"Birbirimizin acılarına giderek yabancılaştığımız bu dünyada, hiç düşündük mü bostan korkuluğuna ne kadar benzediğimizi? "
...
Ekşi sabahlar kokuyor tüm yataklar
Caddelerde bostan korkulukları
Hep kargalar konuyor asfaltlara
Ölümü parçalıyorlar
Lime lime ediyorlar
Gagaları vişneçürüğü kan lekesi
Önce asfalta sürüp keskinleştiriyorlar gagalarını
Ve hep gözlerden başlıyorlar oymaya
Hiç şaşırmıyorum bu işe
Nasıl kararmışsa gökyüzü
Yeryüzü de işte öyle
Sıcak asfalt kokuyor tüm caddeler
Artık kimse kovmuyor kargaları
Herkes kocaman bostan korkuluğu
Herkes ölümünü bekliyor caddelerde
YORUMUM;
Şiir okuyucuları iki gruba ayrılır demiştim zamanında. Biri içinde yaşayanlar ve sadece okuyanlar. Şiirin içerisine giremeyen her okuyucu bu yazar ne anlatmaya çalışıyor diye sorguya düşecek bundan eminim.
Yazarın bir şiirinde dediği gibi aslında;
"Yanıp da kül olamamaktı belki bütün mesele..."
Şiirlerde görünenin ötesini hissettiğinizde okumuş olacaksınız kitabı. Hayatta kaybolan yıldız tozu zerresi gibi hissedeceksiniz.
Hissedemediğiniz her şiir sizin için yabancı dilden çevrilmiş cümleler olarak kalacak.
Her şiirde açılan kapılar bulunmakta, her kurgu da olduğu gibi. Ne eksik yazılmış şiirler ne de fazla ne uzun ne kısa olması gerektiği gibi.
Kutsal meslek şairlik yaşanılan biriktirilen hissedilen her şeyi bir kaç satıra sığdırıp hissettirmeye çalışmak her yiğidin harcı değil.
Ne uzun uzun anlatabilirim size bu kitabı ne de kısa kısa notlar halinde dile getirebilirim. Okuyup hissetmeden anlayamazsınız da söylediklerimi en iyisi size sevdiğim bir kaç alıntı bırakayım.
"Artık kimse kovmuyor kargaları
Herkes kocaman bostan korkuluğu
Herkes ölümünü bekliyor caddelerde."
"Bir sigara eziliyor, eskimiş kül tablasında
Eziliyor yetişkin çarklarında vaktinin
Herkes gibi aynı surette
Cinsiyeti önemsiz."
"Biz affedebildik mi bizden öncekileri?"
"Zamansız gelip gidiyor herkes
Sen de zamansız gelmedin mi?"
"Dört duvarın yeri süsleyen yalnızlığı."