Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

656 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
"𝐶̧𝑜𝑐𝑢𝑘𝑘𝑒𝑛 𝑡𝑢̈𝑚 𝑑𝑢̈𝑛𝑦𝑎𝑑𝑎𝑛 𝑎𝑦𝑟𝑖 𝑏𝑖𝑟 𝑏𝑖𝑟𝑒𝑦 𝑜𝑙𝑑𝑢𝑔̆𝑢𝑛𝑢 𝑎𝑛𝑙𝑎𝑚𝑎𝑘, 𝑑𝑖𝑙𝑖𝑛𝑖 𝑦𝑎𝑘𝑡𝑖𝑔̆𝑖𝑛𝑑𝑎, 𝑑𝑖𝑧𝑖𝑛𝑖 𝑦𝑎𝑟𝑑𝑖𝑔̆𝑖𝑛𝑑𝑎 𝑠𝑒𝑛𝑑𝑒𝑛 𝑏𝑎𝑠̧𝑘𝑎 ℎ𝑖𝑐̧ 𝑘𝑖𝑚𝑠𝑒𝑛𝑖𝑛 𝑣𝑒 ℎ𝑖𝑐̧𝑏𝑖𝑟 𝑠̧𝑒𝑦𝑖𝑛 𝑐𝑎𝑛𝑖𝑛𝑖𝑛 𝑦𝑎𝑛𝑚𝑎𝑦𝑎𝑐𝑎𝑔̆𝑖𝑛𝑖, ℎ𝑒𝑟 𝑏𝑖𝑟𝑒𝑦𝑖𝑛 𝑠𝑖𝑧𝑖𝑠𝑖𝑛𝑖𝑛 𝑣𝑒 𝑎𝑐𝑖𝑠𝑖𝑛𝑖𝑛 𝑡𝑎𝑚𝑎𝑚𝑒𝑛 𝑘𝑒𝑛𝑑𝑖𝑠𝑖𝑛𝑒 𝑎𝑖𝑡 𝑜𝑙𝑑𝑢𝑔̆𝑢𝑛𝑢 𝑜̈𝑔̆𝑟𝑒𝑛𝑚𝑒𝑘 𝑘𝑜𝑟𝑘𝑢𝑛𝑐̧ 𝑏𝑖𝑟 𝑠̧𝑒𝑦𝑑𝑖𝑟. 𝐵𝑢̈𝑦𝑢̈𝑑𝑢̈𝑘𝑐̧𝑒 𝑛𝑒 𝑘𝑎𝑑𝑎𝑟 𝑦𝑎𝑘𝑖𝑛𝑖𝑚𝑖𝑧 𝑜𝑙𝑢𝑟𝑠𝑎 𝑜𝑙𝑠𝑢𝑛 ℎ𝑖𝑐̧ 𝑘𝑖𝑚𝑠𝑒𝑛𝑖𝑛 𝑏𝑖𝑧𝑖 𝑔𝑒𝑟𝑐̧𝑒𝑘 𝑎𝑛𝑙𝑎𝑚𝑑𝑎 𝑎𝑛𝑙𝑎𝑦𝑎𝑚𝑎𝑦𝑎𝑐𝑎𝑔̆𝑖𝑛𝑖 𝑜̈𝑔̆𝑟𝑒𝑛𝑚𝑒𝑘𝑠𝑒 𝑑𝑎ℎ𝑎 𝑑𝑎 𝑘𝑜𝑟𝑘𝑢𝑛𝑐̧𝑡𝑢𝑟. - Kaç tane inceleme yazmışımdır ama hala incelemelere hangi cümleyle başlamalıyım hiç bilmiyorum, özellikle bu kitap için düşündüklerimi anlatmak epey zor olacak. Anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki hangisinden başlamalıyım onu da bilmiyorum. Neyse rasgele bir yerden başlıyorum; öncelikle bu kitap okuduğum en ürpertici, en korkutucu kitaptı. Okuduğum süre boyunca da tek düşünebildiğim şey bu kitap ve kitapla ilgili aklıma gelen milyonlarca saçma teorilerimdi. Okuduğum en ürpertici kitap diyorum ama bu önermediğim anlamına gelmiyor aksine tam da bu sebeple öneriyorum. Herkesin kaldırabileceği bir kitap değil bence ama okumaktan fazlasını yapıp karakterlerle empati kurup, kitabın içerdiği düşünceleri derinlemesine anlamaya çalışacak kişiler için bu kitap kesinlikle bir kitaptan çok daha fazlası. Kitabın konusundan bahsedeceğim ve sonra da kendi düşüncelerimi direkt olarak yansıtacağım kısıma geçeceğim. Kitap Richard Papen’in ağzından anlatılıyor. (Bunun hakkındaki düşüncelerimi de ileride dile getireceğim.) Richard kendi olmak istediği, gerçekten yapmak istediği şeyi okumak adına farklı bir üniversiteye geçiş yapıyor. Bu üniversitede de Antik Yunan dersi almaya karar kılıyor fakat bu dersin öğretmeninin sadece beş öğrenciyi dersine kabul ettiğini başka kimseyle ders işlemediğini öğreniyor. Bir şekilde bu öğrencilerden birisi olmayı başaran Richard’ın aslında onların dışarıdan gözüktükleri gibi mükemmel olmadıklarını ve içlerinde göründüğünden fazlasının yattığını keşfediyor. Kitabı okuyan herkesin kendimce farklı anlamlar, farklı mesajlar çıkardığını biliyorum. Hepimiz kendi düşünce yapımızla bakıyoruz kitaba sonuçta. Benim de ders çıkardığım yüzlerce farklı mesaj var tabiki ama en derinden etkileyen mesaj güzelliğin aslında sandığımız gibi bir şey olmadığı, aslında ne kadar ürpertici bir şey olduğu ve bizi içten içe bitirdiği mesajıydı. Şimdi başta dediğim şeye dönelim tekrardan, evet bu kitap okuduğum en ürpertici, en dehşet verici kitaptı fakat aynı zamanda okuduğum en güzel kitaplardan biri olduğunu da düşünüyorum. — Bundan sonra konuşacağım kısımda spoiler içeren bir şekilde düşüncelerimi anlatacağım eğer kitabı okumadıysanız bu cümleden sonrasını