Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

64 syf.
·
Puan vermedi
·
13 günde okudu
Dışına aldanmayın!
Müthiş müthiş müthiş! Kitap çok kısa ancak “Az çoktur!” sözünün cisimleşmiş hali gibi. İnsanı alıp götüren ve kitapta da belirtildiği gibi insanı düşünmekten öldürebilecek kadar güçlü bir etkide! Yaşamın var olmaktan öte “yaşamak” olduğunun altını çizerken yaşlılık hayallerimdeki en korkutucu noktaya parmak basmış Wilde: “Yaşlılığın trajedisi insanın ihtiyarlaması değil, genç kalmasıdır.” Gerçekten de yaşlananların hem bedenleri hem de zihinleri eş zamanlı yaşlanınca sorun olmazken beden ve zihin eşgüdümlü yaşlanmadığında dünya, yaşlı kişiye cehennem oluyor. Çevrenizdeki yaşlılara bir bakın, teyit alması oldukça kolay. “Bana göre, sabah erkenden kahvaltısını edip şehre gidip treni yakalayan, ticaret aleminin tozlu, kasvetli atmosferinde kalan, akşam evine dönüp yemeğini yedikten sonra uykuya dalan işadamının hayatı bir kadırga kölesininkinden beterdir- zincirleri demir değil altındır o kadar.” Burayı okuyan hepimiz altın veya demir zincirlerimizi kısa süreli de olsa kenara koyup şuraya gelmiyor muyuz? Kendimizi çalışmanın sığınağına kapatıyoruz ki düşünecek zamanımız kalmasın ve isyan etmeyelim kendimize diye! Hayatımız boyunca bir şeylere - ev, araba, mal, mülk…- sahip olmak için çabalarken ya da sosyal statüler kazanmak için çırpınırken “var oluyoruz”, evet ama “yaşıyor muyuz?” Gerçekten??? Bireysellikten biraz daha toplumsal tabana kaydığımızda şu söz çıkıyor karşımıza: “Kendini suçlamanın konforlu bir yanı vardır. Kendimizi suçladığımızda başka bir kimsenin bizi suçlamaya hakkı yokmuş gibi gelir.” Ne alaka toplumsallıkla diyebilirsiniz ancak tam da herkesin ülkeye dair seçimler vs. ile ilgili ahkam kestiği günlerdeyiz. İnsan, kendi seçimlerinin sonucu seçilen bir yöneticiden bahsederken yaşadığı toplumdaki bireyleri bir parçasıymış gibi suçlarken aslında herkesi ve kendini aklamış oluyor. Kimseye değil sadece kendine veriyor bu gücü. İstediği anda değiştirme hakkını da kendinde görüyor. Etkileyici! “Sanat asla popüler olmaya çalışmamalıdır. Halk kendini sanatçı ruhlu yapmaya çalışmalıdır.” Halkın istediği diziler, tiyatro oyunları, filmler gittikçe kalitesizleşirken popüler olan sanata ilgi artıyor. “Halka rağmen” anlayışından uzaklaşılmaya çalışılıyor ama ne kadar doğru? Halk, sanatın özgün ve sanatçının benzersiz ürünlerinden feyz almaktansa sanatı ve sanatçıyı satın almaya çalışıyor. Sanatçı da kendini bir tüccar misali satıyor ürünleriyle. Bakın tiyatrolara. Eskiden var olan güçlü yapıtların yerini düşünmeye gerek bırakmayan ama televizyonlarda ya da sosyal medyada görmeye aşina olunan oyuncularla dolu oyunlar almış durumda. Sanatçılar güçlü eserleri ortaya koymaktansa arz talep ilişkisi içinde para kazanacakları oyunlara yöneliyorlar. Halkı kim daha üste çekecek? Recep İvedik hayranı halkın beklentisi gittikçe neye dönüşecek? Survivor’da bağırıp çağırmayı, birbirinin kuyusunu kazmayı, sporun adını lekelemeyi öğrenen halk neye sahip çıkacak? Daha nice fikir ve etkileyici aforizma var kitapta ama yaz yaz bitmez. Küçücük fıçıcık içi dolu turşucuk misali kitaplığınızda bulunması ve ara ara açıp okunması keyif verecek kitaplardan. Keyifli okumalar sevgili okur dostlar!
Yalnız Sıkıcı İnsanlar Kahvaltıda Parıldar
Yalnız Sıkıcı İnsanlar Kahvaltıda ParıldarOscar Wilde · Can Yayınları · 20205,1bin okunma
··
156 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.