Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İslam dini gelmeden önce, cahiliye döneminde kız çocuklarını öldürürlerdi. Kimi fakirlik korkusuyla, kimi toplumda aşağılanmamak için, kimi namusuna leke gel- mesin diye yapardı bunu. Hz. Ömer müslüman olmadan önce eşi hamileydi. Eşinin bir erkek çocuk doğurmasını bekliyordu. Bebeğin kız olduğunu söylediklerinde çok sinirlendi ve çocuğu öldürmek istedi. Eşinin akrabaları kalabalık olduğu için o anda bunu yapamadı. Hz. Ömer çok güçlü, kuvvetli ve saygın bir insandı. Kız çocukları aşağılanma sebebi sayıldığı için sokakta eskisi gibi dimdik yürüyemiyordu. Yanından geçenle- rin onu küçümseyerek baktığını düşünüyor ve bundan oldukça rahatsız oluyordu. Müslüman olduktan sonra Hz. Muhammed'le arkadaşlarının bulunduğu bir ortam- da anlatıyordu. Şimdi, neler olduğunu kendi ağzından dinleyelim: "Kızım olduğu için utanıyordum. Onunla hiç oyna- madım, bir kere bile kucağıma alıp sevmedim, öpmedim, okşamadım. Onunla aynı sofrada yemedim. Birkaç kere öldürmek istedim, kalabalıktan fırsat bulamadım. Bir gün eve geldim. Kızım evde yalnızdı, eşim yoktu. İşte firsat diye düşündüm. Kazma ve küreği aldım.Kızımın elinden tutup dışarı çıktım. Çok şaşırdı. 'Baba benimle oynayacak mısın?' dedi. Cevap verme- den yürüdüm. 'Baba beni oynamaya mı götürüyorsun?' dedi, yine cevap vermedim. Şehrin dışına çıktık. Sonra elini bıraktım, çukur kazmaya başladım. Yanıma oturdu, ellerini çenesine dayayıp beni seyretmeye başladı. 'Baba benimle oynamak için mi bu çukuru kazıyorsun?' dedi. O zaman dört-beş yaşlarındaydı. Çukur yarım metre kadar olunca yoruldum, terimi sildim. Kızım tüm tat- lılığıyla 'Babacığım yoruldun mu? Sana yardım edeyim mi?' dedi. Bir an durdum, yüzüne baktım. Çok tatlıydı. Belki de ilk defa bakıyordum onun yüzüne. İçimdeki baba şefkati biraz olsun kıpırdadı sanki. O an Mekkelilerin küçümseyici bakışları geldi gözü- mün önüne. 'Ne olacak, kızın var işte, erkek adamın erkek çocuğu olur.' diye dalga geçiyorlardı sanki. Mekkelile- rin sosyal baskısı, içimdeki şefkati bastırmıştı. Kazmaya devam ettim. Çukur bir metre olunca kızıma bir daha baktım. Kumu ayaklarının üzerine dolduruyor, ayakları tamamen kaybolunca parmaklarını oynatıyor ve ayakları yeniden ortaya çıkıyordu. Biraz daha kazıp çukurun dışı- na çıktım. Sevinçle yanıma geldi. 'Bitti mi baba? Şimdi oynayabilir miyiz?' diye sordu. Tüm acımasızlığımla bir tekme atıp onu çukura ittim, içine düştü, ne olduğunu anlayamamıştı. Ayakları üzerine dikildi. Ellerini bana uzatıp 'Beni buradan çıkarır mısın baba, düştüm.' dedi. Merhametsizce üzerine toprak atma- ya başladım. Şok oldu, 'Baba ne yapıyorsun? Dur baba, yapma!' diye bağırdı önce. Sonra dili tutuldu. Attığım toprak beline kadar geldi. Artık kıpırdayamı- yordu. Sonra göğsüne kadar doldu toprak. Sesi kesilmişti. Bağırmak istiyordu