da okumamanızı öneririm. — Kitaptan kesinlikle ne böyle bir son ne de böyle bir gidişat bekliyordum. Aslında direkt olarak çok fazla beklentilerimin üstünde bir kitaptı. Belirli bir yerden sonra ciddi ciddi kitabı bırakmayı düşündüm, hatta bir yerden sonra öyle ürkütücü bir hale geldi ki dedim yok herhalde bitiremeyeceğim ben bu kitabı. Milyonlarca teori kurup durdum kafamdan okurken. ‘Acaba Richard şizofreni hastası ve bu olanların hepsini kafasından mı kuruyor?’ yani çünkü kitabın başından beri Richard’ın yalancı olduğunu biliyorduk. Diğer insanlara yalan söylerken hiç tereddüt etmiyordu. Acaba kendi zihninde de yalan söylüyor olabilir mi diye düşünmedim değil. Kitabın belirli bir kısmında da Bunny’nin ölmediğini, yani bir şekilde geri geleceğini düşünüp durdum. Öldüğü ilk sayfadan belliydi aslında ama bilmiyorum inanmak istemedim herhalde. Bunny hakkında düşüncelerime gelirsek, çok fazla düşündüğüm şey var. Açıkça söylemek gerekirse; Bunny'i sevmiyorum, kitabın başından beri de hiç sevmedim zaten. Bu kadar paragöz, homofobik ve saçma salak bir kitap karakteri daha okumamıştım. Etrafındaki herkesin tüm enerjisini parasını her şeyi sömürdü ve yine de onları kışkırtmaya devam edip durdu. Bakın kışkırttığı kişileri asla savunmuyorum (onlarla ilgili düşüncelerime de ilerde geleceğim) ama bu Bunny'nin saçma sapan tavırlarına anlam vermiyor yine de…Richard'a yemek ısmarlayacağım diyip ben yanıma para almamıştım ki numarasını çektiği o sahneden beridir de uyuzum kendisine. Çok fazla içimdeki nefreti ortaya çıkarmış olabilirim, farkındayım bunun ama bu demek değil ki onun ölmeyi hak ettiğini düşünüyorum. Her ne kadar uyuz olsam ve homofobik tavırları yüzünden kendisini sevemesem de arkadaşları tarafından bu şekilde canice katledilmeyi hak etmiyordu. (Arkadaş denilebilir mi orası da meçhul gerçi, düşman bildiğin bunlar...) Bunny konusunda kafama yatmayan çok fazla düşünce var. Çok saçma ve her şeyi dalgaya alan bir insan olduğunu biliyoruz ve zihinsel hastalığı da fakat buna rağmen ben onun salak olduğunu düşünmüyorum. Bunny dahil gruptaki herkesin olağanüstü bir zekası vardı bence. Tüm bunlara bakıldığında kafama asla oturmayan bir düşünce var; madem Bunny başından beri bu ekibin nasıl ruh hastalarından oluştuğunun farkında, yani bir adamı parçalamışlar resmen ve bunu ayin adına yaptıklarını söylüyorlar. Hiçbirisi de senden hoşlanmıyor, nefret ediyorlar senden. Üzerine bir de günlüğünü okuyorsun adamın ve günlüğünde de sana karşı nefretini çok açık belirtmiş. Madem durum böyle biliyorsun seni öldüreceklerini, neden kaçmıyorsun o zaman??? Bunny’i öldürebilecek potansiyelde oldukları çok belliydi. Bunny de farkındaydı bunun neden bunlara rağmen onların üzerine gidip durdu bunu anlamıyorum