Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Tilkinin Ziyafeti Üzerine Özel Söyleşi
●Kitaplarınızda genellikle farklı coğrafyaların mitolojik hikayelerini yüzyılımıza yani günumüze uyarlıyorsunuz. Bu defa hangi karakteri seçtiniz neden? Bu kez Japon folklorunda çokça yer alan İnsantilki Ninko'dan esinlendim. Ninko, Japon Mitolojisinde yalnızca bedenini ele geçirdiği insanlar tarafından görülebilen Tilki ruhtur. Zaman zaman kılık değiştirir ve en çok, baştan çıkarıcı kadın kılığına girmeyi sever. Aslında Ninko burada bir uyanışın, bir kadının yitirdiği hayvan benliğine geri dönüşünü simgeliyor çünkü ben her insanın içinde uyanmayı bekleyen bir hayvanın ruhunu taşıdığına inanırım yeter ki ona izin verelim. Roman, baş kahramanı kadının 'tilkileşmesinin' hikayesi. 'Başkaları' tarafından uyuşturulmuş ve doğasını gerçekleştirememiş bir kadının o hayvan ruhunu kucaklayışı. Bunu yapmak öyle kolay olmadığından karanlık bir içsel yolculuk sonucunda korkak toplumun ve maskelerin ardına kurulmuş sözde ilişkilerin yarattığı cehennemden firarını anlatıyor. Geçmişin, ilişkilerin, toplumun ama en önemlisi kendinin sorgulandığı karanlık ve beklenmedik dönemeçlerle dolu bir uyanışın öyküsü. Bir varoluş hikayesi aslında... Rehberi ise bir tilki. ●Kitabın sorusu 'Bir Kadın Ne zaman tilkileşir?' "İnsanın kafasında 40 tilki dolaşması" diye bir deyim vardır. Burada tilkileşmekten kastedilen nedir? Hayır bu kadının kafasında 40 tilki yok, aksine yaşamı boyunca o tek tilkiye bile izin vermemiş, verdirilmemiş. Romanın baş kahramanı Karmen entrikacı bir kadın hiç değil. O, yalnızca bir kadının, hatta bir insanın sözde 'varoluşu' ve 'mutluluğu' için endekslenen hedefleri geçmişine dönük 'flashback'lerle sorgulayan ve şimdiki zamanda ona neler kattığını veya ondan neler koparıp aldığını net olarak görmeye başlayan biri. Bir nevi aydınlanma yaşıyor ama aydınlık yollardan geçerek olmuyor bu; doğasını olduğu gibi kabul ederek, yüzleşerek yapıyor bunu. Tilki hem Karmen'i hem de diğer karakterleri çırçıplak soyuyor önümüzde. ●Kitabınızın ana karakteri Karmen, geleneksel kadın portresinden uzak bir karakter. O nedenle kitabın sonu da hiç beklenmedik. Hangi açılardan geleneksel değil? Karmen, özellikle de bize son zamanlarda dayatılan ve kanımca büyük ruhsal erozyonlara uğratan kalıplaşmış insan ve düşünce sisteminin tamamen karşısında duran bir karakter. Yaşamına, çevresine, ilişkilerine, acılarına ve kayıplarına "sevgi ve ışık" ile kucak açmıyor, isyan, öfke, hayal kırıklığı, ve bazen de hasretle karşılıyor. Karmen bir sevgi böceği değil, hayata da o gözlükten bakmıyor. Karmen'in sevgisi kısıtlı çünkü sevgi anlayışı farklı; bu anlayışının dışındakileri çok kolay elden çıkarabilen bir kadın fakat bunun sorumluluğunu üstlenebilmiş bir birey. Karmen'in yolculuğu gerçek. İçinde barındırdığı iyiye olduğu kadar kötüye de açık. Kendisine sunulanlara tabiatlarına göre karşılık vermeyi öğreniyor, kişisel gelişim kakafonisinin yok saydığı ve bastırmaya çalıştığı o kadar da 'pozitif' olmayan duygu ve davranış biçimlerine alan açarak kendini buluyor. Bunu yaparken de bize dayatılan toplumsal hedeflerden, davranış şekillerinden uzaklaşıyor, kendini tanıyor ve hayattaki yerini buluyor, özgürleşiyor