Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

312 syf.
·
Puan vermedi
·
24 saatte okudu
İsa, gerçekten Eboli'ye uğramamıştır
“İsa, buraya hiç gelmemiştir; ne "zaman" gelmiştir buraya ne bireysel ruh ne umut ne neden-sonuç ilişkisi ne mantık ne de tarih. Her şeyin yalnız nesnelere dayandığı günahtan ve sevaptan yoksun bu karanlık topraklara İsa hiçbir zaman inmedi. İsa Eboli'ye uğramadı.” “İsa Bu Köye Uğramadı” Carlo Levi’nin 1945’te sürgündeyken yazdığı hatırat niteliğinde bir kitaptır. Bu yönüyle de yazarın bir otobiyografisi yerine geçebilir. Kitap bir roman havasından uzak, daha çok okura bir yöre ve oranın halkı hakkında bilgiler veren belge niteliğinde bir eser olsa da kitabın arka planında bence Faşist iktidarın eleştirisi yatmakta. Bu eserinde yazar İtalya’nın güney bölgesinde sürgüne gönderildiği iki köyde 1935 ila 1936 yılları arasında kendi izlenimlerini zaman zaman nesnel zaman zaman öznel bir anlatımla okura sunuyor. Kitapta cehalet, sömürü, ideoloji, sefalet ve kör inanç kendini fazlasıyla hissettirir. Dönemin İtalya’sı hakkında son derece çarpıcı ve unutulmaz bir eser. Devlet buradaki insanlar için tanrıdan bile daha uzaktır, çünkü devlet, politikası ya da programı ne olursa olsun hiçbir zaman köylüden yana olmamıştır. Köy adeta Araf’ta gibidir. Köy, politik dini ve coğrafik açılardan İtalya’nın geri kalanından çoktan ayrılmıştır. Politik açıdan ayrımı Güney İtalya’nın Mussolini ve onun faşist yönetimine bağlı olmamasından anlaşılıyor. Dini açıdan köylü kiliseye ve Hristiyanlığa çok uzaktır. Orası onların deyişiyle tanrının bile el uzatmadığı bir yerdir. Coğrafi ayrım siyasi sürgünlerin oraya gönderilmesinden anlaşılıyor zaten. Orası sanki İtalya’nın bir bölgesi ya da parçası değil de başka bir ülkenin toprağıymış gibi algılanır. Ancak köylüler sürgünlere iyi gözle bakar. Çünkü onları kader arkadaşı sayarlar. Çünkü onlar da kendileri gibi mazlum durumundadırlar. Burada dikkatimizi çeken bir şey ise Faşist rejimde sürgünlerin son derece iyi şartlarda yaşayabiliyor olmaları, çünkü az önce ifade ettiğim gibi köylüler sürgünlerin her türlü ihtiyaçlarını karşılar ve onların rahat etmeleri için ellerinden geleni yaparlar. Yani deyim yerindeyse siyasi sürgünlerin her ihtiyacı fazlasıyla karşılanır. Bu kitap bence Türk edebiyatında toplumsal gerçekçi romanları sevenlere hiç de yabancı gelmeyecek konular işliyor. En azından ben bu kitabı okurken bi' “İnce Memed”i gördüm. Bu insanların devletten ve tarihten kopuk yaşadığını belirtmiştim. Burada zaman durmuş gibidir. Kendi edebiyatımızdan aşina olduğumuz köy ve köylü portresini burada da görmek mümkün. Bir kere devletin vurdumduymazlığı ve umursamazlığı her alanda kendini hissettiriyor. Devlet bu köyü sadece vergi alacağı zaman hatırlıyor ki köylü de bundan son derece mustariptir. Ne tarım, ne hayvancılık üretim namına hiçbir şey olmayan bu köyde devlet yardım yapacağı yerde köylüye sürekli ağır vergiler yükler. O yüzden köylü devlete kaşı kin gütmektedir. Bundan dolayı köylüde vatanseverlik gibi bir duygu yoktur. Zaten köylünün devletten umudu kestiğinin en büyük göstergesi köyün yarısının daha iyi bir yaşam için Amerika’ya göç etmiş olmasıdır. Yazar Amerika’dan köye geri dönenlerin pişmanlığını ve sefaletini de biz okurlara sunuyor. Binlerce yıllık dert ortaklığı, sabır ve ortak acı duygusu köylüyü birbirine bağlayan tek duygudur. Kan birliğinin büyük önemi vardır insanlar arasında, karmakarışık birtakım bağlarla birbirlerine bağlıdır köy. Köylüler geleneklerine sıkı sıkıya bağlıdırlar ve son derece cahildirler. Batıl inançları da cahillikleri kadar yaygındır. Bunu köyde yaptıkları çeşitli ayin ve törenlerle yazarın gözüyle şahit oluyoruz. Yazar köy sokaklarında gezdikçe, oranın insanlarıyla konuştukça, onların dertleriyle dertleştikçe okur olarak bizler de o dönemin İtalya’sı, siyasal atmosferi hakkında birinci ağızdan önemli bilgiler ediniyoruz. Yazarın hekimlik bilgisi aynı zamanda köylüyle olan ilişkilerine yardım eder ve ilişkide bulunduğu en bilge büyücü kadından en yalnız, en yaşlı alkolik rahibe kadar insanları daha yakından tanımış oluyor(uz). Yazar köylüyü yüceltme ya da yerme havasında hareket etmiyor. Onları daha çok bir acıma, bir sempati duygusuyla tarif ediyor. İlginçtir ki İsa’nın bile uğramadığı bu köye medeniyetin uğradığını görüyoruz. Çünkü her şeyden önce evlerde elektrik var. Yerleşim olarak evler çok güzel, yollar taşla kaplanmış ve hatta kaldırımlar bile var. O zamana göre köy adeta bir kasaba gibi görünmektedir. Ancak binalar da insanlar gibi çürümüş haldedir. Köylü ve köyün coğrafik yapısı uyum içindedir. Toprak sürekli kaymakta, zemin çürük ve her yıl birkaç ev bundan dolayı yıkılmaktadır. Aynı şekilde insanlar da içten içe inanç olarak çürümüş, hala Hristiyanlık öncesi batıl inançlarını korumakta, sefil ve perişan bir halde hayatlarını umutsuzluk girdabı içinde devam ettirmektedir. İsa’nın bile uğramadığı o unutulmuş topraklara benim ikinci ziyaretim oldu bu okuma. Eboli’ye ilk kez Francesco Rosi’nin beyaz perdeye aktardığı bu filmin Türkçe altyazısını çevirirken uğramıştım. Filminden sonra kitabını okumak bana müthiş bir heyecan ve keyif verdi. Ben kitabı çok beğendim. İsa’nın uğramadığı o köye zamanınız olursa siz uğrayın.
İsa Bu Köye Uğramadı
İsa Bu Köye UğramadıCarlo Levi · Aylak Adam Yayınları · 2021196 okunma
··
1.654 görüntüleme
N okurunun profil resmi
Teşekkür ederim
yasemin sezgin
yasemin sezgin
.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.