işte. Gerçi Bunny üzerlerine gitmeyi bırak, kışkırtmanın alasını yaptı vallahi tebrikler! Şimdi öldürülen Bunny ve suçu yine Bunny’e atıyormuşum gibi oluyor ama öyle değil aslında, sadece Bunny’nin zeki olduğunu ve onları bu kadar kışkırtmak yerine korkmayıp hepsini polise verseydi, kendi hayatını ne kadar değiştirebileceğini söylemeye çalışıyorum. Bunun yerine hapse girerlerse artık onlardan para koparamayacağından şikayet bile edemedi bence. Gruptakilerin kafasını da hiç sorgulamıyorum hepsi direkt psikopat, Antik yunan ve felsefelerine o kadar takılmışlar ki, her şeyi romantikleştirmeye... Yani biz burada saygıdeğer bir ayin gerceklestiriyoruz diye diye adamı parçalara ayırmışlar? Temizlenmek için domuz öldürüp onun kanına bulanıyorlar filan, nasıl bir kafa yapısı bu anlayamıyorum ben? Hiçbirinin başından beri normal olmadığının farkındaydım zaten ama kendi arkadaşlarına da bu kadar kinlenip de zehirli mantarlarla öldürme planları yapmaları, uçurumdan itip öldürmeleri bambaşka bir boyut! Hadi hepsini anlamışım gibi sayalım bütün bu ensestler, cinayetler, uyuşturucu sorunları geçiyorum hepsini, tamam bu ekip başından beri kafayı sıyırmıştı zaten ama Richard nasıl bu hale geldi onu anlamıyorum ben. İlk cinayetlerini öğrendiğinde çok normal karşıladı, sanki herkesin başına gelen bir şeymiş gibi??? Arkadaşlarını öldürme planı yaparken onlara yardım etti. Yalnızlıktan mıydı bunların hepsi, yoksa başından beri onun da mı ruh sağlığı hiç iyi değildi? Bir başka düşüncem de bence onların cazibesine o kadar kapılmıştı ki, onlardan birisi olabilmek için her şeyi yapabilecek kapasitedeydi. Henry istese Bunny’i kendi elleriyle bile öldürürdü diye düşünüyorum. Bir başka düşüncem de Julian ile ilgili. Benim gibi bu şekilde düşünen başka biri var mıdır bilmiyorum fakat ben asıl psikopatın Julian olduğunu düşünüyorum. Gruptaki kimsenin normal bir psikolojisi olmadığının farkındayım, işledikleri suçlar çok ağır ama bence onları bu cinayetlere iten şeylerden birisi de Julian’dı. Her öğretmen, öğrencilerinden sorumludur ve bu beş kişinin bu kadar bozuk psikolojisinin tek sorumlusunun Julian olduğuna inanıyorum. Richard diğerlerine göre melek gibi kalıyordu grupta, bu da Julian onu kendi felsefik düşünceleriyle derinden sarsmaya fırsat bulamadığından bence. Eğer dediklerimi saçma buluyorsanız sadece bir düşünün. Julian öğrenci olarak sadece 6 kişiden sorumluydu, sürekli onlarla akşam yemeği yiyor ve uzun süredir de tanıyordu onları. İnsanları analiz etmede, psikolojik alanda ne kadar iyi olduğunu kitapta gösterilen derslerden biliyoruz, ne kadar zeki olduğunu… Şimdi bu öğrencilerin nasıl manyak olduklarını görmediğini nasıl söyleyebiliriz??? Bence en başından beri her şeyi biliyordu hatta