ve sonunda çevresindekileri de kendi kafesiyle yüzleştiriyor. Aydınlanma aslında kararmayla başlar, şayet o yolları yok sayarsak bizi kendimizden uzaklaştıracak büyük uçurumlar yaratırız. ●Sizin de az önce belirttiğiniz gibi kitabınızın insanın uyanışı veya 'aydınlanmasını' ele alışında günümüzün yükselen kişisel gelişim trendlerine zıt bir görüş var, neden? İnsan ruhu, insana dair her şey bir sanat eseri, tüm karmaşıklığıyla, bilinmezliği ve kestirilemezliğiyle sanatçıya sonsuz malzeme sunan ve ilham veren bir derya. Siz bunu 'sevgi ve ışık' adı altında içini dolduramadığınız bir kapana kıstırıyor, bu zengin varlığa haksızlık ediyorsunuz. Sorgulayacağı ve kendini ifade edeceği 'negatif' olarak adlandırdığınız araclarını gasp ediyorsunuz ve elimize monochrome bir varlık ideali çıkarıyorsunuz. Bu muhteşem sanat eserini alıyorsunuz siyah ve beyaz arasında basit bir alana kıstırıp sadece 'beyaz' ol diyorsunuz ve bunun sonucunda kreatif yönde üretken olması imkansız bir bireye dönüştürüyorsunuz. Bu insanın bir sanat eserini algılayıl takdir edeceği araçlarını da elinden alıyorsunuz. 'Sevgi' ve 'hakikat' kusmuğnun içinde nev'i şahsına münhasır o enfes meteryali yargılayıp yarı yarıya yok sayıyorsunuz çünkü unutmayalım ki o diğer yarıda, öfke, isyan, hayal kırıklığı, acı, yas, absürdite, kırılganlık, hırs, haset ve daha niceleri var. Kapitalist Batı'dan ithal ettiğimiz ekspres yeni çağ dini olarak görüyorum bunu; bir ruh epidemisi. Acıların, kayıpların, hayal kırıklıklarının, haksızlıkların üstesinden ekspres, sindirilmeden gelinmesini savunan bir 'hayat devam ediyor daha fazla oyalanma' aldatmacası ki kapitalist sistemin dışında uzun süre kalmayın, hizmet etmeye devam edin. Fakat üretkenlik en çok da 'oyalanılan' o vakitlerde zirveye çıkar, kıvamını o zaman diliminde bulur. Şayet o dönemde illa da tanrısal bir ivmeye ihtiyaç duyuyorsa, sanatçının ilham alacağı tanrı olgusu ise Hermann Hesse'in Demian adlı romanında söz ettiği tanrı Abraxas olmalıdır. ●Daha önceki kitaplarınızda da hep mitolojiyi günümüze uyarladınız. Mitolojiye olan hayranlığınız neden? Mitoloji öyle sınırsız ve evrensel bir kaynak ki, dünya üzerinde yaşayan tüm insanları hayatlarının belli bir döneminde yakaladığını ve kendi içine çektiğini düşünüyorum. Mitoloji insana dair olan hiç bir şeyi yargılamaz, anlayışla karşılar, fakat hareketlerinin sonucuna katlanmanız konusunda dair katı bir kuralı vardır. Eylemleriniz ve seçimleriniz hususunda sizi özgür kılar fakat sorumluluğunu üstlenmek konusunda varoluşçu bir tavrı vardır. Özellikle Yunan Mitolojisinde en başta tanrılar insani tüm zaaflara sahiptir. Bir nev'i biz Tanrı'nın birer yansımasıyız tezinin paralel bir görüşü. ●Biraz açar mısınız? Örneğin Zeus uslanmaz bir çapkındır, Leda'nın karşısına emsalsiz güzellikte bir kuğu kılığında çıkar ve onunla birlikte olur. Olmadığı bir şeye dönüşerek bir kadının karşısına çıkıp baştan çıkarır. Athena; bilgelik, sanat ve zanaat tanrıçası, fakat Arachne ile dokuma yarışmasında kismi mesleki kıskançlıktan dolayı yetenekli kızı bir örümceğe dönüştürür; yeryüzünün en tutkulu dokumacısına. Düşünün Bilgelik Tanrıçası savunmasız bir kızı en ironik bir şekilde cezalandırır çünkü ne de olsa orada bir yerlerde