Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

103 syf.
6/10 puan verdi
Baraj ve Diğerleri
Okunacak ne kadar çok kitap var diye bir hayıflanmayla başlayayım mı yine? Ama biz okurların yaşadığı bu tatlı acı, yazarların karşı karşıya kaldığı durumla kıyaslanınca bir hiç mesabesinde kalıyor. Düşünsenize, bu sene kaç yazarın ilk hikâye kitabı veya romanı basıldı? Kaç tanesinden haberdarsınız? Daha da fenası, kaç tanesini okudunuz? Edebiyata özel bir ilginiz yoksa, okumalarınız klasikler, çağdaş klasikler ve çoksatanlar üçgeni arasında sıkışıyor maalesef. Çünkü vakit yok. Güzel eserlerin hepsini okumaya, her birinden haberdar olmaya ve her bir ümit vaat eden yazarı desteklemeye ne vaktimiz, ne halimiz, ne de gücümüz yetiyor. Bu durumda, bir yazarın ilk hikâye kitabı veya romanı, sözüne güvenilir edebiyatçıların veya eleştirmenlerin onayını veya bir edebiyat ödülünü kapmıyorsa, ilk baskısının ötesine geçmeden unutulup gidebiliyor. Benim aciz bir okur olarak yapabildiğim ise, arada bir gündemdeki kitaplara bakıp, gözüme bazı kitapları kestirmekten ibaret. Korkunç Beyaz da böylece okuma listeme dahil oldu. Kitaba beni çeken iki husustan ilki, çarpıcı bulduğum ismi. Özellikle bunun körlük ile alâkalı olduğunu öğrenince ve bunu
José Saramago
José Saramago
’nun
Körlük
Körlük
romanıyla ilişkilendirince (yanlış anlaşılmasın, bunu yapan yazar değil benim) ismin kuvveti epey artıyor. İkinci etmen ise elbette ilk hikâye kitapları için nadiren gördüğüm aşırı olumlu yorumlardı. Galiba en son
Emin Gürdamur
Emin Gürdamur
’un ilk kitabı hakkında bu denli olumlu değerlendirme okumuştum, o yorumlar da epey yerindeydi. Korkunç Beyaz biraz daha inişli-çıkışlı bir hikâye seçkisi olsa da, yazarın gelecek eserlerini takip ettirecek birçok sebep barındırıyor. Kitap inişli-çıkışlı serüvenine inişle başlıyor bence. Araba İlanı, sıradan bir araba ilanı olarak başlayıp satıcının hikâyesini ele veren bir metin. Her ne kadar kısmen deneysel bulunabilecek maksadına ulaşabilmiş olsa da, kayda değer bir metin değil. Sonrasında gelen Yarım Bir Tümce’de ise ana karakter ölürse hikâye biter savı ile bir deney yapılmış. Bu metin yazarın karakter ve derinlik oluşturmadaki kabiliyetini göstermesi açısından oldukça önemli. Mektup olarak kaleme alınan hikâyede bir yandan yarım kalmış bir aşk hikâyesini dinlerken, bir yandan da mektubun yazıldığı anneye dert yanışları takip ediyoruz. Yazarın kalibresini göstermesi açısından iyi bir metin diyebiliriz, ilk hikâyedeki yavan tat da ağızdan gitmiş oluyor böylece. Ancak sonrasındaki İkinci Ev ve Korkunç Beyaz hikâyeleri ile tekrar inişe geçiyoruz. Her ne kadar iki metin de ele aldığı konular açısından çarpıcı olsa da, ne bir gelişim ne de bir derinlik sunuyorlar. Özellikle kitaba ismini vermiş Korkunç Beyaz’ın çoğunlukla ajitasyon içeriyor olması büyük bir hayal kırıklığı oldu benim için. Neyse ki daha okuyacağımız bir sürü hikâye var. İlginç Davetiye, önceki iki hikâyedeki hüzünlü havayı ortadan kaldırıp şen şakrak bir hava getiriyor. Sonu şaşırtıcı olsa da, yazarın kurguyu zorla büktüğü kısımları fark etmeniz mümkün, bu da ilk kitaplarda olsun o kadar diyebileceğimiz hususlardan. Bu hikâyenin ardından Kürek hikâyesi geliyor ki, lafı dolandırmadan iyi diyebileceğim ilk hikâye. Parçalı bir kurguya parçalı bir doku eşlik ediyor. Ağabeyi şehit düşmüş bir çocuk, çocuğun sıkıntılı annesi, gelecek hayalleri ve sonra kafaya inen bir kürek. Yazar hazin bir son yazmış olmasına rağmen umudu elden bırakmamış, böylece kendini hüzne kaptırmayan, oturaklı bir metin ortaya çıkmış. Kürek’ten sonraki Üçlerden Çektiğim ve Psikolog hikâyeleri de hızla geçebileceğimiz hikâyelerden. İlkinde eşinin cenazesinin defini sürecinde, üç sayısının karakterimizle kesişmeleri üzerinden bir hikâye kuruluyor diyecek olsam da tam öyle değil. Ne bunu yapıyor yazar tam olarak, ne de esas anlatmak istediği hikâyeye odaklanıyor. Psikolog hikâyesinde ise psikoloğa ilk geldiğinde hiçbir şey anlatmayan Gülendam isimli bir karakter var, sonra bu karakter anlatıyor hikâyesini de, iyileşiyor da, sonra hatta hikâye yazıyor ve bunu yayımlatıyor ve sonra da psikoloğuna gönderiyor. Fazlasıyla zorlama bir metin olduğunu düşündüm okuyunca; üstelik psikoloğun sebepsiz görünen fazla öfkeli tabiatı da beni metinden tamamıyla soğuttu diyebilirim. Kısa