ilk cinayeti işleyecekleri noktaya da onları o getirdi. O okutturduğu felsefik metinlerde birini öldürmenin nasıl bir şeyleri değiştireceğini anlatıp duruyordu. Henry de bunlardan gaza geldi, diğerlerini de gaza getirdi. Hatta belki çok abartı bir görüş olur bilmiyorum fakat ilk cinayetlerini işledikleri gece Dionysus‘u filan görmediler bence. Gördükleri kişi belki Julian’dır, belki de o kadar içki ve uyuşturucunun etkisidir bilemiyorum ama Julian’ın o mektupta yazanları bilmediğine de inanacak kadar toz pembe bakmıyorum olaylara. Ayrıca kitabın bir yerinde de Richard, Henry ile bu ilk cinayet olayını konuşurken Julian’ın bilip bilmediği konusu geçti. Henry de bildiğini ve onayladığını söyledi… Sondaki Julian’ın ayrılma nedenini anlayabiliyorum. En başından beri farkındaydı bence, olmaması tuhaf olurdu. Sadece bu sefer ortada ucu ona dokunacak bir kanıt çıktığından kaçmıştır diye düşünüyorum. Bunny’i -mağduru- sevmeyip de Camilla, Henry, Charles, Julian, Francis ve Richard’ı -katilleri- sevmem çok tuhaf olacak ama seviyorum. Hepsi çok tutkulu ve ilgi çekici karakterlerdi. Hepsinin çok ağır psikolojik sorunları vardı evet ama bence onları bu kadar ilgi çekici yapan şey de buydu. Hepsinin çok güzel potansiyelleri vardı keşke kendilerini bu kadar harcamasalardı. Kitabı ancak tamamen bitirdikten sonra insanların neden Henry Winter’a bu kadar bayıldıklarını anladım sanırım. Kitap boyunca yaptığı her şeyde bir anlam vardı aslında. Göründüğünden daha zeki, daha manipülatif ve daha manyak bir karakterdi. En yakın arkadaşını katledecek kadar manyaktı evet ama tam anlamıyla kaybolduğunu düşünmüyorum. Bence kitabın başından beri duygularıyla ilgili bir sorunu vardı, her şey anlamsız geliyordu ona ve bu hissettiği boşluğun gitmesini istediğinden bu ayine yöneldi. Kitabın belirli bir yerinden sonra açıkca Bunny’den nefret etmeye başladı ve bunu da diğer karakterlere çok açık bir şekilde gösterdi fakat bence cinayeti işledikten sonra bundan pişman oldu. Cenazesindeki o halleri ve cenazeden sonraki tavırlarında da gözüküyordu Bunny’i özlediği… Hangi sayfadaydı hatırlamıyorum fakat Bunny çok neşeli, Henry ise onun tam tersi ciddi bir yapıda olduğundan birbirleriyle çok uyguklarına dair bir diyalog geçmişti. Henry’nin sadece onun yanındayken güldüğü. Yani bence Bunny’i öldürdükten sonra gerçekten pişman oldu yaptığı şeyden. Cenazesinde de yasını tuttu. Bunny’i öldürdüğüne pişman oldu gerçekten bence ama çok geç anladığı için yapabileceği bir şey yoktu. Her şeye bir teorim var ama kendisi neden intihar etti onu çözemedim gerçi, gerçekten silah sesi olayını örtbas edip diğerlerini temize çıkarmak için miydi yoksa gerçekten kendini öldürmek mi istiyordu? Doktorlar kimsenin dayanamayacağı kadar, 