Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

240 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
35 saatte okudu
Edebiyatımızda bir yeni tür: Mensur Şiirler
Merhabalar. Halid Ziya Uşaklıgil’in yepyeni bir türün edebiyatımızdaki ilk örnekleri olan  Mensur Şiirler ve Mezardan Sesler eserlerinin incelemesine, öncelikle Uşaklıgil’in edebi portresinin genel çerçevesini çizmemin ardından son bölümde yer vereceğim. Vaktinizi ayırıp değerlendirirseniz teşekkür ederim.   Halid Ziya Uşaklıgil’in, genellikle Aşk-ı Memnu, Mai ve Siyah romanlarıyla tanındığı, oysa romandan anıya; anıdan hikayeye ve mensur şiire kadar pek çok türde eser vermiş, sadece modern Türk  romanının değil; modern Türk edebiyatının da öncülerinden  ve Servet-i Fünun döneminin mahiyeti büyük yazarlarından olduğu malumunuzdur. 21. yy’da ulusların ayakta kalabilmeleri büyük ölçüde kültürel aktarımın edebiyatla idrake kabilinde, Uşaklıgil’in eserlerinin modern Türk edebiyatı klasikleri arasında yer alması bizlerin istifade etmesi açısından değerlidir. Mehmet Kaplan Hoca, Halit Ziya için, “Kahramanlarının ihtiras ve duygularını tahlil etmeyi, onları muhitleri içinde göstermeyi esas gaye bilerek, sanatkârane bir üslup ile Türk dilinde hakiki batılı romanı o yarattı." diyerek üslubunun önemi ve yeniliğini ortaya koymuştur.  Uşaklıgil, Ferdi ve Şürekası’na kadar  yazdığı romanlarında romantizm etkisinde kahramanların duygularını anlatıcının bakış açısıyla verirken; Ferdi ve Şürekası romanı ile birlikte realizm ve natüralizm etkisiyle olay örgüsü ve şahıs portlerinde gerçekçi tutum takınıp anlatıcı yorumunu sınırlayarak Türk romanının realist bir zemine oturmasını sağlamıştır. Türk romanı üzerinde kitabı olan Robert P. Finn’e göre Aşk-ı Memnu  “Türkçede  yazılmış   tekniği en kusursuz romandır belki de.”  Selim İleri de modern romancılığımızın en büyük klasiği olarak görür Aşk-ı Memnu'yu. Üslup ve yeniliği şüphe götürmez eserin içrek özelliği nedir peki? Evet, Behlül ve Bihter’in yasak aşkı, Nihal’in genç kızlığa geçiş dönemi, Adnan Bey’in 19.yy yüksek sosyete içinde yaşayış tarzı, Melih Bey Takımı’nın göz bebeği Firdevs Hanım’ın  anlatıldığı malumdur. Fakat  romanın asıl maiyeti şüphesiz şahıslar arasında ve şahısların iç dünyasında gerçekleşen çatışmalar, ruhsal çözülmelerdir. Bu romanla Uşaklıgil’in ustalığını oluşturan şahısları, eşyayı ve tabiatı tasviri hem bir tez oluşturulabilecek ayrı bir inceleme konusu hem de diğer romanları ve hatta Mensur Şiirler ve Mezardan Sesler eserlerinde de kendini gösteren niteliklerdir. Anılarında “en çok beğendiğim romanım” diye söz ettiği İstanbul’a geldikten sonra 1896-97 yıllarında Servet-i Fünun dergisinde tefrika edilen romanı Mai ve Siyah;  roman kahramanı Ahmet Cemil şahsında bir bakıma Halit Ziya’nın ve Servet-i Fünun topluluğunun temsil edildiği, hayal-gerçek çatısması sentezinde Uşaklıgil’in kendi kuşağının edebiyattaki yenilikçi