kibirli kıza savaş açan başka bir kibir vardır, ne denli bilge ve erdemli olursa olsun o kusur mutlaka bir çatlak bulup çıkar, bunun önüne geçemezsiniz. Entrikacı Hera, estetik kaygılı, şehvet düşkünü Afrodit, asabi, kavgacı Ares... Keyiflidir mitoloji. Mitolojik hikayelerin en bergin özelliği ise insanoğluyla dalga geçen kara bir mizaha sahip olması, 'kendini çok ciddiye alma' der ustaca. Bu bağlamda Ovid'in Metamorfozlar'ı (Dönüşümler) harika bir kaynaktır. Fakat mitolijinin en önemli özelliği karmaşık olanı, anlayamadıklarımızı elle tutulur hale getirip basitleştirmesi. Korkmanızı engeller, kendinizi tanımakta çıkacağınız yolculuğa ne denli karanlık olursa olsun çekinmeden çıkmanıza destek olan ender edebi nimetlerden biridir. ●Sanatsal pratiğinizde mitoloji hatırı sayılır bir yer kaplıyor galiba... Simges alanda bana öyle sonsuz ve kolay bir kaybak sunuyor ve bunu öyle yalın ve berrak yapıyor ki en küçük bir hikaye ya da mitolojik şahsiyet bana koca roman yazdıracak ilhamı veriyor. Ninko gibi... 'O insantilki... Peki neden?' diye soruyorum kendime, 'Neden insan ve tilki?' Çünkü insan ancak içindeki o yırtıcıyı, o katıksız, saf benliği uyandırdığı vakit ruhunun sahip çıkamadığı ya da unutturulduğu parçalarına kavuşuyor, onu tüm kusurlarıyla kucaklıyor ve gerçek gücü elde ediyor. Tam da o vakit ne kendimize ne de etrafımıza yabancılık hissetmiyoruz. Çünkü daha iyi görüyoruz, algılıyoruz ve en önemlisi anlıyoruz. Mitoloji kadar insan doğasını olduğu gibi, yargılamadan kabul eden bir edebi kaynak yoktur. ●Mitolojiyi günümüz hikayeleri ile bütünleştirmek gerçekten farklı bir konsept. Diğer tüm kitaplarınızda buna yer verirken özellikle de "Sandığımdaki Tanrılar" adlı ilk kitabınızda bunu yaptınız. Böyle bir tarzın altından kalkmak zor muydu? O bir öyku kitabıydı. Yunan mitolojisinden en sevdiğim öykülerine ve kahramanlarına modern bir yorum getirerek, yolda yürürken her gün karşılaşabileceğimiz insanlarda yeniden yaşatmayı amaçlamıştım. Hayır, hiç zorlanmadım çünkü her biri içselleştirdiğim hikayelerdi. Arketip olmanın tüm özelliklerini taşısınlar istedim, hatta onun dışına bile taşmalarını amaçladım. ●Daha önce "Şifacı" isimli bir kitap yazdınız. Bu kitaota ise bir adım öteye gidip kendi mitolojinizi yarattınız. Sizce yüzyılımızdaki hikayeler, yüzyıllar sonrasının mitolojisini oluşturabilir mi? Yoksa zamanın ruhu buna müsaade etmez mi? Zamanın ruhu buna müsaade etmez gibi düşünüyorum. Yüzyılımız hikayelerinin insan doğasına ne dei sadık kaldığıyla ilgili, insanın kendi doğasına ne denli sahip çıktığına bağlı. Bir birey olarak insana ne denli saygı duyulduğuyla doğru orantılı. Stereotip yaratmanın öncelikli olduğu bir sistemde çıksa çıksa ucuz aşk romanları ve aforizmalarla dolu polyester öyküler çıkar. ●Hangi ülkenin mitolojik hikayeleri size en çok ilham veriyor ve neden? İlk başta Yunan, Mısır, Sümer ve Norduk mitolijisi. Biliyor musunuz ki Mısır mitolojisinde, günah ve sevaplarınızla yargılanacağınız o ahiret gününde sizin k olarak tanrılara hesap sorma hakkınız vardır... Neden! diye sorma hakkınız. IAN.CHRONICLE/ Aralık 2017, Sayı 32
Tilkinin Ziyafeti
Tilkinin Ziyafeti
Alev İnan
Alev İnan
·
721 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.