12 saat boyunca, hayatta kalmak için mücadele ettiğini söylüyordu kitapta, bu yaşamak istediği anlamına mı geliyordu? Yani cidden anlam veremiyorum neden yaptığına. Silahı eline aldığında ilk başta Charles’ı vuracağını sanmıştım. Sonra bir anlığına Camilla’yı vuracağını bile düşündüm ama kendisini öldüreceği aklıma gelmemişti hiç. Belki de yaşamak artık anlamlı gelmiyordur, işte Donna Tartt’a sorabilsem keşke aklıma takılan tüm soruları, o kadar çok merak ettiğim şey var ki… Gelelim Camilla ve Charles’a, ikisini de seviyorum fakat çok anladığım karakterler değiller. Ensest ilişkileri olmaları çok midemi kaldırdı, o kısımda cidden ikisinden de soğudum. Camilla’nın neyin peşinde olduğunu zaten başından beri anlamış değildim. Etrafındaki herkesi baştan çıkarmaya çalışıyormuş gibi bir havası var. Henry’i gerçekten seviyor mu ondan bile emin değilim. Charles’ın da kardeşine bu kadar takıntılı olması çok midemi kaldırdı açıkçası. Yine de nefret etmiyorum ikisinden de, normal bir romantik komedi ya da günlük hayatı anlatan sıradan bir kitap olsa bütün kitap boyunca çok tuhaf takılmaları bile yeterdi nefret etmem için. Fakat kitapta öyle türlü iğrençlikler bulunuyor ki, nefret etsek hepsinden etmemiz lazım şdspdgp Charles’ın sonlara doğru yaşadığı şeylere öyle üzüldüm ki, Henry tarafından öldürüleceğini düşünüp kendini yiyip durdu. Üzerine tüm cinayetleri ona yıkma ihtimalleri ve içki sorunları… Çocuk kitabın sonunda akıl hastanesine gidecek herhalde diye düşündüm valla. (Gerçi hepsinin terapiye ihtiyacı var ) Richard’a ‘sen benim dostum musun?’ diye sorduğu zamanlarda da içim parçalandı. Öyle zarar vermiş ki bu grup birbirine Francis’i bile arkadaş görmüyordu Charles. Camilla’ya da Henry’i kaybettiği için üzüldüm. Onu gerçekten seviyor muydu bilmiyorum fakat Henry onun dayanağı gibiydi ve sevmiyorsa dahi her şeyde onun yardımına koşan bir arkadaşını kaybetmenin nasıl zor olduğunu tahmin edemiyorum. Richard & Francis ilişkisine gelirsek, bence kitapta toksik olmayacak tek ilişki olabilirdi bu ilişki. Keşke aralarında bir şeyler olsaydı. Eğer bir ilişkileri olsaydı bence bu ikisini de düzelmeye itebilirdi. Olayları birlikte atlatmaya çalışabilirlerdi ya da en fazla kaçarlardı her şeyden. Francis’in bileklerini kesmesiyle sonuçlanmazdı olaylar en azından. Birbirlerini iyileştirebilirlerdi. Kitabın başından beri, Richard ve Francis’in o grup için fazla masum kaldığını düşündüm hep. Hala da öyle düşünüyorum. İkisinin de iyi kişiler olduğunu savunmuyorum tabiki fakat Bunny, Henry, Camilla ve Charles’a göre masum kalıyorlar. Henry’den sonra bütün grubun bağının kopması da çok üzücü geldi bana, hepsini bir arada tutan kişi Henry miydi yani? Gerçi gruptaki iki kişi ölmüşken diğerlerinin de