görüşleriyle buna karşı “eski” yi temsil eden düşünceleri bağlamında çatışmaları yansıttığı bir diğer mühim eseridir. Realizm ve natüralizm arasında gidip gelen ve çoğu bölümünde natüralizmin ağır bastığı romanda, Uşaklıgil’in Mensur Şiirler eserini olusturan parçalarının izlerini Ahmet Cemil’in Mai ve Siyah’ta nasıl bir şiir istediğini anlattığı bölümde görmek mümkündür. Gerek Aşk-ı Memnu, Mai ve Siyah, Sefile, Nemide, Ferdi ve Şürekası ,Kırık Hayatlar gibi romanları, gerek hikayeleri, anıları, tiyatroları, yapılan işe dair izahata lüzum görmekten ziyade okunmayı bekleyen kıymetli hazinelerimizdir.   Gelelim Mensur Şiirler ve Mezardan Sesler eserlerine. Öncelikle okuması inanılmaz keyifli ve kolay eserler. Çünkü bu kez yayımda hatta diyebiliriz ki kitap olarak ilk yayımında okuyucuya inanılmaz kolaylık sunularak metin, paralel yayım olarak sol tarafta transkripsiyonlu, sağ tarafta günümüz Türkçesi karşılıkları verilerek hazırlanmış. Ritim, vezin, aliterasyon gibi şiirin ontik tabakasını oluşturan ahengi yakalamada başarılı ve fakat kusursuz sayılamayacak bir aktarım yapılmış. Bu durumun kanıksanacağını düşünmüyorum zira, herkes bilir ki çağrışım güçleri düşünüldüğünde eski kelimeler daha etkili ve kapsamlıdır. Aynı anlama gelen, müterâdif kelimelerden oluşan ibarelerde transliterasyon dışındaki yani günümüz Türkçesine çeviri, oldukça incelik isteyen bir iş olduğu göz önüne alınınca,  kendi adıma kusursuz bir çeviri diyebilirim.  Mensur Şiirler, usta romancı olarak tanıdığımız Halit Ziya’nın romanları gölgesinde kalmış, gerekli maiyetini bulamamış, Fransız edebiyatında o güne kadar kendini gösteren türün , yazımıyla bizim edebiyatımıza da kazandırıldığı, döneminin ve günümüzün ilham eseridir. Halit Ziya’nın  roman ve hikayelerinde ayrıntılı betimlemeler sırasında mensur şiiri anlatan parçalarına rastlanır.(Yukarıda Mai ve Siyah’ta örneklendirdiğim gibi.) Mensur Şiir, şiirin cümle yapısını ve ahengini koruyarak şairane bir eda ile vezne ve kafiyeye bağlı olmadan terkiplerin verildiği bir türdür. Bu türün edebiyatımızda gelişimi İbrahim Şinasi ve  onun Fransız edebiyatından şiir çevirileri vermesi ile başlar. Recaizade Ekrem’in Takdir-i Elhan’da “Her mevzun ve mukaffa lakırdı şiirde lazım gelmez. Her şiir ve mevzuun mukaffaa bulunmak lazım gelmediği gibi” diyerek şiirde vezin ve kafiye şartını kırması ve filhakika Namık Kemal’in İntibah, Hamid’in Makber Mukaddimesi gibi eserler ve kişilerce desteklenmesiyle bu türün gelişimine katkıları yadsınamaz. Adını Fransızca “poem en prose” yani “düzyazı tarzında şiir”den alan bu türün, Halit Ziya, Mensur Şiirler ile öncüsü ve isim babası olmuştur. Eserini Servet-i Fünun anlayışıyla kıyaslarsak daha sade bir dille yazdığı söylenebilir ve üstelik kendisi de zaten ön sözde bunu belirtmiştir. “Ey ümitsizliğin sığınağı gözler! Siz baktığınız manzaradan memnun değilsiniz! Siz yüce yüce alemlerin özlemini çekiyorsunuz!” Bir