Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

220 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Karanlığa-Karanlıklara diz çöktürmek isteyenler okumalı...
Eser: Karanlıktakiler Yazar: Demet Yener Isbn: 9786056995842 yayınevi: Yılkad Yayınları İnceleyen: Fatih Kaplan Öncelikle eserimizi kaleme alan yazarımız değerli yazarımıza ayrılan bölümde, Demet Yener hakkında; 1981 yılında İzmir’de dünyaya gelen yazarımız 2004 yılında Ege Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe öğrenimini tamamladıktan sonra kariyerine devam ederken bun yanı sıra edebiyat dünyasında ilerlediği safhalar belirtilmiş. Türkiye’nin değişik ve saygın dergilerinde köşe yazıları ve makaleleri yayınlanan yazarımızın yazarlık hayatına ara vermeksizin devam ettiği bu satırlarda aktarılmıştır. Eserin giriş kısmındaki, İlk Söz bölümünde yazarımız bir nevi neden yazdığını okurlarına anlatmak istediğini belirtmiştir: ...Sözcüklerin ihanet etmediklerini ve başıboş fikirlerin bir düzene sokulmasıyla anlamlı bir şeyler ifade etmenin mümkün olduğunu gösterebilmek için bu yazma yolculuğuna çıktım. İfadeleriyle derdi olanların veya bir başkasının derdini dert edinenlerin yapabileceği en güzel işlerden biri olan yazarlığın kendinde uyandırdığı duyguyu okuruna anlatmış. Gelelim eserimize... Demeden önce kendisi için ne kadar önemli olduğunu hem kızına hem de okurlarına anlatmak ister gibi bir sayfasını ayırdığı; Biricik kızım için, Derin’ime... sayfasını es geçmek olmaz. Zira evladına bir yazarın bırakabileceği en mükemmel miras ve yol gösterici olarak gördüğüm bir eserin giriş kısmında ismi olan bir evladın ebeveynini örnek alması hepimizin temennisidir. Kapağından başlayacağımız eserimizi bir çırpıda heyecanla okuduktan sonra haddim olmayarak, ‘Karanlıktakiler’ isminin yerine, ‘Karanlığa Savaş Açanlar’ ismi olsa daha mı iyi olurdu diye düşünmeden edemedim ama eminim ki yazarımız birçok isim arasında gelgitler yaşadıktan sonra bu isimde karar kılmıştır. Kapakta karanlığın ortasında ayakta duran bir adam ve etrafını sarmalayan ürkütücü görüntülerin yanı sıra felaket tellalı gibi kapağın etrafına serpiştirilmiş kara kargaların resmedilmesi eserin içindekiler hakkında merak duyulmasına yol açıyor. Eser, giriş kısmında belirtildiği gibi Mitolojik-Gerilim türünde kaleme alınmakla beraber gerek kahramanların isimleri gerekse içinde bulunan mitolojik kavramlar vasıtasıyla bir nevi Türk Mitolojisini günümüze aktarırken eski Türk isimlerini de kullanarak bu kavramları birleştirmiş. Olayların ilk başlangıcındaki ve daha sonraki sayfalarda edebi kullanılırken sanki bin yıllar öncesinden bir zaman dilimine gidiliyor hissi verilmiş. Satır aralarına işlenen tasvirler ise okuyucuyu o a’na o zaman dilimine götürür gibi oluyor: Gökpura kasabasını karanlığın basması anlatılırken; Bu kırmızı kumun esareti altında kalan yemyeşil kasabada bir anda tüm renkler soldu... Sanki elleri ayakları değil de bütün organları titriyordu... (S:9) Kahramanlarımızın yaşadığı Gökpura Kasabası, geceleri sokağa çıkmanın yasak olduğu, kimseni bunu soğulamadığı, yasağı kaldırmak veya nedenini araştırmak için hiç kimsenin bir hareket yapmadığı, bu yasağın neden olduğunu bilen iki ihtiyarın ise korkudan veya başka bir sebepten dolayı insanlara ketum davrandığı bir kasabadan bahsediyoruz. Mitolojik bir anlatımla başlayan olaylar dizisinde geceleri zifiri bir karanlığın kapladığı kasabada yaşayan aileler, aralarındaki ilişkiler bahsedilirken yıllar önce kasabada kaybolan çocukların ardından korkuları had safhaya çıkmış birçok isim ve aile sayfalarda yerini alıyor. İlk başlarda çok ismin geçmesi zihninizi yorsa ve isimler birbirine karışır gibi olsa da bir gece yarısı tüm çocukların bir sebepten dolayı evlerinden dışarı çıkmaları ve daha sonrasında gelişen olaylardan sonra isimlerin çokluğu sizi yormuyor. Kimin ne