psikolojileri çökmüşken birbirlerine daha da kötü zarar verebilirlerdi. Buraya kadar okuyan biri var mıdır bilmiyorum, büyük ihtimalle çok çok az insan vardır diye düşünüyorum. Kimse sonuna kadar okumayacak olsa da içimi dökmek çok güzel hissettirdi. Okuduğum her kitapla kişiliğim daha da şekilleniyor fakat bu kitabın gerçekten derinlemesine beni etkilediğini düşünüyorum. (theautumnlibary) Bu kitap hakkında bir video ile karşılaşmıştım, okumaya başlamadan önce. Şimdi anlıyorum aslında o videonun demek istediğini; “𝗔𝗳𝘁𝗲𝗿 𝘆𝗼𝘂 𝗳𝗶𝗻𝗶𝘀𝗵 𝗿𝗲𝗮𝗱𝗶𝗻𝗴 𝘁𝗵𝗲 𝘀𝗲𝗰𝗿𝗲𝘁 𝗵𝗶𝘀𝘁𝗼𝗿𝘆, 𝘁𝗵𝗲𝗿𝗲’𝘀 𝗻𝗼 𝘄𝗮𝘆 𝘁𝗼 𝗴𝗲𝘁 𝗼𝘃𝗲𝗿 𝗶𝘁. 𝘆𝗼𝘂 𝗵𝗮𝘃𝗲 𝘁𝗼 𝗿𝗲𝗮𝗱 𝗶𝘁 𝗮𝗴𝗮𝗶𝗻. 𝗮𝗻𝗱 𝗮𝗴𝗮𝗶𝗻. 𝗮𝗻𝗱 𝗮𝗴𝗮𝗶𝗻. 𝗮𝗻𝗱 𝗮𝗴𝗮𝗶𝗻. 𝘆𝗼𝘂 𝗵𝗮𝘃𝗲 𝘁𝗼 𝗿𝗲𝗮𝗱 𝗶𝘁 𝘂𝗻𝘁𝗶𝗹 𝗲𝘃𝗲𝗿𝘆 𝘀𝗶𝗻𝗴𝗹𝗲 𝘄𝗼𝗿𝗱 𝗮𝗻𝗱 𝗽𝗵𝗿𝗮𝘀𝗲 𝗮𝗻𝗱 𝗾𝘂𝗼𝘁𝗲 𝗶𝘀 𝘁𝗮𝘁𝘁𝗼𝗼𝗲𝗱 𝗼𝗻 𝘆𝗼𝘂𝗿 𝗯𝗿𝗮𝗶𝗻. 𝗯𝗲𝗰𝗮𝘂𝘀𝗲 𝗹𝗶𝗸𝗲 𝗥𝗶𝗰𝗵𝗮𝗿𝗱, 𝘆𝗼𝘂 𝗮𝗿𝗲 𝗻𝗼𝘁𝗵𝗶𝗻𝗴 𝗶𝗻 𝘆𝗼𝘂𝗿 𝘀𝗼𝘂𝗹 𝗶𝗳 𝗻𝗼𝘁 𝗼𝗯𝘀𝗲𝘀𝘀𝗶𝘃𝗲.” Şu an kitaba tekrardan başlamaktan daha çok istediğim bir şey yok. İkinci okuyuşu psikolojik olarak kaldırabilir miyim bilmiyorum fakat günün birinde bu kitabı unuttuğumda tekrardan okumak istiyorum. Her cümlesini, her kelimesini… Buraya kadar okuyan varsa teşekkürler, kendinize iyi bakın <3
Gizli Tarih
Gizli TarihDonna Tartt · Pegasus Yayınları · 20181,579 okunma
··
3.687 görüntüleme
Nehir okurunun profil resmi
oha ne yazmışım bu kadar şpakslskdlf
Gamze okurunun profil resmi
Spoilerlı kısmın yarısına kadar okudum incelemeyi okumaya devam edip spoiler yesem mi yoksa kitabı mı okusam önce yoksa kitabı hiç okumasam mı kaldırabilir miyim bilmiyorum çok kararsız kaldım sksmxmkw
Nehir okurunun profil resmi
Kitabı sever misin bilmiyorum baya değişikti o acidan sevip sevemeyeceğini kestiremiyorum hic... ama eger okuyacaksan benim incelememi okuma spoilerın alasını vermisim cünkü nasıl bu kadar konusmusum ben de anlamadim şpskdlfkgkgk
cansu okurunun profil resmi
Bu kitabı ne kadar çok sevdiğini en cok bilen insan olsrak en kısa zamanda bende okumak istiyorum 🥺💗
cansu okurunun profil resmi
Askim yemin ediyorum masallah okurken içinde tutup yazmıssın ndownsoqsnwow
Deniz okurunun profil resmi
Kitabı okumamış olmama rağmen tamamını okudum incelemenin ve kitabı okumamaya karar verdim teşekkürler Nehir.
Nehir okurunun profil resmi
biraz fazla kitabın sevmediğim kısımlarından anlatıp kitaptan soğutmuş olabilirim... aslında baya güzel kitap özür dilerim valla iç dökme gibi oldu biraz incelemeden çok spskflkfsl
•İpek• okurunun profil resmi
Emeğine sağlık çok güzel ve detaylı yazmışsın 😍 gerilim okumaya bayılırım ve incelemen sonucu kitabı aşırı merak ettimm daha önce ne yazarı ne de kitabı duymuştum, listeye eklendi. Çok teşekkürler🤗🧡🌺
Nehir okurunun profil resmi
yaa asil ben tesekkür ederim, yazdığın yorumlar hep gülümsetiyor beni...☺️💖💖💕
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.