Gönderi

68 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Öncelikle bu kitabı bitirir bitirmez aklımda kitapta belirtilen felsefi konular hakkında, kitap hakkında birçok fikir ve yorum oluştu, bunları unutmadan buraya dökmek istiyorum o yüzden bu inceleme biraz aklıma geleni yazmışım gibi göründüyse affola. Kitabı okumayı bitirir bitirmez kapağı kapattım ve uzun bir süre kitaba bakakaldım."Eee, hepimiz gerçekten de öleceğiz, ne manası var yaşamanın?" diye düşündüm. Ama sonra bu kitapta oluşturulan felsefi soruların hepsine "din" le yanıt bulabildiğimi fark ettim. Felsefi çatışma yaşayan karakterlerin ikisinde de herhangi bir belirgin din görüşü yoktu veya bunu fikirlerine katmıyorlardı. Kitabın son sayfaları beni en çok etkileyen, düşünmeme sebep olan kısımlar oldu ve o kısımlarda da şöyle bir alıntı vardı: "-Lanet olası hayat! En acı ve kırıcı olan şey, bu hayatın acılara karşılık olarak mükâfatla sona ermemesi. Operadaki gibi zaferle değil, ölümle son bulacak olması." Bu belki de çoğumuzda bir boşluk, umutsuzluk hissi yaratacak olan mantığa çok rahat bir şekilde dinle yanıt verebiliriz. Evet bu şekilde düşündüğümüzde hayatta her acıyı yaşayıp hiçbir şeyle ödüllendirilemeyecek olmak düşüncesi çok büyük bir umutsuzluk, mutsuzluk hatta ölüm isteği getirir. Fakat dinimde her ne kadar belki de bütün hayatım acı içinde geçecek bile olsa bana öbür dünyada sonsuz bir mutluluk, yaşadığım acılara katlanmam sonucunda bir ödül vadediliyor. Ayrıca iyi bir insan olmazsam da cezalandırılacağım söyleniyor. Hatta kitabın bir bölümünde de şöyle bir alıntı geçiyordu: "Eğer tanrı olmasaydı bile insanoğlu onu icat ederdi." Bu o kadar doğru bir alıntı ki! Sadece kendim için konuşmayacağım her dinde tapılan bir tanrı vardır. Ve eminim ki o tanrı olmasaydı insanoğlu delirirdi. Ölüm çok korkunç bir düşünceyken, boşa yaşadığımız yaşamımızın sonunda hiçbir şey olmayacağı, kimsenin cezalandırılıp ödüllendirilmeyecek olması çok daha korkunç bir düşünce. Televizyonda gördüğüm bir kadını 10 kere bıçaklayan 30 tane suç kaydı olan bir adamın serbest bırakıldığı haberi karşısında hepimizin delirmemesinin, en azından benim delirmememin sebebi bu, kendimi bununla ,cehennemde o zanlının bu dünyada olmasa bile başka bir dünyada cezalandırılacağı düşüncesiyle avutuyorum. Yani gerçekten, Tanrı olmasaydı insanoğlu kendininkini icat ederdi. Karakterler arasındaki felsefi çatışmadaki fikrimi soracak olursanız aslında ben mutlu olmak, yaşamak için ikisinin karışımı olan bir felsefe uyguluyorum. Doktorumuz, olduğumuz yeri hiçbir şekilde değiştirmeye çalışmadan orada mutlu olmayı öğrenmemiz gerektiğini söylüyor. Hastamız ise içinde yaşamaya zorladığımız dünyaya karşı çıkıp onu düzeltmemiz gerektiğini söylüyor. İlk olarak olduğumuz yerde mutsuzsak Doktorun bulunduğu yer gibi başkalarını da rahatsız ve mutsuz eden bir yeri değiştirme şansım varsa -ki doktorun kesinlikle değiştirme şansı vardı, en büyük hatası buydu bence- orayı değiştirmeye çalışırım, onun uğruna savaşırım hatta gerekirse savaştığım şey uğruna ölürüm. Ama eğer bulunduğum yeri asla değiştiremeyeceksem, kendimi orda mutlu etmeye, bulunduğum yeri sevmeye çalışırım. Doktor o kasaba hastanesinde ki sahtekarlıkları, pislikleri düzeltebilirdi, düzeltemese bile bunun uğruna kesinlikle savaşabilirdi ama o sadece izlemeyi tercih etti, cesaret edemeyip tekdüze hayatına devam etti. Hasta ise bulunduğu yerden o kadar nefret etti ki hayatını cehenneme çevirdi.-Gerçi orası da nefret edilemeyecek bir yerde değil, korkunç bir yer. O yüzden hastaya çok bir şey söyleyemeyeceğim, bu söylediğim daha basit şeyler için geçerli. Umarım anlatabilmişimdir:) Kitabın son sayfaları gerçekten beni dehşete düşürdü, sanki gerçekten altıncı koğuştaymış gibi hissettim, üstüme öyle bir umutsuzluk, boşa yaşama hissi, mutsuzluk çöktü. Yani yazarımız gerçekten çok iyi bir iş çıkarmış. Ben gerçekten çok beğendim kesinlikle okumanız gereken bir kitap.
Altıncı Koğuş
Altıncı KoğuşAnton Çehov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202270,5bin okunma
·
81 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.