Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

406 syf.
7/10 puan verdi
·
22 saatte okudu
Ve sonunda önce kitabını, sonra dizisini bitirmiş bulunmaktayım. Kitabı geç kaydettim uygulamaya. Bu her ikisini de merak eden kişiler için yapılmış bir inceleme olsun. Kitaba başlamadan önce dizideki gibi kurgu tarih romanı olduğunu düşünüyordum ancak öyle değil. Tarih kitabı, hiçbir şekilde kurgu durumu yok. Akıcıydı,kısa sürede bitirdim. Bu kitabı okurken katıldığım fikirler de vardı, katılmadıklarımda. Bazen çok sinirlendim yazdıklarına, bazen de "AA ne kadar da haklıymış bu fikrinde." diye düşündüm. O dönemleri anlatırken Osmanlı altında yaşamanın, farklı dinlere ve ırklara mensup insanlara karşı ne kadar huzur verici ve güvenli bi ortam sağladığını gördüm. Zaten aksini iddia etmek imkansız, yüzyıllar beri bu şekilde yaşayan insanlardan bahsediyoruz. Bir takım hadiselerden sonra bölücü hareketlerin  ülkeyi karıştırıp, bu huzuru bozduğu âşikar. Yazarın sunduğu Ermeni soykırımı iddiasını kabul etmek imkansız, böyle bir soykırımın olmadığı bu kadar belgelerle, rakamlarla ispatlanmış durumda. Bu durumun hala iddia edilebilmesi bile insanlık ayıbı. Ancak yabancı tarih kitapları okuyunca bununla karşılaşmama ihtimaliniz yok zaten. 21. yüzyılda hala düşünce özgürlüğümüzü kısıtlayarak yaşıyoruz. Bu beni çok mutlu etmiyor. Yakın tarih, siyaset, din vb alanlarda konuşurken bir kelimeyi on defa düşünmek zorunda kalıyoruz. En azından benim için öyle bu durum. Her şey eleştirilebilir, yakın tarih eleştirilebilir, liderler eleştirilebilir, aklınıza gelebilecek her şey kısacası. Yanlışa yanlış, doğruya doğru denilir. Sevicilik yapmak uğruna hataları görmezden gelmenin üç maymunu oynamak olduğunu düşünüyorum. Tarihçilerimizin bir çoğu günümüzde belli başlı yasaklardan dolayı veya mimlenme korkusu yaşadıkları için fikirlerini özgürce ifade edemiyor. Aynı şekilde gazeteciler, haberciler ve vatandaş bile. Toplum olarak bunu kıracağımız yılların geleceğini temenni ediyorum. Bir şeyi ne kadar çok yasaklarsanız, o yasak insanlara fazlasıyla cazip gelir. Bunu da unutmamak gerek. Yazarın dinini araştırdım ancak bir kaynağa ulaşamadım. Yahudi olduğunu tahmin ediyorum çünkü kitapta alakası olmamasına rağmen bir çok sayfada araya mağduriyetleri eklenmeye çalışılmış. Ancak tamamen ön yargılı bir insan olduğunu da düşünmüyorum, o dönem her mağduriyet yaşayanın sıkıntısını dile getirmeye çalışmış. Kitapta Halide Edip Adıvar hakkında da ilk defa duyduğum yerler oldu. M.Kemal'le fikir ayrılıkları sebebiyle yurt dışına göç etmek durumunda kaldığını hiç daha önce duymamıştım, hep dost olduklarını biliyordum. Kaynağa baktım, kendisiymiş. Bizzat kendi dilinden yazılmış hatıratları var. Onları da okuyup bu konu hakkında daha fazla fikir edinmek istiyorum. Kısacası okumanızı tavsiye ediyorum, tarih hakkındaki görüşlerim benim için oturmuş durumda. Her geçen gün okuduğum kitaplarda da o perspektiften baktığım için neyin doğru neyin yanlış olduğunu akıl süzgecimden geçirdikten sonra başka kaynaklardan araştırıyorum. Pek bilginiz yoksa başlangıç için uygun bir kitap mı? Emin değilim. Diziye gelecek olursak, mekan dekorasyonu, ışıklandırma, çekim açıları çok çok güzeldi. İzlemeye değer. Oyunculuk olarak Hazal Kaya'yı Feriha rolü hariç oldum olası beğenmem. Yine aynı tatsız oyunculuğu sergilemiş. Selahattin Paşalı çok başarılıydı, tabiri caizse cuk oturmuştu role. Kitapla karşılaştırmam gerekirse alakası bile yok kitapla. Mesela ilk bölümde İngiliz komutanlar Atatürk'ü konuşmak için masaya çağırıyor. Ancak o gitmeyip "Biz de ev sahibi misafiri ağırlar, arzu ederlerse onlar buyursun." diyor. Halbuki Pera Palas'ta iken öyle bir konuma sahip değil. Kitapta şöyle geçiyor. "Britanyalılar