Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

131 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Gσ̈ƙʮʋ̈zʋ̈ ƞiʮetiƞe σ̈ɾʋ̈ɱceƙ ɑƍ̆ı!
Aslı Fransızca'dan çevrilen (Le Dernier Jour d'un Condamné) bu opus magnumun orijinali, V. Hugo tarafından bir takma ad ile 1829 yılında yayımlamıştır.İçerik bakımından son derece yalın ve açık olan 132 sayfalık kısa roman, idam cezasının insanlık dışı yönlerini - ki bu yönler çoğu zaman münferit boyutunu terkedip bedellerini kitlelere ödetmiş yönlerdir - etik anlayışımıza münasip olmadığı tavrını takınarak hem trajik hem de beyhude olduğunu göstermeyi amaç edinmiştir. Hugo, bu romanında yüzyıllardır süregelen envai çeşit suçların gerekçesi olarak uygulanan “ölüm cezası” olgusunun tarihsel bağlamından koparmadan insan bedeni,ruhu ve idama mahkûm edilenlerin yakınları üzerindeki yarattığı etkileri irdelemiştir.Ölüm korkusu ve merhamet duygularını okuruna sarsıcı bir empati ile hissettirmesinin yanı sıra temasında buhran dolu yaşamlara, yalnızlığa, hayatta kalma dürtüsüne serpiştirilmiş olarak yer vermiştir. 19. yüzyıl Fransa'sının realist bir düzlemde siyasi ve sosyolojik yapısına eleştiri niteliğinde eser olduğundan tarihi, toplumsal ve psikolojik bir kaynak olarak da görmemiz pek âlâ mümkündür.Proaktiflik rolüne bürünmüş kitabı en önemli kılan özelliklerinden biri, 1. tekil kişi (ben) ağzıyla kaleme alınan romanlara öncülük ve yol açıcılık görevi üstlenmiş olmasıdır ( Robinson Crusoe'nun -1719- bu öncülüğü başlattığı yönündeki tartışmalardan da bahsetmeden geçmek olmazdı. ).Bilişsel istintak(sorgulama) ile harmanlanmış bir iç monolog örneğidir.Çevirisinde her ne kadar sıkça arkaizm kokuları burnumuza gelse bile "Bizi zorlamayan şey, geliştirmez." perspektifinden yola çıkarsanız durum pek de elzem olmayacaktır. Haylice uzun olan önsöz kısmında, gerçek yaşamın içinden isimler verilerek emsallendirilen giyotin (bir nevi idam aracı), başarısız idam denemelerinin bolluğundan bahsederek temele zemin hazırlar.Buna ek olarak, kafasının yarısının giyotin ile kalan diğer yarısının bıçakla yahut cellatların el yordamıyla koparıldığı idamlar, acısız idam yöntemi için teoride iyi fakat pratikte kötü bir aletin çektirdiği zulümlerden de bahseder. Özünde idam cezasının tamamı ile kötü bir şey olduğu fikrini temele alması ve her kötü insanın içinde azıcık da olsa iyi olabileceği, yaptıklarından dolayı pişmanlık duyabileceği, ömür boyu hapsetmek gibi alternatif cezaların idam cezasının yerine geçebileceği düşüncelerinin işlenmesi kitabın girizgah kısmının hatta ve hatta çevirdiğimiz her sayfanın özeti aslında... " Suça bir hastalık gözüyle bakılacak ve bu hastalığın sizin hâkimleriniz yerine doktorları, sizin kürek mahkûmiyetleriniz yerine hastaneleri olacak.Özgürlük ve sağlık bütünleşecek.Kızgın demir ve ateş yerine yağ ve reçine kullanılacak." Sf. 27 Roman ilk çıktığı zamanlar pek çok kesim tarafından şiddetli eleştirilere maruz kalmıştır.