Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

140 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
Yaşam sınırlarımızın içinde mi zor, dışında mı?
Kalküta’nın o sıcak ve boğucu ortamında geçen bu kısa romanında, hayatla zorlu savaşları -çok farklı geçmişlerine rağmen- bir şekilde birbirini andıran üç sıra dışı kahramanın yaşadıklarını aktarıyor bize Marguerite Duras. Üstelik Doğu’nun ezici, acımasız kültürüne de, Batı’nın görünüşte kibar ama ikiyüzlü ahlakına da şık darbeler savuruyor. Okuması kolay bir roman değil “Konsolos Yardımcısı”. Bence sevmek de o kadar kolay değil bu romanı. Birbirine bağlanıp bağlanmayacağı şüpheli, son derece karamsar iki hikayeyi kahramanlarının günlük hayattaki sıradan-kısa diyalogları ile aktarıyor Duras. Üstelik hikayesini Hindistan’ın o kendine özgü farklı kültürü içinde ve Kalküta’nın boğucu muson sıcakları eşliğinde anlatınca, bence tam da hedeflediği gibi, bir iç sıkıntısı ile sarmalıyor okuyucusunu… Hamile kaldığı için evinden kovulan 13 yaşındaki Kamboçyalı bir dilenci, soylu geçmişine rağmen dengesiz davranışları nedeniyle Kalküta’ya sürülen bir Konsolos Yardımcısı ve konsolosun genç, güzel ve mutsuz karısı… Hepsinin yolu, konsolosluğun bakımlı bahçesi ve çevresinde kesişiyor. Bu öyle bir mekan ki; parmaklıkların içi cennetten bir parça, parmaklıkların dışı ise cehennem sanki. Hindistan’ın tüm o cahilliği, bakımsızlığı ve yoksulluğunu muhteşem binalarının güvenli avlusundan seyreden Batılı bürokratların yukarıdan bakan, nobran tavrına tepkisini daha en baştan koyuyor Duras. Bizim o ekibe yakınlık beslememize kesinlikle izin vermiyor. Solcu geçmişinin yanısıra ilk gençliğinde Vietnam ve Kamboçya’da büyümüş olması da bence yazarımıza bu cesareti veriyor. 13 yaşında evinden kovulan kızın dramı, iç içe geçtiğini düşündüğümüz hikayelerin ilki. Kamboçya’da günübirlik, sefalet içinde yaşayan bir ailenin kızı tecavüz sonucu hamile kalınca annesi tarafından kapının önüne konuyor, zira beslenecek yeni bir boğaza tahammül yok. Kalküta’ya olan uzun yolculuğu boyunca ot yiyerek yaşayan, kendini satarak ekmek alan, doğan bebeğini evlatlık veren, aklını büyük ölçüde yitiren ve 10 yılın sonunda 70lerinde bir ihtiyar görünümünde konsolosluğun önünde dilenen bu kızın dramı, romanın en can alıcı kısmı. Hiç bilmediğimiz, görmediğimiz, olacağına ihtimal dahi vermediğimiz acı hayatları anlatıyor Duras. Vahşi içgüdülerinden uzaklaşmış, insana insan olduğu için değer vermeyi öğrenmiş Batılılara, dünyanın bir yerlerinde hala ilkel, vahşi, acımasız bir varolma savaşının varlığını vurguluyor. Dengesiz davranışları nedeniyle Lahor’daki görevinden alınan ve Kalküta’da kendisine uygun(!) bir mevki bulunmasını bekleyen Fransız Konsolos Yardımcısı’nın yaşadıkları ise ikinci hikayeyi oluşturuyor. Soylu ve seçkin bir geçmişe sahip bu çekici adam, bilinmeyen bir sebeple garip davranışlarda bulunup aynadaki suretine ateş etmeye başlayınca çevresini bir tedirginlik kaplıyor. Kimse konuşmuyor onunla, yaptığı delice hareketlerini asaletine yakıştıramıyorlar zira… Ancak aynı asaleti nedeniyle kapının önüne koyamıyorlar da… Kalküta’daki elçilikte atanacağı bir sonraki yeri beklerken konsolosun genç ve güzel karısına aşık oluyor Konsolos Yardımcısı. Güzelliği ve kocasının pozisyonu sayesinde burnu yukarılarda gezen, genç erkeklerin ilgisini çekmekten memnun olan, işsiz-güçsüz-avare bir kadın bu; aynı zamanda yaşlı bir erkekle gençliğini harcamış, cinselliğini yaşayamamış, Kalküta’da bunalmış, depresyonda bir genç kadın. Onlar bahçede, ilk hikayemizdeki dilenci kadın bahçenin dışında, kendileri bilmeseler de birbirine benzer sefaletler yaşıyorlar; sevdikleri tarafından terk edilmenin acı verici yalnızlığı, yoksunluk, ikiyüzlülük, yaşanmamışlıklar her üçünün de ruhunu karartıyor. Bahçenin içi ile dışı arasındaki muazzam farklılık, ismini koyamasalar da, ruhlarında fırtınalar koparıyor. Nitekim konsolosun karısının bunalımının, Konsolos Yardımcısı’nın aynadaki hayallere ateş etmesinin ardında da bu gizli; kimi hassas ruhlar Kalküta’da gözle görülebilen bu adaletsizlik ve haksızlıkları kolay kaldıramıyor. Kim bilir, belki gençliğinde Duras’ın da tecrübe ettiği gibi… Hikayeler nerede birleşiyor -ya da birleşiyor mu?- derseniz? Romanı okumanızı önermek zorundayım, zira Duras net, anlaşılabilir bir final vaat etmiyor okuyucusuna. Ancak esrarı ile sizi de sarmalayacağına eminim.
Konsolos Yardımcısı
Konsolos YardımcısıMarguerite Duras · Can Yayınları · 199529 okunma
·
209 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.