Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

352 syf.
10/10 puan verdi
·
12 günde okudu
Ne kadar Ziyan'sın?
"İnceleme için notlar mı tuttun sen?.." diyerek yüzüme kahkahalar atan bir Hakan Günday! Kitabı bitirdiğimde ilk gördüğüm şey buydu. Dayanamadım, ben de kahkahalar atmaya başladım. Kitap boyunca bir sonuca varmaya çalışmıştım oysa ki, fakat nafile; sonucuna vardığım tek şey aylar önce sonucuna varamadığımı bildiğim bir başka sonuçsuzluk.. Birkaç soru ile başlayalım öyleyse, cevap arayışımın nafile olduğu sorular. . . . -Siz mi daha canlısınız yoksa içinizdeki "ölü" öteki mi? Şimdi, sizden daha canlı olabilecek bir öteki hayal edin. İçinizde, var, ama henüz aktifleşmemiş. Onu aktifleştirebilecek kuvvette herhangi bir şey (ölüm, yıkım, felaket, yerde bulup dokunduğunuz pürüzsüz bir taş..) yaşamamışsınız. Siz korkaksınız, o cesur. Siz düşününken o çoktan eylemde. Siz hatasız yaşamaya çalışırken o yaşıyor. . . . - Bu ötekiyi doğurmak kolay olur muydu? Ötekinin sıfat adı "ölü". Yaşayandan daha canlı "ölü". Karakterimizin buhranları başladığında, yaşayan taraf düşünmemeye çalışırken, etraftan geçen insanları izlerken, anlık görüntüleri boş boş eşelerken, düşünen taraf, yani "ölü" şunları fısıldıyor: "Korku seni mahvetmiş. Korku beynini kafatasından sökmüş. Benden daha ölüsün." "Çünkü beni duymamak için aklını meşgul etmek en kolayıdır." (S.36). Özetle, ölü taraf var olmaya çalışıyor, yaşayan tarafı yok etmeye. Peki kolay oluyor mu? Hem evet hem hayır. Evet çünkü "ölü"yü aktifleştirecek psikolojik buhranlar yaşanmakta. Hayır çünkü psikolojik buhranlar çok şiddetli yaşanmakta.. Geçelim. . . . -İntiharın eşiğindeki insan zihni, yaşamak için neler yaratabilir? Bu sorunun cevabı, insan zihninin yaratıcılığı ve saflığıyla doğru orantılıdır. Ne kadar yaratıcı, o kadar çok şey; ne kadar saf, o kadar az şey. Hem yaratıcı hem de saf? Garip bir karışım.. Ee sen Werther olmuşsun! Bang! Öldün. Ben yaşamak için Allah'ı yaratmıştım. Bir başkası hayatın içinden bir merakını, geleceğin ehemmiyetini, bir ışık huzmesini tutar gibi tutup çırpınabilir. Yaşamak için. Favori takımının sezon sonundaki lig sıralamasını merak eder mesela, neler yapacaklarını görmek ister. İntiharı erteler. Peki ya Asker (karakterimiz) kimi yarattı? Hurşit Ziya'yı. "Ölü"yü. "Kendimi öldürmekten başka yapacak bir işim yoktu. O da bekleyebilirdi." (S.97) Evet, intihar bekleyebilir; anlık bir cinnet hali yahut uyarıcı-uyuşturucu madde eşliğindeki trans hali dışındaki intiharlar bekleyebilir. Çünkü içindeki bütün ötekiler haykırır: Bekle! . . . "Kendimi hayata bırakmıştım. Ne için? İyileşmek için mi? Aklımın sağlığa kavuşması için mi? Bilmiyorum." (S-98) En mantıklı seçenek bunlar gibi duruyor. İyileşmeyi neden bu kadar önemsiriz ki? Hep öyle değil midir? Her zaman iyi hissetmek şartmışçasına, buna sıkı sıkıya inanan bir taraf taşırız içimizde. O taraf genellikle ağır basar. Hatta intihar kararını aldığımızda dahi ağır basan taraf odur. Çünkü iyileşmeyi ölümde arar hale geliriz ve başka yol bulamayız artık. Ölüm pahasına iyi olmak, iyileşmek isteriz. "Belki de insan kendini öldüremesin diye hayal etme gücüne sahiptir." (S.103) . . . Tam doğum anını bir pasajla sunuyor bize Hakan Günday; Ecce Homo! (İşte İnsan! - Nietzsche) pasajıyla. Karakterimiz kafasında kurduğu hikayeye, "ölü"nün anlattığı hikayeye merakla yaklaşıyor, sırf ölmemek için.. Yaşamak, yani, ağır bastığından.. Merak ve umut kardeştir. Kayra ve Kinyas gibi, Habil ile Kabil gibi, Şeytan ile İnsan gibi iki kardeştir. İkisi de hayata bağlar insanı, farklıdır tarzları fakat aynı kuvvetle hayata bağlarlar. "Peki sonra, sonra ne oldu?" (S.150) . . . "Bırak. Bırak kendini. Gitmene izin ver. Yaşamana izin ver." (S.170) En çılgın anlardan birinde kafasındaki ses bu olmaz mı insanın? O ses bekledikçe çoğalır, acı çektikçe azalır.. Belki de bu yüzden sürekli yeni bir versiyonumuzu yaratmak zorundayız. Bizler.. Zavallı Sisifos'lar.. O kayayı yeniden sırtlayabilmek için yeniden doğmak zorundayız. Peki gerçekten zorunda mıyız?.. . . . "Bilinç böyle hasta ediyor 'İşte İnsan!'ı." . . . Siz hala sonuca bağlamamı mı bekliyorsunuz? Önce Azil'i okuyun, sonra Ziyan'ı, sonra da benim gibi sonuçsuz kalın. Ama mutlaka, güzel kalın.
Ziyan
ZiyanHakan Günday · Doğan Kitap · 20195,1bin okunma
··
4.710 görüntüleme
Bertha Mason okurunun profil resmi
Yeraltı edebiyatına layık bir ‘yeraltı incelemesi’ olmuş bu.Birkaç kere okudum tamamiyle sindirebilmek ve özümsemek için.İstanbul’a gidene kadar birkaç kere daha okurum.Hayran kaldım, kıskandım, huzursuz oldum, boğazım düğümlendi.Bu arada yalnız değilsin, ben de not tutarım okurken.Normal değiliz hiçbirimiz :D Harika olmuş, bayıldım!
Fatih Taş okurunun profil resmi
Yahu kıskanmana ne hacet, sen hiç yazdıklarını okuyor musun? Çok teşekkür ederim, üzerine yine konuşuruz 🍻
1 sonraki yanıtı göster
Nisan T. okurunun profil resmi
Çok içten çok hoş bir inceleme. Elinize sağlık
Fatih Taş okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Nisan Hanım, beğenmenize sevindim
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.