Müslümanlara muhtemelen Fransızlardan daha dostça davranırdı; Fransızların Kuzey Afrika Müslümanlarını yönetme tarihi epeyce sorunluydu. Bu durumda, Britanyalıların kendisi gibi tecrübeli Osmanlılara ihtiyacı olacaktı. Mustafa Kemal Price'a "Bilmek istediğim şu," demişti; "böyle bir hizmet verirken benim konumum ne olacak." Price bu teklifi Pera Palas'taki Britanyalı subaylara iletti, ama onlar umursamadılar. Bu Mustafa Kemal'in kim olduğunu kimse bilmiyordu, her halükarda ortaya çıkıp Müttefiklere hizmet sunan bir sürü Osmanlı subayı vardı. Kıdemli bir istihbarat subayı, "Çok geçmeden iş arayan bir sürü Türk generali olacak" demişti. Daha sonra tarihçiler bu olayı görmezden geldiler ya da Mustafa Kemal'in Britanya'yı içten vurmak üzere yaptığı bir girişim olduğunu söylediler. Ancak, Mustafa Kemal'in bundan sonraki altı ayı kendine gelecek arayan bir subay gibi davranarak geçirdiği de biliniyor. Pera Palas'tan ayrılıp Osman bey' de kiralık bir eve taşınmıştı. Onu kabul eden hemen herkesle görüşüyordu: Subaylarla, nazırlarla, kırgın mebuslarla, hatta dört kez bizzat Sultan VI. Mehmed'le konuşmuştu. Müttefiklerden kimse hoşlanmıyordu, ama muhalifler arasında birlik olduğu da söylenemezdi. İşgal, şehirdeki hizipler arasındaki anlaşmazlıkları keskinleştirmişti; saray, meclis, iş adamları, erkan-ı harp mensupları, her biri teker teker cesurca davranıp ülkenin kaderini biçimlendirmekten ziyade, yanlış adım atmamaya çalışıyordu." s.62 Daha sonra aldığı görev hakkında " Gizli muhalif örgütlerin arasındaki çekişmelerden ve Müttefiklerin homurdanmalarından bıkan Mustafa Kemal, sonunda 9· Ordu müfettişi olarak resmi bir görev koparınayı başardı. Kağıt üzerinde bir müfettişlikti bu, zira Osmanlı ordusunun büyük bölümü dağılmıştı, asker kaçaklarının sayısı durmadan artıyordu, ayrıca savaşacak güçte bir birlik kalmamıştı. Mustafa Kemal'in görevi Mondros mütarekesinin düzenli uygulanmasını sağlamak, aslında Osmanlı ordusundan ne kalmışsa onu da dağıtmaktı. Müfettişlik ona en azından çoğu Osmanlı subayının bayıla bayıla aradığı bir mevki sağlamıştı: varlığı henüz sorgulanmayan tek hükümet görevlisine, yani sultana rapor vermek zorunda olduğu hakiki bir görev. Hevesle iş araması sayesinde de ismi İstanbul'a ilk gelişinde olduğundan daha çok tanınır hale gelmişti. 1919 başlarında Mustafa Kemal nihayet Müttefik komutanlarının dikkatini çekmişe benziyor; artık Müttefikler onu tutuklayıp mütarekeyi tehlikeye sokan bir muhalif olarak Malta'ya sürmeyi planlıyorlardı. Ama Mustafa Kemal, sürgün emri uygulamaya konamadan şehirden ayrılmayı başardı. Elinde sultandan aldığı tayin emriyle 16 Mayıs 1919'da Bandırma vapuruna binerek Samsun'a doğru yola çıktı; bu şehir, Osmanlı ordusunun kalıntılarına doğru yapacağı kara yolculuğuna başlamak için mantıklı bir yerdi. 19 Mayısta bu taşra şehrine geldiğini pek az kişi fark etmişti, ama bugün Türkiye'deki her okul çocuğu bu tarihi ezberden söyleyebilir. O gün, Kurtuluş Savaşı'nın başlangıç tarihi ve Mustafa Kemal'in Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurreisi olmaya doğru yolculuğunun ilk adımıydı." s.63 Durum bu şekilde. Bu sadece bir örnek, daha farklı yansıtılan bir çok yer var tarihi açıdan da.Kitapla dizi zaten uyumlu değil. Ancak düşünülen kurgu keyifli ve izlemesi eğlenceliydi. Son bölümü hiç beğenmedim. Kurgu daha farklı yönde ilerleyebilirdi. Müthiş bir heyecanla 2. Sezonu beklemiyorum, gelirse izleriz işte modum tam olarak bu. Buraya kadar okuyan arkadaşlara umarım faydalı olmuştur bu inceleme. Keyifli okumalar, izlemeler diliyorum.
Pera Palas'ta Gece Yarısı
Pera Palas'ta Gece YarısıCharles King · Kitap Yayınevi · 2016142 okunma
·
1.034 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.