Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

208 syf.
·
Puan vermedi
Türünün tek örneği değil elbette, daha önce yazılmış benzerleri var. Bu kitabın özelliği göze çarpan ironilerle dolu olması. Atatürk’ün din düşmanı (İslam düşmanlığını kastediyor olmalı) olmadığıyla kalmıyor, basbayağı Müslüman olduğunu öne sürüyor. Ama yazar pek bir hazırlıksız. Dini (İslam’ı) araştırma gereği duymamış. “Mustafa Kemal şunu dedi, bunu dedi” diyerek kitap başlıyor ve bitiyor. Kişinin Müslümanlığı dedikleriyle mi oluyormuş? Öyle bile olsa MK'nin kitapta alıntılanan sözlerine muhalif sözleri de var, yazar onları görmezden geliyor. Mustafa Kemal’in kendi yazdığı medeni bilgiler kitabında Muhammed’in Kuran’ı kendi aklıyla yazdığı ima ediliyor örneğin. Aşağılama veya küçümseme yok ama bu Kuran’a aykırı bir imadır. Mustafa Kemal’in kaleminden çıkmıştır, yemek masasında ağzından değil. Bir kaç alıntıya bakalım. “Şu tepeye bana küçük ve güzel bir mezar yapılabilir, dört yanı ve üstü kapalı olmasın! Esen rüzgarlar bana yurdumun her yanından haber getirir gibi kabrimin üstünde dolaşsın. Kapısına gençliğe hitabem yazılsın. O, tepenin olduğu yer yol uğrağıdır. Her geçen, her zaman dua okusun!” Kaynağı verilmeyen bir öykü. Doğruysa Türk milleti vasiyete karşı gelmiş demektir. Anıtkabir yapıldığı zamanda Ankara’nın Meclis’ten sonraki en büyük binası ve Türkiye’nin en büyük türbesidir. Arazisi Meclis’inkinden de büyüktür. Buradaki alçakgönüllü isteklerle çelişir. Yazarın bunun farkında olmaması olanaksız. Niçin bilmezden geliyor? “[Bacısına] ‘Ramazan geliyor, annemize hatim okutmayı ihmal etme!’ diye hatırlatmada bulunup, hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içinde para verdiği bilinmektedir.” “Dinimizde ruhbanlık yoktur” demiş birinin parayla Kuran okutması (üstelik diriye değil, ölüye) onun Müslüman olduğunu göstermez. Çelişkili davrandığını gösterir. Bu çelişkinin çözümü aranmalıdır. Acaba yaşı ilerleyince doğrusunu öğrenmiş ve parayla okutmayı bırakmış mıdır? Yoksa ne yaptığını bilmemekte midir? Bu soruların yanıtı Sinan Meydan’ın Atatürk İle Allah Arasında kitabında aranıyor ama Meydan’a göre bulmaca büyük ölçüde çözümsüz kalıyor. “Bal Mahmut, Hatıralarında Anlatıyor Bir gün Kılıç Ali’nin evinde, Refik Koraltan, ‘Paşam, dedi, itimat buyurun, Anadolu’nun en ücra köşesinde bir çobanın kalbini açtığınız zaman orada Mustafa Kemal yazar. Bu böyledir, Paşam.’ Atatürk şu cevabı verdi: ‘Beyefendi, Anadolu’nun ücra köşesinde bir köylünün, bir çobanın kalbini açtığınız zaman orada Mustafa Kemal yazdığını ben de zatı âliniz kadar biliyorum. Amma benim kadar sizin de bilmenizi istediğim bir şey vardır ve o da şudur: Orada bir çobanın bulunduğu yerin on dakika ilerisindeki bir köy imamı gelip o ismi oradan on dakikada siler. İsterse istediği bir başka ismi yazar. Bunu da sizin benim kadar bilmenizi isterim.’” Burada benzer kitaplarda da gördüğümüz çok önemli bir ciddiyetsizlik var. Öykü doğruysa Atatürk köy imamlarının gücünün farkındadır. Peki, bu gücü kullanma yoluna gitmeyip niçin onlarla rekabete giriyor? Pragmatik ve objektif olarak soruyorum. Niçin tekke ve zaviyeleri kapatıyor ve yerlerine bir şey koymuyor? Kuvayı Milliye yıllarında ancak imamların, vaizlerin desteğiyle halkı örgütleyebilmiş olma deneyiminden bir şey