Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

762 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Hayırlı Sahurlar! Başka yayınlarda 400 sayfalık basımlar mevcutken Can ve Özgür yayınları nasıl 700 sayfayı aşan basımlar yapmışlar, neredeyse yarı yarıya oynuyor diye düşünüyordum. Tabii bir yandan da iyi, en azından orijinal metni korumuşlar diyordum ama bugünlerde bu kadar uzun eserler fazladan yoruyor. Ya da genel bir yorgunluk hakimdir bana. Osmanlı dönemini anlatan, içten bir biçimde ve oldukça objektif yansıtan en iyi eserlerden biridir bana göre bu kitap. Tabii bunun birkaç belli başlı sebebi var ama tarihçi birisi olarak araştırma yapan arkadaşlar için çok faydalı olacağı, sadece bir anı kitabı olarak asla değerlendirilmemesi gereken bir eser olduğunu düşünüyorum. Elimden geldiğince açıklamaya çalışacağım. Bu güzel kitabı okumak isteyenler bana her daim ulaşabilirler. İkinci Abdülhamid’in tahttan indirilmesi sonrası Mehmed Reşad tahta çıkarılır. Burası önemlidir. Tahta, Çıkarılır. Halit Ziya Uşaklıgil ise bu dönemde saraya mabeyn başkatipliğe atanır. Buraları kendince not alan ve yayımlayan Uşaklıgil, bizlere muazzam bir tarihi katkı sunar aslında. Tam 4 yıl sarayda zaman geçirir ve olanları bize aktarır. İlk başlarda oldukça heyecanlıdır ve yazılarında da bu heyecanı bizlere yaşatır, acaba hükümdar nasıl biri, bana nasıl davranacak, ne yapmak lazımdır, ben burada neler yapacağım düşüncelerinin ona hakim olduğunu görürüz. Aynı zamanda ilk andan itibaren büyük olumsuzlukların olduğunu görür. Saraydaki yaşantının büyük bir israfa yol açtığını, devletin çöküşünün nelerden kaynaklandığını anlamaya başlar. Özellikle o zorlu dönemde yemeklerin bunca israf olması, hiçbir şey olmamış gibi saray halkının refah içinde yaşarken ülke halkının büyük sıkıntılar içinde olması dikkat çekici değil midir? Diğer yandan bir diğer dikkat çekici husus da Yusuf Efendi ile son padişah Vahdettin arasındaki birbirine üstünlük kurma ve veliahtlık mücadelesidir. Ülkenin durumu ortadayken bu ikilinin iktidar hırsı çarpar gözlerimize. İkili arasında ise Vahdettin’i tutmaktadır. Genel bilgi olarak bizler onun sakin, sessiz, kimseye karışmayan hatta yer yer cahil biri olduğunu biliriz. Buradaki cahillik onu kötümsemek değildir. Kimseye sözü geçmeyen, oturduğu koltuğun bile kendisinden güçlü olduğu bir karakterdir. Silik veya zayıf olan roman karakterleri gibidir. Yazar ise onu doğru sözlü, güzel ve dürüst biri olarak tanımlar. Yusuf İzzettin ise affedersiniz kaypak, çıkarcı, kibirli, samimiyetsiz, entrikacı biridir. Yani Vahdettin böyle bir düşmana karşı zafer kazanmıştır ki sanırım tek zaferi bu oldu. Aynı zamanda Mehmed Reşad’ın göreve geldiği dönemi ve bunun zorluğunu düşünerek bu padişahı da çok fazla suçlamamıştır bu konuda. Bir kukla olarak getirildiğini, burada da kötüleme yok, göstermelik olarak o koltuğa oturtulduğunu, Abdülhamid sonrası Osmanlı tahtının sadece fiilen var olduğunu ve halkın da Kurtuluş Savaşı dönemine kadar hiçbir yöneticiyi kabullenmediğini genel tarih bilgilerimizden biliyoruz. Yıllar sonra halkın yeniden kabul ettiği bir Mustafa Kemal Atatürk gerçeğini asla görmezden gelemeyiz. Gerçi görmezden gelenler dışarıda başta Yunanlar olmak üzere bizim varlığımıza, aldığımız nefese bile düşman olan milletlerken; içeride düşman olanlar kimin torunlarını ben anlam veremiyorum buna da. Evet, devam eden süreçte saray içinde yaşanan istifalardan, evliliklere, selamlıklara, halkın yaşayışından Osmanlı’yı ziyarete gelen ‘Elçilerin’ dahi ne olursa olsun koca devlete karşı tutumlarına kadar yaşanan her şeyi gördüğü kadarıyla aktarmış yazar. Bu süreçte yemek odalarının yapımı, misafirlerin ağırlanması, tamirat ve tadilat işleri gibi pek çok işe koştuğu ve sıkı dost olduğu Lütfi Bey’i de kısa da olsa analım. Sadrazamın değişmesi ve Ahmet Muhtar Paşa’nın sadrazam olmasıyla yazar 4 yıllık saray hayatını bitirme kararı alır ve istifa eder. Arkadaşı da bu karara uyar ve saray hayatından ayrılırlar. Akabinde yazarın yurt dışı gezileri başlayacak, hünkardan da maddi manevi destekler alacaktır. Araştırmalardan elde ettiğim bilgilere göre, yazarın Kırk Yıl adında bir kitabı daha var. Bu kitabında da hayatının ilk kırk yılını aktarıyor. Özellikle Abdülhamid dönemi ve 1908 yılı yani İkinci Meşrutiyet dönemine kadar olan yılların aktarıldığını öğreniyoruz. Henüz okumadım. Bu kitap ise adeta bunun devamı niteliğinde kabul edilebilir aktardığı yıllar açısından. Çünkü 1909 – 1916 yılları arasını aktarıyor bizlere. Arkadaşlar bir de unutmadan bahsetmek istediğim bir konu var. Bilhassa liseli kardeşlerim için özellikle söyleyeceğim. Bizzat edebiyat öğretmeni olan bir dostumdan öğrendiğim kadarıyla bazı Türk Edebiyatı yazarları için yaptığım derin incelemelerim, ödevleri için kullanılıyormuş. Ben bunu hava atmak, işte bakın ne güzel gibisinden saçma düşüncelerle söylemiyorum onu belirteyim. Bana kalsa keşke kullansanız, mutlu olurum. Helali hoş olsun ama biraz değiştirerek kullanın. Araştırmadan direkt kopya ettiğiniz anlaşılınca maalesef bırakıyorlar. Faydamız olacakken zararımız olmasın. Ne güzel insanlar benim yazdığım bir yazıdan faydalanıyorlar, bundan iyisi olur mu benim için? Lakin kendinizi de zor şartlara itmeyin derim. Hepimize keyifli okumalar dilerim..
Saray ve Ötesi
Saray ve ÖtesiHalid Ziya Uşaklıgil · Özgür Yayınları · 2003110 okunma
·
700 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.