Faruk Duman'la tanışma kitabımdı.Bir yazarı tanımadan önce hele de günümüz yazarı ise okumaya çekinirim.Bu konuda yeniliğe pek açık değilim.Ama tanıtım yazısını okuyunca seveceğimden neredeyse emin oldum.İlk elli sayfada dil olarak daha yoğun bir haz aldım.Hikâye devam ettikçe dilin yanı sıra kurgu da beni aldı içine.Yazarin 'yeniden yaratma'ya çalıştığı dil bana çok sempatik geldi.Son sayfalara kadar gülerek, eğlenerek okurken annesinin mezarına gittiği kısımda ağladım.Böylece yazarımızın güldürürken ağlatabildiğini öğrenmiş oldum.
Bunu kolay kolay her yazar için söyleyemem.Ama Faruk Duman'ın mutlaka bütün eserleri kitaplığıma eklenip, oğullarıma miras kalacak.
Bizi önyargılardan arındırıp Faruk Bey gibi nahif bir yazarla tanıştıran Kitap Dünyam'a sonsuz teşekkürler. Emeğiniz yadsınamaz.Hakkiniz ödenemez.
"Görüp geçirdiğim olayları anlatmaya başlamamın tek ve ikincil nedeni, bir kere, kaza eseri de olsa kalemi elime almış olmamdır. Bahanem yok; kendimi, yaşadığım şeylerle tanıdığım kişilerin, hayvanların, bitkilerin, gezip gördüğüm yerlerin, serin duvarlar arasına saklanmış iç açıcı odaların, birbirinden güzel kadınlarla bunların olağanüstü memeleriyle kalçalarının,Allah'ın belası bir hançerin, bu hançer tarafından kesilerek öksüz bırakılmış kolumun, bu kesik avucumda aylarca saklamayı başarabildiğim yüzüğün, leyleklerin, tilkilerin, fillerin, kaplanların ve bu kaplanlarla kutsal aslanlar üzerinde seyahat eden başka seyyahların, kitapların, bu kitapları okuyarak deliren acayip dervişlerin ve bütün bunları oturup yazmaya çalışan Zeyrek adlı bir kişinin bahanesi sayıyorum..."