ama sesi çıkmıyordu. Bir ara 'Anneee, yetiş anneee, anneciğim' diye inlediğini duydum." Hz. Ömer bunları anlatırken peygamberimiz ve arka- daşları hıçkırarak ağlıyordu. "Toprak boğazına kadar geldi. Bir şeyler söylemek için ağzını açtı. Bir kürek toprak daha atınca ağzı da kapandı. Sadece bana bakan gözleri ve çırpınan elleri kalmıştı dışa- rida. Gözleri de kapandı. O minik elleri önce bir-iki sal- landı ve hareketsiz düştü. Birkaç kürek daha toprak attım ve üzerini kapatıp Mekke'ye döndüm..." Hz. Ömer'i dinleyenler dehşete kapılmıştı. Hz. Ömer Çocuğunu öldürdü ve katil oldu değil mi? Ha Hz. Ömer çocuğunun bedenini gömüp onu öldür- müş, ha sen çocuğunun yüreğini ilgisiz ve sevgisiz bırakıp ruhunu öldürmüşsün... Ne fark eder? Ha Hz. Ömer'in minik kızı çukurda 'Baba beni buradan çıkar!' diye çığlık atmış, ha senin çocuğun yaşadığı bunalım- ların içinde çığlık atmış kurtulmak için...Ne fark eder? Ha Hz. Ömer Çocuğunu toprağın altında bırakıp öldür- müş, ha sen çocuğunu test kitaplarının altında bırakıp öldürmüşsün...Ne fark eder? Ha Hz. Ömer çocuğunu utancından dolayı sevmeyip bir kere bile öpüp okşamamış, ha sen kahveden çıkmaya- rak, televizyonun başından ayrılmayarak çocuğunu sev- memiş, öpmemiş ve okşamamışsın...Ne fark eder? Ha Hz. Ömer el âlem ne der diye kızını öldürmüş, ha sen kazanamazsa el âlem ne der diye düşünüp başkalarının gözünde iyi olmak için çocuklarını yarış atı gibi koşuş-turmuş veya istemediği mesleğe zorla yönlendirip mutsuz etmiş, yaşama sevincini öldürmüşsün...Ne fark eder? Çocuklarına yazık etme! Onların hayatını başkasının memnuniyetine ve beklentilerine göre dizayn etmeye kal- kışma. Onlara sahip çık. Çünkü desteğine, sevgine, şefkati- ne, sahip çıkmana, güvenine... kısacası sana çok ihtiyaçları var... Aslında çocuklarını çok sevdiğini ve onların geleceği için çırpındığını biliyorum. Peki, buna rağmen yüreğin- deki sevginin ne kadarını onlara verebiliyorsun? Sevdiğini hissettirebiliyor musun, sevdiğin kadar gösterebiliyor musun, belli edebiliyor musun şefkatini? Yoksa nasıl olsa sevdiğimi biliyorlar deyip içinde mi saklıyorsun? Nasıl olsa onlar biliyor sanıyorsun değil mi? Hayır, bilmiyorlar. Peki, ne zaman göstereceksin sevgini, ölünce mi? Bizim köyde biri öldüğü zaman yakınları cenazenin arkasından çığlık atarlar, bırakıp gitme diye feryat eder. Dizlerine vururlar. Bu ne demek şimdi? Ben söyleyeyim: Yaşarken gösterilmesi gereken perakende sevginin toptan sunumu! Peki, bunun kime, ne faydası var? O yüzden sağken yap ne yapacaksan. Sağken sun tüm güzellikleri, sağken yaşat içindeki engüzel sevgiyi.
··
203 görüntüleme
Abdullah GÖNÜLDAĞLI okurunun profil resmi
Yürek sarsıntısını Richter ölçemez . Gözler Nisan yağmurları gibi yağmak / ağlamak ister lakin boğazdaki yumruk izin vermez. 😥😢
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.