Öyle ki okuduğumuz kitabın “Önsöz” kısmından sonraki “Trajedi hakkında bir komedi” adlı segmentinde -bölümün adı bile oksimoron niteliğinde- , bu tenkitleri ironik ve alaycı bir tutumla tiyatro metni oluşturarak aktarmıştır. Söz konusu tiyatro metninde, karakterlerin hepsi, hep bir ağızdan Bir İdam Mahkûmunun Son Günü’nün “Ne denli kötü ve iğrenç bir kitap olduğu” tekerrür eder.Kitabın tamamen ahlaka aykırı bir tutumu olduğu, çünkü “Ölüme mahkûm edilmiş bir bireyin fiziksel acılarını ve karşı karşıya kaldığı manevi işkenceleri her bir detayının bile atlanmadan incelenip ve çözümlemenin hiç yerinde olmadığı”, bu gibi şeyleri anlatmanın gereksizliği, bunları dile getirmektense “daha soylu, duygulu ve romantik şeyleri (aşk, kıskançlık, ayrılık gibi) anlatmanın daha “ulvi ve kutsal” bir davranış olacağı söylenir. Hugo, burada dönemin ölüm cezası taraftarlarının (ki çoğu kraliyet yanlısıdır) insanlık ve ahlakî yönden ne kadar büyük bir yanılgı/çöküş içinde olduklarını ironik bir anlatımla kaleme alır. “Ölüm cezası!”. Roman bu tümce ile her bir sayfasında dramı iliklerimize kadar hissedeceğimiz notlara başlangıç yapıyor. Karakter bir müddet sonra kendisi hakkındaki nihai hükmün verileceği duruşma salonuna cinayet ile yargılanmak için götürülmeden önce beş haftadır yaşadığı kirli, loş, zifiri karanlık (feneri olmaksızın) ve en az mahalle kıraathanesi kadar havasız hücresinin içinden bizlere bu cümleyle monologuna başlayacağının sinyalini verir. Mahkûm mahkeme salonuna götürülürken romanda tercih edilen tasvirler oldukça dikkat çekicidir - ki bu birçok durumda ilgimi çekti-.Karekterde ölüm hissiyatını uyandıran,harekete geçiren hemen hemen her şey son derece trajik ve kasvetli niteliklerle tasvir edilir: “Kasvetli duruşma salonu, kanlı paçavralar giymiş hâkimlerin at nalına benzeyen oturma düzeni, ahmak yüzlü tanıkların sıraları, oturduğum sıranın yanında bekleyen iki jandarma, salınan siyah cübbeler, gölgelerin derinliklerinde kımıldayan başlar ve ben uyurken hakkımda karar veren on iki jüri üyesinin bakışları...”. Madalyonun diğer yüzündeki yaşamı, hürriyeti ve yaşama sevincini çağrıştıran her objeyi, durumu, şeyi de ziyadesiyle dinamik, optimist ve renkli kelimeler seçerek kaleme alınır: “Bir iç avludan geçerken sabahın serin havası beni canlandırdı.Başımı kaldırdım.Gökyüzü maviydi ve güneşin uzun bacalarla aralanan sıcak ışınları hapishanenin uzun ve kasvetli duvarlarının tepesinde geniş açılar oluşturuyordu.Hava gerçekten de güzeldi.” Bu minvalde mekân sıkılaşmasının bir kapana kısılma ve özgürlüğün yok oluşu anlamına tekabül ederken buna karşın ferahlık ve yaygınlık idesini çağrıştıran dış dünyanın -hava,bitki- bireyde hürriyete dair hisleri depreştirdiğini ifade edersek yanılmayız: “Ve gözlerim gidip gelip güneşte parlayan güzel sarı çiçeğe takılıyordu.” Başlarda müebbetlik kürek mahkûmiyetinden(gemilerde kürek sallamakla mükellef olma durumu) ziyade idam mahkûmu olmayı yeğlemiş ve bunun için duruşmada idam kararının ardından avukatın alternatif olarak sunacağı bu kürek mahkûmiyetine izin vermemiş olsa bile romanın sonlarına doğru bu kararı vermenin hatalı olup olmadığı ikilemine düşecektir.