Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

98 syf.
6/10 puan verdi
·
Beğendi
·
9 saatte okudu
Arkakapak Yazıları, Mustafa Kutlu külliyatının 4. kitabıydı ve bir önceki kitaba nazaran çok daha güzeldi. Puanı bu kadar düşük tutmamın sebebi son 30 sayfada aşırı sıkılmam ve yine bazı noktalarda fazla muhafazakar bulmam. Bu kitabın içindeki hikayeler genel olarak gözlem - çıkarım ilişkisiyle yazılmış. Yine bolca betimlemeyle kafa ütülenmiş fakat bu kez çoğu yerine oturmayı başarabilmiş. Önceki kitaplarda maksimum yarım sayfa not alabilmiştim fakat Arkakapak yazıları için 2 sayfa not aldım. Şimdi bu notlardan yola çıkarak düşüncelerimi paylaşacağım. Mustafa Kutlu’nun epey muhafazakar olduğu aşikar. Dinden konuşmayı, Allah’ın adını anmayı, tavsiyeler vermeyi seviyor. Yeri geldiğinde eleştiriyor da. Fakat bunun yanında milliyetçiliği de ön plana çıkıyor. Çoğu öyküsünde mutlaka bir yerlerde Türk insanını övüyor. Tabii bu Türk insanı genelde köylü kısmı oluyor ama olsun. Güzel Bir Gün Nasıl Olur adlı hikayede bunu açıkça görüyoruz. Ayrıca hikayenin ilerleyen kısımlarında insanın küçük mutluluklara ne kadar ihtiyacı olduğundan bahsetmiş. Öyle ki belki de kalabalığın içine sıkışıp kalmış, kendi dertlerinde boğulan, kafaları puslu insanlar topluluğunu söylediği kısa bir türküyle eğlendiren çocuk; bize aslında insanların derdi ne kadar büyük olursa olsun, kafasını meşgul eden şeylerden kaçmak için hala ufak bir alanları olduğuna işaret ediyor. Bu yüzden bu hikayeyi oldukça beğendim. Güvercin Avlayan Martı hikayesinde hava, toprak ve su kirliliğinden uzun uzun yakınmış. Zaten bunu önceki kitaplarda da sık sık yapmıştı. Mustafa Kutlu için bu büyük ve görmezden gelinemeyecek bir sorun ve sürekli dile getirmeyi seviyor, yazılarında da çoğunlukla bu konuyu işliyor. Bununla beraber gökdelenlerden, değişen ve yeniden yapılanan dünyadan da oldukça şikayetçi. İçimizden Geçen Irmak, kendi yaşadığı, gördüğü dönemin çocukluğunu övmüş ve bize layık görülen çocuklukla karşılaştırmış. Günümüz sorunlarından bahsetmiş, bu sorunlarla şimdiki çocuklar arasında bağlantı kurmamız beklentisinde muhtemelen. Çocukluğun getirdiği o masumiyeti, büyüdükçe elimizden hışımla çekip alınan özel duyguları, çocukken içimizi kaplayan o dayanışma ruhunu anlatmış kısaca. Cümleler, paragraflar kısa ama anlattığı şey derin. Anlatım güçlü değil. Mustafa Kutlu’daki problem genel olarak bu bence. Konular yetersiz veya vasat olduğunda sanatçı kimliğini ortaya koyup alabildiğine betimleme yapmaya uğraşıyor, ki bu o metni başarılı kılmaz. Konular güzel, anlatılmak istenen şey derin ve üzerine düşünmeye ve yazmaya değer olduğundaysa genelde yetersiz kalıyor. Özellikle karakterler (mu metin için bir karakterden söz edemeyiz, öncekiler için konuşuyorum) çoğu zaman zayıf ve tek tip. Özellikle kadının adı neredeyse hiç geçmiyor. Bahsedilmeye değer kadınların hepsi ya anne, ya da kızlı erkekli bir grubun içindeki sıradan bir insan. Bir Alışveriş Hikayesi diye bir yazı var kitapta. Son satırlarını okuyana kadar anlam veremiyorsunuz, saçma buluyorsunuz. Hatta bu hikayenin bu kitapta ne işi var diyorsunuz kendi kendinize. Çünkü Kutlu yazıda bize günümüz marketlerinden herhangi birini gezdiriyor, bundan ibaret. Tabi o zamanlar bu marketlerin sayısı az ve yeni açılmış. Önceden de belirttiğim gibi Kutlu yeni olan her şeye karşı. Dolayısıyla bu marketleri eleştirmek için yazmış diye düşündüm fakat başka dert mi kalmadı da markete laf ediyor diye de düşünmeden edemedim. Yazının sonunda insanların sepetlerine ekledikleri çoğu şeyin aslında ihtiyaç fazlası olduğuna dikkat çekmiş. Verilmek istenen mesaj son 3 satırda veriliyor anlayacağınız. Son olarak Delikanlı adlı hikayede eğitimde fırsat eşitsizliğinden, yüksek okullu öğrencilerin yaşadığı geçim sıkıntısından ve geleceklerinin garanti altında olmamasından bahsetmiş. Bu hikayeyi de günümüze oldukça yakın buldum. Kitap, mont, ayakkabı fiyatlarından hem okuyup hem karın doyurmanın getirdiği zorluklardan yakınıyor Kutlu. Şöyle bir alıntı var: ‘’Gel gelelim fukaralık edebiyatı yapmak bir kararname ile yasaklanmıştı.’’ Çünkü fukaralık edebiyatı yapmaya cüret etmenin bedeli yüzünüze çarpılacak olan ‘’Telefonunu çıkarsana bakayım sen,’’ cümlesidir.
Arkakapak Yazıları
Arkakapak YazılarıMustafa Kutlu · Dergah Yayınları · 20141,068 okunma
·
187 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.