Gönderi

Büyük şehrin sevmediği, hatta nefret ettiği insanlar bunlar. İstanbul'u kılık kıyafetleri, yaban yaban bakışlarıyla çirkinleştiriyor, hatta kirletiyorlardı. Vatandaş matandaş, zaten nazla niyazla gelen batılı turistlerin midelerini bulandırmaya hakları yoktu,olamazdı olmamalıydı.İşi hükümet önemli ele almalı, kanun çıkarmalı, sokmamalıydı büyük şehre! Bu çirkinlik, bu kir, bu pas "Milli ayıbımız" olabilirdi; bu ayıbın köylerde kalması, taşınınca köylere geri itilmesi "Milli ödev " olmalıydı! Bütün bunlardan habersiz "Gurbet Kuşları", "Kuşluk trenleri"yle, Haydarpaşa'dan İstanbul'a vagon vagon, vapur vapur, kamyon kamyon akıyor, İstanbul'a ilk zamanlar gözleriyle değil, kulakları, burunları ya da ne bileyim belki de enseleriyle baksalar bile, İstanbul'un suyunu içe içe, havasını koklaya, ekmeğini yiyen gelişiyor, gözleriyle bakmayı, saç taramayı, okuma yazmayı öğreniyor, İstanbullulara benzemeye çalışıyorlardı. Benziyorlar mıydı? İstanbul'a ilk gelen "Gurbet Kuşları" benzemeseler bile, bir göbek sonrakiler, hele okula da gidiyorlarsa, analarına babalarına değil, İstanbullulara benziyorlardı.
Sayfa 247Kitabı okudu
··
15 görüntüleme
ÇİÇEKLERİN TANRIÇASI