Öldüreleceğini bilerek yaşayan mahkûmun ukteleriyle hayaller inşaa edip tekrar onları aynı ihtirasla moloza çevirdiği, etrafındaki her şeyin hatta aldığı nefesin bile belki de ilk defa farkına vararak kendiyle hesaplaştığı kronometreye bağlı zaman diliminin geri sayımı duruşma salonun ardından tecrit(tekli) hücreye geçmesiyle başlar... Tecrit hücreye sevkinin ardından bütün kademedeki görevliler -sanki kurbanlığı ürkütmemek adına- mahkûma son derece kibar davranışlar sergilenip infazdan önce kendi canına kast etmemesi gerekçesiyle çatal, bıçak ve -hatta yatağın şiltesiyle kendini boğabileceği için- yatak dahi verilmiyordu.Üstelik zindancıların odaları bile bu özel hücrelere çok yakındı.Öte yandan yeri geldiğinde ise at arabaları ile gemilere ulaştırılmak üzere giden kürek mahkûmlarını seyredebilmek için gardiyanlar tarafından farklı hücreye alınması konusunda kısmi inisiyatifler alınırdı.Yağışın etkili olduğu bir günde, Bicétre hapishane avlusundaki disiplin cezası almış kürek mahkûmlarının sevk edilmeden önceki anadan üryan olacak şekilde kıyafet değişimleri, boyunduruk takma, perçinleme, kırbaçlama ve yemek -kara ekmek ve otlu sıcak sıvı- fasılları boğazları düğümletebilecek türden... “Manevi acının yanında fiziki acının ne önemi var?” Yürürken zincir şakırtılarının tutturdukları ahenk eşliğinde hep bir ağızdan müzik söyleyen bu mahkumların dansları sopalarla ve kırbaçlarla kesilmesiyle anlıyoruz ki: yolculuk vakti... İdam infazına mahkûm edilen karakter roman süresince iç çatışmaları ve ruhsal muhakemeleri yapıta psikolojik bir derinlik yattığı izlenimini sunar. Gitgide artış gösteren kaygılar ve pessimistliğin semptomları, mahkûmu aklını yitirme eşiğine taşır.Hal böyle olunca da beraberinde sancılar, sanrılar, halisülasyonlar ve negatif düşünceler tarafından zihni abluka altına alınır. “Düşüncelerim zihnimi allak bullak ediyordu.” Hugo, idam cezasına çarptırılan bir mahlûkatın yaşamının son günlerini ve lahzalarını ne denli kötü ve üzünç standartlarda idame ettirdiğini tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermek ister.Mahkûmun tinsel boşalımları, muhakemeleri, olumsuzluk barındıran hayaller ve sanrılar yordamı sayesinde, kurulmak istenen okur-mahkûm empati köprüsüne son derece yardımcı olur. Tam olarak bu noktada mahkûmun aşağıdaki ruhani harbını göstermeye yeten şu alıntılara dikkatleri vermek kritiktir: “Yok ettikleri insanın bir zekası, hayata güvenen bir aklı, ölüme hazır olmayan bir ruhu olduğunu hiç düşünmemişler midir? Hayır. Bütün bunlarda üçgen bir bıçağın(giyotin) yukarıdan aşağıya inmesinden başka bir şey görmüyor, bir mahkumun bu kararın öncesinde ve sonrasında bir hayat sürdüğünü kuşkusuz düşünmüyorlar.” İnfaz vakti yaklaştıkça mahkûmun içindeki tasa ve korku tohumları da yeşermeye hız kesmeden devam eder. Ecele doğru kapıların aralanması, sahip olduğu yaşama gözlerini kapayacağı düşüncesi, mahkûmun bizzatihi kendisine karşı bir acıma duygusuna yöneltir: “ Etrafımdaki her şey hapishane; hapishaneyi hem insan hem de parmaklık ya da sürgü olarak görüyorum. Bu duvar taştan bir hapishane, bu kapı tahtadan bir hapishane, bu zindancılar insan kılığına girmiş bir hapishane. Hapishane yarısı eve, yarısı insana benzeyen korkunç, kusursuz ve yekpare bir varlık. Onun tutsağıyım; beni kuşatıyor, beni bütün kıvrımlarıyla