Öyle bir eser ki tam anlamıyla incelemeye nasıl,nereden başlamalı diye düşünmeden edemiyorsunuz.
İlk bölüm tam bir belgesel tadında, Akbara ile birlikte,bir kurtla ne kadar empati kurulabilecek se o denli yaşanan olayları ve karşılaşılan durumları içselleştiriyorsunuz. Bölüm bitince yarıda kalmış hissi uyandırıyor, Akbara'nın akıbetini öğrenmek için sabırsızlanıyorsunuz adeta. Doğaya müdahale eden insanın, menfaati için her şeyi yapabileceği, ama ilahi adaletin er ya da geç tecelli edeceği de satır aralarından okuyucuya sezdiriliyor.
İkinci bölüm'de Abdias'in hikayesi anlatılıyor. Abdias'in hikayesinde ise varoluşsal sancılar mevcut. Dine bakış açısının farklı olması ve bunun da kabul görmemesi ve sapkın olarak nitelendirilerek ruhban okulundan ilişiği kesilen Abdias, kendi kaderini kendi çizecek ve bu ona pahalıya mal olacaktır.
İkinci bölümün ikinci hikayesi Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesi kıssasıdır. Yazar tarafından bir karaktere büründürülen İsa Peygamber'in son saatlerinde Vali ile uzun diyaloğundan yansımalar bir bakıma insanoğlunu sorgulayıcı nitelikte.
Üçüncü bölümde çoban Boston'un hikayesi anlatılıyor.Sıradan bir çobanın hayatının kaderinin de etkisiyle nasıl tepetaklak olduğu gözler önüne seriliyor. Bu bölümde Dişi Kurt Akbara'nın yarıda kalan hikayesi tamamlanıyor ve nihayete eriyor. Boston'un vicdan muhakemesi hikayenin sonunda yerini sonsuz bir acıya ve intikam neticesinde boşluk hissine bırakıyor.
Cengiz Aytmatov yine bir destan yazmış. Her bakımdan kusursuz olduğunu düşündüğüm eserde belki varoluşsal felsefe, dinin sorgulanması, sosyalizm gibi konuların derinlemesine anlatıldığı diyaloglar okuyucuyu sıkabilir fakat sabredildiği takdirde birçok bakımdan hayata bakış açınızın ve yorum gücünüzün geliştiği ve genişleyeceği bir eser olduğunu söyleyebilirim.