olduğunu hafızanıza işliyorsunuz. Özellikle baş kahramanımız Alperen’in kör karanlığa nasıl kafa tuttuğunu cesurca hareket ederek önce arkadaşlarını nasıl bulduğunu ve kurtardığını okurken eserin yarısına geldiğinizi bile anlamıyorsunuz. Aralarındaki bağı-dostluğu-kardeşliği-birliği okurken hemen yanı başımızda yaşayan insanları veya arkadaş diye isimlendirdiklerimizi gözünüzün önünden geçiriyor, acaba bize böyle fedakarlık yapar mıyız, bize yapan olur mu?.. diye düşünmeden edemiyorsunuz. Önce deprem oluyor, sonra fırtına, sonra kuşlar ölüyor, sonra, sonra... Tüm bunlar olurken kasabada özveriyle çalışan Ayaz Öğretmen çocuklara mitolojik kitaptan satırlar okurken kasabalı başına gelen-gelecek felaket hemencecik unuturken insanoğlunun nasıl bir unutkan varlık olduğunu yazarımız bize sunuyor; Ortalık sakinlemişti. Sanki o günün sabahında dehşet verici gizemli olay bu kasabada yaşanmamış gibiydi... (S:46.) Hemen devamında kasabaya karanlığın tekrar hakim olması; Kasabadaki ışıklar teker teker sönerken tüm karanlığı kuşanan gece de bulutlarıyla ayın önünü kapatmıştı. Hakimiyet gecenindi. Gece bekçisi ise karanlıktı... (S:47) karanlığın teslim olduğu Gökpura kasabasının sokaklarında geziniyorsunuz bu satırlarda. Karanlığa itirazı olan Alperen ve Anda ise geceye teslim olan kasabayı kurtarmak için yola çıkmayı göze alırken kasabalı yine derin bir uykuya kendini teslim ediyor. İlk hamlede gecenin karanlığını karartan karanlığın dağılmasına sebep olan ki kafadar bu kez tümden özgürlüğe kavuşması için kafa kafaya verip bir adım öne çıkıyorlar. Erlik ile Ülgen arasındaki yani kötüyle iyi arasındaki mücadelede insanlık için aileleri ve en önemlisi gelecekleri için bir adım öne çıkan bu iki genç tüm korkularını bir kenara bırakıp geleceğe dair ne kadar umutları varsa toparlayıp ne olursa olsun korkmadan neler yapabileceklerini hesap ederek adım atıyorlar. Yani İstiklal Marşı’mızda hepimizin okuyup geçtiği; ‘Korkma!’ kelimesini yaşantılarına örnek alırcasına. Hani bizler de okuyor gurur duyuyor ve ondan sonra ya makam sahiplerinden, ya patronumuzdan, ya düzenden ya da düzeni kuranlardan korkuyoruz ya işte Alperen ve Anda bunların hiç birinden korkmadan tıpkı ataları gibi bir adım öne çıkıyorlar. Sonra mı? Sonra onların karanlıktan kurtulmak istemelerine yaratıcı sessiz kalmıyor. Alperen’in ilk aşkı İmge geliyor yardımlarına, sonra öldü denilen Korkut Dede, Şaman-Şamanlık yetişiyor imdatlarına. Şaman-Şamanlık kelimelerini ilk defa duyacak veya okuyacak olanlara bile bir Şaman’ın ne olduğu Türk Milleti için hangi anlamı taşıdığını böyle bir eserde nasıl ustalıkla ve güzelliklerle anlatıldığını okurken hayran kalacaksınız. Eh bu kadar yardımcı saydık ama tüm bunların yanı sıra Bozkurd’u saymazsak olmaz. Alperen’in bir Bozkurt’a nasıl dönüştüğünü ve karanlığı nasıl yendiğini kasabayı kurtarmak için neleri göze aldığını hangi maceraların geçtiğini merak ediyorsanız bu eseri mutlaka okumalısınız. Hatta çocuklarımıza okutmalı her gördüğümüz kişiye tavsiye etmelisiniz. Bir adım öteye geçerek söylemem gerekirse okurken ve bu değerlendirme yazısını yazarken aklımdan geç bu eserin senaryosu yazılmalı ve sinemada güncel Mitolojik Film olarak izlettirilmelidir. Eserin tanıtım yazısını bitirmeden önce son kısımda yer alan, Son söz kısmını mutlaka okumalısınız. Bu romanda anlatılmak istenen; kötülüğün, iyiliği; karanlığın, aydınlığı yok etmesinin zorlu savaşıdır... (S:219) Korkularımızı neden yenmemiz gerektiğini ve korkmamamız gerektiğini anlatan bu güzel eser için değerli yazarımıza teşekkür eder yazım hayatında başarılar dilerim.
Karanlıktakiler
KaranlıktakilerDemet Yener · Yılkad Yayınları · 202016 okunma
·
1 artı 1'leme
·
160 görüntüleme
Demet Yener okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim. Sevgiler...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.