Hayal şiirinden aldığım alıntıda (ki g.Türkçesi  alıntılamayı kasıtlı seçtim ki anlaşılır olsun) ve diğer şiirlerinde görülen hayal, kaçış, ümitsizlik, özlem ve karamsarlık temleri ile; şiirlerinde Uşaklıgil’in S.Fünun anlayışını yansıttığı görülür. Duygusal konuları işleyen şiirleri dışında evrensel konuları işlediği, örneğin; fuhuş, savaş, eşitsizlikler, haksızlıklar, toplumsal sıkıntılar gibi temlerde yazdığı “Zevce, Cenk, Düşünüyorum” gibi şirleri bulunur. “…fakat toplumun kurban ettiği bu kız kederlerini, dertlerini düşünememeye mahkum. Orada kendisini beş dakika sonra unutacaklarından emin olduğu birkaç adam var ki, onları güldürmek için gülmeye mecbur edilmiş…” “İnsanlara dikkat ediyorum. Gözlerimin önünden birtakım yapay resimler geçiyor zannediyorum. Her yerde bir sahtelik, her tarafta iğreti haller görüyorum.”   Üçüncü ve dördüncü tem olarak Halit Ziya’nın kozmik ve dini konulara yer vermesi de sınıflamaya dahil edilebilir. “Zühre’ye, Fırına, Girye-i Tabiat, Bir Levha-i Tabiat” bu sınıflamaya giren şiirlerinin bazılarıdır. “Yaşamak, fakat senin nurlara boğulmuş ovalarında; muazzam korkunç ormanlarından oluşan yüksek kemerler altında sessizce akan nehirlerin kenarında yaşamak; fakat senin vahşi ağaçlarınla gölgeli vadilerinde büyük dağlarından boşanarak karanlıkların derinliklerine doğru koşuşan şelalelerinin yanında yalnız, beni uzayın genişliklerinin sonsuz boyutlarına bir şimşek hızıyla götüren bu gösterişli küre üzerinde tek başıma yaşamak isterim.” İnanılmaz tabiat tasvirleri, canlı manzaralar ve mazmunlar ile ruhi portreler ve psikolojik tahliller, ayrıca kozmik aleme heyûlalar, duygu akışı ve yoğunluğu ile Halit Ziya, kendinden sonra gelen Mehmet Rauf( Siyah İnciler) , Yakup Kadri (Erenlerin Bağından – Okun Ucundan), Halide Edip ( Harap Mabetler), Yahya Kemal (Çamlar Altında Musahabe) gibi bir çok şahsiyeti etkilemiştir.    Mezardan Sesler Halit Ziya’nın annesinin ölümü üzerine kaleme aldığı eseri, ölüm düşüncesi etrafında yazılmış, başlıksız birçok mensureden oluşan tek bir metindir. Bakıldığında filhakika, müthiş şekilde Hamit’in Makberi’ni anımsattığını okuduğunuz zaman sizler de göreceksiniz. Lirik kahramanın gönlünün mezara gitmek istemesiyle başlayan dehşet verici hisleri, mezarı ziyaretten büyük bir teselli bulmasıyla sonlanır. Bu sebepledir ki eser, aslında adının çağrıştırdığı karamsarlığın ötesinde mikro ve makro kozmosdan , insanın dünyadaki yeri, varoluş amacına kadar tartışılan felsefi bir metin olarak da okunabilir. “Beynimde yükseldikçe yükselen evrenin büyüklüğü, yaratılışın sonsuzluğu içinde dünyanın sefil bir zerresinden ibaret olmadığım kalbimde apaçık bir ışık gibi parladı…”   Buraya kadar geldiyseniz teşekkür ederim. Umutla kalın.
Mensur Şiirler - Mezardan Sesler
Mensur Şiirler - Mezardan SeslerHalid Ziya Uşaklıgil · Özgür Yayınları · 201743 okunma
··
808 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.