sıkı sıkı sarıyor; beni granit duvarlarının içine kapatıyor, beni kilit altında tutuyor ve beni zindancının gözleriyle gözetliyor.” Tragedya kısmını da kapsayacak ve birçok durumda sık sık karşılaşacağımız, önem teşkil eden farklı bir nokta ise; yapıtın çoğu karakterlerinin, mahkûmun içinde bulunduğu hadiseden alay etme ve haz duymasıdır.Mahkûmlar giyotine götürülürken sevinç çığlıkları arasında muhteşem bir kalabalık onları bekler; kürek mahkumlarının sefil gösterisini izlemek keyiflendirir: “ İşte! İşte! Nihayet çıkıyor! diye haykırdı kalabalık. En yakınımdakiler ellerini çırpıyorlardı.Ne kadar sevilirse sevilsin bir kral bile böyle büyük bir coşkuyla karşılanamazdı.”. İnsanlar bu tarz durumlara karşı neden büyük bir keyif ve sevinç duyarlar ki? Her ne kadar aynı kandan ve candan olmasalar bile bir başkasının ölecek olması gerçeği karşısında üzülmeleri, kederlenmeleri ve bunu dert etmeleri beklenirken niçin tam tersi duygular sirayet eder ki? İşte tam da bu noktada insan psikolojisi diye adlandırılan son derece karışık ve meşakkatli bir vakada buluruz kendimizi. Aşağılık(!) insanlar ucu nevi şahıslarına ilişmeyen, huzursuz etmeyen ve neticesi onlara dokunmayacak her türden duruma karşı inanılmaz bir kayıtsızlık içinde olur(bunun örneklerini güncel TR standartlarında da görebilirsiniz) amma ve lakin bu yapıtta yazarın okuruna doğrulttuğu tenkitlerden (eleştiri) biri de tam olurak budur: Hugo, idam cezasının yürürlülükten kaldırılması noktasında bütün insanlığın ortak bir paydada görüş birliği içinde olması gerektiğini vurgular. Eğer bir şeyler tedavülden kaldırılacaksa bunu herkes kendi başına gelmiş bir şey gibi tavır takınıp bu yönergede eylem istişaresi sergilemesi icap etmektedir. Tecrit(tekli) hücrede doldurduğu altı haftalık süreçte pek çok şeyi yeniden analiz etme olanağı yakalar.Öbür taraftan bize kodesin ve hücrenin teferruatlı bir tasvir dökümantasyonunu sunar.Ecele uğurlandıktan sonra ardında bıraktığı annesi, karısı ve çocuğu için bir vasiyetname kaleme alır fakat bunu kitaptan bariz bir şekilde anladığımız kadarıyla günümüze ulaşmaz (bu kısıma ek olarak hayat hikayesi de dahildir.). Nihayetinde idam günü peyderpey gelip çatarken mahkûmun içini saran elem,evham ve korku sarmaşıkları inanılmaz derecede benliğini kuşatır.Zavallı mahkûm bir taraftan son anda kraliyetten gelecek bir af ile kurtulma emelleri ile avunurken diğer taraftan da içinde cenk ettiği ölüm düşüncesi ile boğuşmaya çalışır: “Sanırım gözlerim kapandığında uçsuz bucaksız bir aydınlık ve ruhumun içinde yuvarlanacağı ışık dolu dipsiz bir uçurum göreceğim. Sanki kendi özünden kaynaklanan ışıltılar yayan gökyüzünde karanlık lekeler halinde belirecek yıldızlar, yaşayanların gözüne siyah kadifenin üzerindeki altın pulları gibi görünürken benim için altın çarşafın üzerindeki siyah noktalara dönüşecekler.”
Bir İdam Mahkûmunun Son Günü
Bir İdam Mahkûmunun Son GünüVictor Hugo · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2023119,9bin okunma
··
16,7bin görüntüleme
D.. ∞ okurunun profil resmi
#217304845 bu arkadasi sikayet eder misiniz?
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.