öğrenmemiş midir? Hümanist bir devlet kurarak on dakikada adını silebilecek güçte kişileri karşısına almayı nasıl göze alabiliyor? Bakın, aşağıdaki öyküde bu tuhaflık iyice göze batıyor. “Neden Din Devleti Değil? Mustafa Kemal, kurulacak devletin şekliyle ilgili toplumun her kesiminden insanlarla görüşmeler yaparken, sıra, mollalar, şeyhler ve din büyüğü geçinen kişilere gelir. Mustafa Kemal, bunlara haber gönderir ve gelecek hafta kendileriyle bu konuyu görüşeceğini ancak konuşmalarının bir temeli olarak katılacak olan herkesin Bakara Suresi’ni 288. ayetine kadar okumalarını rica eder. Toplantı günü gelip çattığında, Mustafa Kemal kürsüye çıkar ve sorar: ‘Arkadaşlar, buraya gelmeden önce hepinizden Bakara Suresi’ni 288’e kadar okumanızı rica etmiştim. Kimler okudu Bakara’yı 288’e kadar?’ Salondaki bütün eller istisnasız olarak bu ricayı yerine getirdiklerini belirtmek için havaya kalkar. Bunun üzerine Mustafa Kemal sözlerine devam eder: ‘Beyler işte, kuracağımız devletin neden din temeline dayanamayacağının açıklaması ortadadır, Bakara Suresi yalnızca 286 ayettir.’” Şimdi kaynağı verilmeyen bu öykünün gerçekliğini bir kenara bırakalım. Adam bunu gerçek diye kitaba koymuş. Peki, iki dakika üzerinde düşünmüş mü? Bir kez daha öykünün kahramanı olan Atatürk’ün halktaki bilgi eksikliğinin farkında olduğunu ama bunu onarmak yerine tümden vazgeçtiğini, pes ettiğini, arızayı yok saydığını görüyoruz. Bu öyküde Atatürk’ün söylediklerinin Türkçesi şudur: “Oğlum siz daha Müslüman bile değilsiniz ki İslam devleti kuralım. Kurmuyoruz işte.” Gel gör ki Türk halkı hümanist de değildir. Davetlilere hümanizmin kitaplarını okuyup gelmelerini söyleseydi yine aynı şey olmayacak mıydı? Bu durumda devleti hümanist doğrular üzerine kurmasını kim, neye göre savunabilir? Osmanlı’nın cılız da olsa Batılılaşmayla İslam’ı bir arada yaşatabilme deneyimini bir çırpıda, tepeden inmeci bir tutumla, tartışmaya açmadan silip atması nasıl savunulabilir? “Ama Kuran’ı Türkçeye çevirtti” yanıtları hazırdır. Madem Bakara’nın 286 olduğunu bilmeyen halkın İslam’ı öğrenmesini gerçekten istiyor, dinle devleti bir daha asla bir araya gelmeyecek biçimde neden ayırıyor? Kuran’ı okuyan ve anlayan biri devletin dinden ayrılması gibi bir şeye izin vermediğini bilir. Neden bu ısrarla görmezden geliniyor ve Mustafa Kemal’in de görmezden gelmesi onaylanıyor? Yahu, Kuran’ın yaygın bir çevirisini yaptırma işinin hümanist bir politikacıya kalmış olması tuhaflığıyla yüz yıldır neden yüzleşemiyoruz? Yermek veya övmek değil, şu olguyu neden açıklamaya çalışmıyoruz? Bilmezden gelmek, görmezden gelmek, İslam sanki çocuk oyuncağıymış gibi çalakalem kitaplar yazıp geçivermek nedir? “Hatim okuttu, mezarda Fatiha okudu, bak demek ki Müslüman”… Milleti aptal yerine mi koyuyorlar, okudukları şeyi mi anlamıyorlar, çözemedim. Adamın ağzından çıkmış sözlerin cımbızla seçilerek derlenmesi fazla bir şey ifade etmiyor. ABD’nin kurucusu olan Thomas Jefferson gibi adamların da ağzından Hristiyanca sözler işitilmiştir. Ama herkes bilir ki o adamlar deisttir, hümanisttir. Çünkü aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz.
Atatürk Din Düşmanı Değildi
Atatürk Din Düşmanı DeğildiAli Kuzu · Paraf Yayınları · 201367 okunma
·
200 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.