdir edildiği düşüncesi yenilenlere mazeret özellikle de galiplere meşruiyet sağlamıştır. Mezheplerin görüşlerinden sonra da yazar kader konusunun hadis ve ayetlerde nasıl geçtiğini incelemiş ve birbirine zıt gibi görünen ayetleri açıklamıştır. Bu uzun özetten sonra kitap hakkındaki düşüncelerimi yazacak olursam dilinin sade, akıcı ve anlaşılır olduğunu söyleyebilirim. Daha önce de bahsettiğim gibi sırf son bölüm için bile okunabilir bir kitap oldu benim için. Fakat okurken yazarın zihniyetinin "modern"diye nitelendirebileceğimiz bir çizgide olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Görüşlerinin bir kısmına katılmıyor, düşünce yapısını tamamen tasvip etmiyorum fakat Mehmet Azimli'nin üslubu ile kıyaslandığında onunki kadar rahatsız edici bir üslubun olmadığını da rahatlıkla söyleyebilirim.
Sahabe Dönemi İktidar Kavgası
Sahabe Dönemi İktidar KavgasıAhmet Akbulut · Otto Yayınları · 2021310 okunma
·
415 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.