Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

144 syf.
10/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Kayıp Zamanın İzinde'ye geçmeden
Edebiyat ve sanat yazıları belirlediğim programa göre 'kayıp zamanın izinde'ye geçmeden önceki son kitabım. İlk kitap olan: Hazlar ve Günler'de yazarın kısa öykülerini okudum(ki bu bir nevi kayıp zamanın izinde'ye hazırlıktı). Bu kitapta ise Proust'un düşünceleri ile baş başa kaldım: Şairler, şairlerin ilhamı, sanatçı için esin, edebiyat akımları(ve temsilcileri), Flaubert, Baudelaire, Dostoyevski, Gothe, Chateaubriand, Tolstoy. Bütün bu kişiler ve soyut kavramlar üzerine Proust'un düşünceleri derinlemesine ve ileriye taşıyıcıydı. Ancak kendisi de şunun farkındaki gelecekteki nesil onu bütünüyle kabul etmeyecek (ki etmemeli de). Bunu 'Klasisizm ve Romantizm' başlığı altındaki denemesinde çok güzel anlatıyor: "Henüz kabul görmemiş bu klasiklerle eskileri tıpatıp aynı sanatı icra ederler; o kadar ki, eskileri en iyi eleştirmiş olan yenilerdir." Bu kitapta da Hazlar ve Günler'de de gördüğüm şey Proust'un benim şu ya da bu şekilde; yürürken, sıkıldığımda, birini gözlemleyerek düşündüğüm şeyleri sistemli bir şekilde yazıya dökmüş olması. Galiba beni bu denli etkileyen de bu. Çok sevdiğim bir kitap olan
Şeytan'ın Günlüğü
Şeytan'ın Günlüğü
'nün daha ilk sayfasında geçen cümle "Düşünmek kendi başına yetersizdir, düşünceleri sözcüklere dökmedikçe tam bir duruluk, açıklık, kesinlik, kazanamazlar: ..." diye gider. Şimdi kayıp zamanın izinde'ye başlayacağım için mutluyum çünkü bu denli işlenmiş, sözcüklere dönüştürülmüş ve ince ince dokunmuş bir romanı okuyacağım. Bu bana dünyayı, düşünceleri izletecek. Yazının, edebiyatın, tiyatronun, kısacası sanatın gücü bu; insana yaşamayı öğretmek. Biz bir hayvan yavrusu gibi doğduktan kısa bir süre sonra yürümeye başlayıp daha sonra yemek yiyip, uyuyup ereğimiz olan yaşamayı bu şekilde öğrenmiyoruz. Bu yüzden yirmilerimize, kırklarımıza gelsek de hep adını koyamadığımız bir eksiklik duyuyoruz: insan olmanın eksikliği. Ve bu eksikliği edebiyat, tiyatro, sanat bize diğer yaşamış insanları anlatarak doldurabiliyor. İşte bu yüzden çokça önem veriyorum icracıya ve esere. Fakat icracı konusunda kitap dahilinde dikkatimi çeken bir yere deyinmek istiyorum. Syf-117, Edebiyat ve Sanat Yazıları(yky) "Yazarın büyükelçi, prens, ünlü olması hiçbir önem taşımaz. İnsani gururla şöhret peşine düşmek yazar için felakete yol açabilir, ama belki de o olmasa, tembellik kendisini mahveder, sefahat sersemletir, hastalık yer bitirirdi. Hiç değilse şöhretin bir edebi gerçekliği olmadığını bilmesi gerekir. Önemli bir şahsiyet olduğuna sevinirmiş gibi görünen Chateaubriand'da beni rahatsız eden budur." Bunu okur okumaz aklıma
Zülfü Livaneli
Zülfü Livaneli
geldi ve o isim veremediğim duyguyu açıklayacak cümleyi Proust'un benden önce yazdığını gördüm. Bir yazarın başka bir yönünün şöhretle yazarlık yönünün önüne geçmesi hoşuma gitmiyor. Fakat yazarların, şairlerin yönetimde söz sahibi olup bir şeyleri değiştirmesi gerektiğini düşünüyorum (doğru siyasetçinin buna uygun olacağı gibi, doğru şairin olması.) Son olarak kitabın sanat yazılarını kısmındaki isimleri okumadan önce incelemenizi, tablolarına göz atmanızı daha sağlıklı bulduğumdan buraya listeleyeceğim: Chardin, Rembrant, John Ruskin, Watteau, Gustave Moreau, Monet - bunlar ressamlarımız. Ve son olarak da güzel iki müzisyen: Camille Saint - Saens ve Reynaldo Hahn. Kitabı okumaya başlamadan önce iki besteciden bir müzik açıp okumanızı isterim, bu yüzden Spotify linklerini paylaşacağım: open.spotify.com/artist/436sYg6C... open.spotify.com/artist/6Eu8djOG...
Edebiyat ve Sanat Yazıları
Edebiyat ve Sanat YazılarıMarcel Proust · Yapı Kredi Yayınları · 2020132 okunma
·
884 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.