Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

208 syf.
7/10 puan verdi
·
8 saatte okudu
Taze taze sonlardan başlamak istedim. Eserin ilk hazırlanış tarihini bilemiyorum lakin son sayfalarda öyle güzel resimler var ki, siyah beyaz da olsalar epey renkliler. Arasak bile kolayca bulamayacağımız resimler olmaları çok güzel ama çekim kaliteleri maalesef. Gene de baskı ekibi elinden geleni yapmış. Böyle emek harcanan çalışmalar iyi oluyorlar. Toplamda 13 bölümden oluşan kitapta özellikle sarayın sefa içinde olduğunun anlatıldığı bölümler var. Osmanlı Devleti'nin ilk dış borcunu epeyce süre de dayanarak 1854 yılında Kırım Savaşı nedeniyle İngiltere’den aldığını ve sonraki yıllarda bunun artarak devam ettiğini ve mali açıdan devleti çökerttiğini biliyoruz. Burada da Abdülmecid’in 1823 yılında doğduğunu, 1839’da tahta geçtiğini ve 1861’de vefat ettiğini belirtelim ve bilgilerimizi tazeleyelim. Tanzimat Fermanı ile meşhur olup, Osmanlı’nın son 4 padişahının da babası olmasıyla ünlüdür de. 38 yaşında vefat ettiğini de belirtelim. Hatırlanmasındaki en büyük sebep ise ilginçtir Türkler bazında değildir. Çok uzaklara, İrlanda’ya gideceğiz bu kısımda ve onların sevgisinin özel olduğunu da belirteceğiz. Az evvel borçlardan bahsetmiştik ve o konuya tekrar döneceğiz. Burada alınan borçların aslında saçma olması her devirde geçerlidir çünkü borç alarak borç kapatmak çok da mantıklı değildir sanırım. Sizce? İşte bu dönemde bir de alınan borçları sefa içinde harcarsanız çok daha çıkılmaz bir noktaya gelirsiniz ki ekonomik gücü en buhranlı zamanla karşılaştıralım. Dünya savaşı döneminde 1 Osmanlı Parası, 4 Amerikan Doları gücünde. Yani günümüzde 1 dolar neredeyse 20₺ seviyelerini zorlayacakken, 1₺ ile 4 dolar alabildiğinizi düşünün. Aradaki farkı anlayabileceğimize eminim. Gene de Dolmabahçe Sarayı, Beykoz Kasrı, Küçüksu Kasrı, Edirne Meriç Köprüsü, Mecidiye Camii, Hırka-i Şerif Camii, Hırka-i Şerif Camii en bilinen yapıtlar olarak öne çıksa da 1845 yılında inşa edilen Galata Köprüsü’nün önemli bir yapıt olduğunu belirtelim. Tabii takta geçtiğinde 16 yaşında olduğu için, 16 yaşlarımızı düşünelim, koca imparatorluğu tek başına yönettiğini söylemek de basiretsizlik olur haliyle. Burada da valide sultan başta olmak üzere paşalarla beraber yönetimi paylaştığını düşünebiliriz ki, döneminin başarılı ve akıllı paşalara denk geliyor olması da önemli. Açıkçası çoğu isimsiz veya önemsiz gibi gösterilen bu insanlar olmasa 1699 sonrası birkaç yıl içinde Osmanlı diye bir devletin adı dahi kalmayacağı gibi çok kötü senaryolar bizi bekleyebilirdi. Nereden nereye... Değineceğim bir önemli nokta da saraydaki cariyeler meselesi. Ben bunun tamamen ahmakça, anlamsız ve saçma sapan bir sistem olduğunu düşünüyorum. Şimdi kadınlara soralım, eşiniz kaç kişiyle beraber olmalı? Veya eşiniz yerine koyabileceğiniz birinin yalnızca MALI olarak kalmanız. Bu yüzden MEDENİ KANUN o kadar önemli bir mesele ki, bunun altını çizmemiz şart. Bir yandan yazara kızıyorum böyle mi anlatılırdı bu diye ama bir yandan da hak veriyorum. Çünkü başka nasıl anlatacaksın değil mi? Zaten kitabın yanlış yönü de burada karşımıza çıkıyor. Popülist tarih kitaplarında sık sık bu konuların yani cariyelerin ve harem hayatının işlendiğini görüyoruz. Tabii herkesin fikri kendine ama insanları aşağılamadan tarih öğretilmeli. Pek çok genç koskoca Sultan Süleyman’ın sarayın dışına çıkmadığını ve onlarca kadınla zevki sefa ettiğini zannediyor. Bu olmaz. İnsanlara yanlış öğretirseniz o yanlışlarından dönmeleri çok uzun sürer. Açıkçası İlber Ortaylı dışında rahatça, mübalağa etmeden anlatım yapacak birini bulmak benim için çok zor. Maalesef. Hoş İlber Ortaylı için vasat tarihçi gibi amiyane tabirleri yakıştıranlar da oluyorlar. Sanırım siyesi düşünce uyuşmazlığı, gerçekleri görmelerine engel oluyor. Bir de kitapta bir ara karşıma çıkan Osman Safiyettin Efendi var ki onun oluşumu, süreci ve öncesinde yaşananlar; açıkçası yazara yakıştıramadığım Muhteşem Yüzyıl senaryosu tarzında yazılmış satırlar. Seni okuyacak, sana koca çınar diyecek tazecik beyinlere kendi tarihimizi böyle mi anlatacağız, böyle mi yansıtacağız? Bu kadar mı utanıyorsunuz tarihinizden? Bu kadar mı düşmanısınız Osmanlı Devleti’nin? Üzücü çünkü ben asıl meseleyi değil hemen ardından geleni yazdım. Üzücü… Emek harcandığını görüyorum ama gerçek anlamda değinip geçilen yerlerle anlatılanları kıyasladığımda bu emeğin yanlış yere harcandığını da görüyorum. Detay mı vereceksin? Gerçek anlamda insanları bilgilendirecek misin? O zaman geç bu cariyeler gibi saçma sapan hiçbir bilgi amacı olmayan konuları. Kırım Savaşını anlat. Ne oldu neler yaşandı durum neydi bunları detaylandır. Bana ne sarayda kaç cariye olduğundan. Ha 700 cariye varmış, sayıya bakar mısınız? Bu doğru diyecek halimiz yok. Cariye benim için baştan sona saçma sapan bir mevzu zaten. Ama yapacaksak, emek vereceksen bu emeğin verileceği noktalar daha ön planda olmalıydı. 100 yıllık çınardan beklentim böyleydi, haksız mıyım? Ben 100 yaşına gelsem ve benden tecrübelerimi aktarmamı isteseler, hayattan keyif aldığım bana anlam katan şeyleri anlatmam mı daha doğrudur yoksa bugün burada çay içtim ama çok bayattı, bir yerde kahve istedim sütü az geldi gibi daha ilgi çekici (!) konular mı? Yani emek var bunu inkâr etmiyorum ama emek yanlış yerde yahu! Gene de okuyacağım. 100 yıllık çınarı bir kalemde silmek büyük ayıp olur. Bana bir şeyler katacağına hala inancım var çünkü. Hepimize iyi okumalar, mutlu geceler dilerim..
Abdülmecit
AbdülmecitHıfzı Topuz · Remzi Kitabevi · 2009303 okunma
·
299 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.