konuşalım deyip bir paragraf mı ayırdım yukarıdaki hikâyelere? Oysaki biraz hızlanmak istemiştim. Dirgen Ali hikâyesinde gerilimin güzel bir kullanımı var. Hikâyemiz acı sonuna doğru göstere göstere ilerlerken, bir anda yazar müdahale edip her şeyi durduruyor. Gerilimin adım adım yükseltilmesi ve sonra gelen bu hamle, hikâyeye ilginç bir hâl vermiş ve açıkçası o acı sonu okumaktansa bunu tercih ettim. Benim Yurdum hikâyesi ise konar-göçer bir gencin kasabada bir kıza âşık oluşunu takip ediyor. Bu gencimiz kızı bir daha görüp ona bir mektup vermek için kasabadaki bakkala peynir getiriyor; ama kızımız yok biz peynir istemiyoruz deyince ne peynirleri ne de mektubu kızımıza verebiliyor. Sonrası ise gencimizin aşkından divane oluşu ve mektubunu sayıklayıp duruşu. Güzel anlatılan bir hikâyeydi bu da. Kitabın geri kalanında da görüleceği üzere, yazarın şehirden ziyade taşradaki hikâyeleri çok daha güzel oluyor. Kar Taneleri Gibi ve Şekersiz Kahve hikâyeleri yine görece zayıf metinlerden. Kar Taneleri Gibi, hikâyesi gereği ilgi çekici ve hüzünlü; ama biraz ajitasyona kaymış gibi geldi bana yine. Metinle oldukça alakasız duran bir efsane metni barındırmasını da benimseyemedim. Şekersiz Kahve biraz eğlenceli bir metin; ama hakkında diyebileceğim pek fazla bir şey yok bunun dışında. Sonra Baraj hikâyesi geliyor. Bunu beklemiyordum. Kitap Baraj hikâyesine kadar bir ilk kitap olarak ilerlerken, Baraj’da bir anda hangi kitabı okuduğumu karıştırdım. Onca metin içinde, özellikle yukarıda bahsettiğim iki zayıf metinden sonra Baraj öyle güçlü parlıyor ki. Bunun sebeplerinden biri, hikâyenin bir ayağının yine taşrada olması. Bir başka sebebi, bariz bir karakter gelişimi takip edebiliyor olmamız. Bir başka sebebi, etkileyici kurgusu. Bir başka sebebi ise içinde geçen derinlikli konuşmalar. Ve son sebebi de karakterler, olgular ve imgeler arasındaki eşsiz örüntü. Önceki hikâyelerin aksine bu hikâye hakkında ayrıntıya girmek istemesem de, barajlar yapıp köyleri sular altında bırakan bir mühendisin hayatı sorgulaması olarak özetlemek isterim. Zaten bu tarif dahi başlı başına güzel bir anlatının işareti. Sırf bu hikâyeyi okumak için kitabı edinmeye değer. Bu yükseltiden sonra nereye gitsek alçalacağız gibi geliyorsa, haklısınız. Bir Çürük Elma içinde Alzheimer barındırdığı için beni etkileyen bir metin oldu; bir kargo şirketinde çalışan kızın bir yandan da evde tek başına kalan Alzheimer hastası babasını idare edişine şahitlik ediyoruz. Babasını bebek alarmıyla takip ediyor olması oldukça çarpıcıydı. Babasına kızgın olsa da bir yandan da onu seviyor oluşu güzelce işlenmiş. Sonrasındaki Yırtık Mendil ise kitabın arka kapağında dikkat çekilen ve bu yüzden yazarın cesur olduğu söylenen, merkezine bir hayat kadınını alan bir hikâye. Ancak arka kapakta bahsedecek denli etkileyici bir metin olmaktan uzak, cesur olmaktan daha da uzak, melankolik bir metindi sadece. Sonrasındaki Patron da eğlenceli denebilecek ama pek de kayda değmeyen bir metindi. Bir oteldeki şef etrafta koşturan garsonlara hikâye biçiyordu. Yine de tatlı bir okumaydı. Yazarımız kitabını bir post-metin ile bitiriyor. Bir Adam isimli metin, anlatılan bütün hikâyelere temas eden ve tüm bunların tek bir dünyada geçtiğine işaret eden bir kapanış. Bir yandan da ben bunları bunları anlattım bu kitapta demenin ve hafızaları tazelemenin bir yolu. Bu vesileyle kitabı şöyle bir aklımızdan geçirirsek, aslında oldukça zayıf başlayan bir kitap olduğunu belirtmem gerek Korkunç Beyaz’ın. Bu ilk kitaptan yazarın alması gereken iki şey varsa, onlardan biri kurgu konusunda kendisini zorlamaya devam etmesi, ikincisi ise taşra hikâyeleri yazmaya devam etmesidir bence. İlk hikâye kitabının maksadının, çeşit çeşit hikâyelerle yazarın kabiliyetlerini göstermesi olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan bakınca yazarın derinlikli karakterler ve kurgularla devam etmesi gerektiği çok açık. Küçük, basit anları irdeleyen hikâyeler konusunda pek de iyi olmadığını düşünüyorum yazarın. Baraj ve Araba İlanı hikâyelerini incelemek bunu görmek için oldukça yeterli. Korkunç Beyaz tamlamasındaki dehşet de bu tür hikâyeleri çağrıştırmıyor mu zaten?
Korkunç Beyaz
Korkunç Beyazİbrahim Halil Çelik · İz Yayıncılık · 202050 okunma
·
125 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.