Gönderi

384 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Pervin Ülker yıldızı demek, - Bu yıldız kümesinin diğer ismi de Süreyya- Pervin dünyaya 440 milyon ışık yılı uzakta olmasına rağmen dünyadan çıplak gözle görülebilen küçük ama parlak bir yıldız kümesi. Romana ismini veren Pervin abla tıpkı Pervin yıldızı gibidir. Etrafındaki kişilere göre yaşı daha küçük olmasına rağmen karakter olarak daha olgun. Onların hayatlarına ışık saçan bir karaktere sahiptir. Onu gözlemleyenler silik bir karakter olduğu düşüncesinde olsalarda Pervin abla tavırlarıyla çevresindeki insanları olumlu anlamda etkilemektedir. Pervin henüz beşiğinde “tıngır mıngır” sallanırken Behin “ben kardeş istemem abla isterim” diye ağlaması üzerine annesi şaka olarak “Pervin’de senin ablan olur” der ve daha beşiğindeyken Pervin olur Pervin abla. Pervin abla “ablalık” sıfatına daha beşiğinde iken sahip olur ve bu onun hem çocukluk hem de bizim kendisiyle okur olarak tanıştığımız gençliğini şekillendirir. Olaylar Muzaffer bey’in bakış açısı ile anlatılmakta. Kahraman bakış açısının kullanıldığı romanda okur olarak olayları Muzaffer’in bakış açısı ve yorumlamaları ile öğrenir. Roman zaman olarak Çanakkale savaşının devam ettiği yıllarda geçmektedir. Roman, Pervin’in Muzaffer ‘den sigara istemesiyle başlar. Muzaffer Pervin’in sigara içmesine çok şaşırır. Pervin Muzaffer’in bu şaşkınlığına acı kahkahalarla güler. Yazar bunu bize doğrudan anlatmıyor ancak anlıyoruz ki Muzaffer Pervin’i hala çocuk görmektedir ve sigara içişine çok şaşırmıştır. Pervin’in acı kahkahaları ise Muzaffer’in onu hala çocuk görmesine bir tepkidir. Muzaffer bey Nükhet’e aşıktır fakat bu hislerini uzun süre kendine saklar. Romanın zaman aralığı Çanakkale savaşının olduğu yıllardır ve cepheye gitmemek için bazılarının çeşitli çarelere başvurduğu yıllardır. Muzaffer ise bu göreve biraz da Nükhet’ten beklediği karşılığı bulamadığı için gönüllü olur ve bu gönüllülük başta Nahit olmak üzere çevresindekileri şaşırtır. Nahit’in şu sözleri biraz da sanki bugüne sesleniyor gibi. "Ben kâfi derecede vatansever değilsem kabahat benim mi? Bugün otuzuna yaklaşıyorum. Çocukluğumuz, gençliğimiz rezil bir istibdat idaresi altında riyadan, dalkavukluktan, müdaheneden başka ne gördü, ne öğretti, neye şahit oldu?" Aslında Nahit’in bu sözlerini sadece “kaçış” için bir bahane olarak görmemek lazım. Ülkenin özellikle siyasi durumu o ülkede yaşayanların vatan sevgisini yaralayabilir, azaltabilir. Nahit ve daha başkaları bu “kaçışlarını” yukarıda olan alıntıda olduğu gibi gerekçelendirirken, bu azalan veya yok olan hislerini dönemin siyasi ve ekonomik şartlarına bağlamalarına rağmen Muzaffer cephedikilerin ölüme atlamalarını cepheye gittikten sonra bir cevap buluyor. Muzaffer sivil yaşamda hiçbir ortak yanları olmayan insanların içinde bulundukları yer ve zamanın etkisiyle ortak bir amaç uğruna bir araya gelebileceklerini şu sözlerle anlatıyor. “Harp, insanları birbirlerine yakınlaştırıyor… Tehlike karşısında kalpler; gurur, nuhvet kirlerinden yıkanıyor, garazsız, riyasız, bir tek maksat uğrunda, mevkie, rütbeye ehemmiyet bile vermiyerek omuz omuza ateşe, ölüme atılıyorlar” Savaşın getirdiği ekonomik yıkım ile İstanbul da bir yandan ekmek karne ile alınırken diğer yandan Nahit gibi tüccarlar savaş vurgunculuğu ile paralarına para katmaktadır. Romanın olay akışı ile ilgili çok şey yazdım okuyacak olanlar için sürpriz bozan olmamak için daha fazla olay akışı ile ilgili bir şeyler yazmamaya çalışacağım. Mahmut Yesari’nin kalemini zaten çok beğen bir okurum ve şöyle ayrıntılara denk geldikçe yazara olan hayranlığım da artıyor. Yazar fiziksel yerleri, evleri, sokakları roman karakterlerinin psikolojilerini yansıtmak için de kullanmış. Örneğin Muzaffer’in kasvetli iç dünyasını binalarla, sokaklarla anlatıyor. “Kalamış‟tan Ihlamur‟a çıkan cadde bomboştu. Seyrek hava gazlarının ancak etraflarını aydınlatan buğulu, mavi, soluk ışıkları tenha caddenin kasvetini gideremiyordu. Civar bostanlardan perde perde akseden havlamalar, yorgun bir beygirin sürüklediği bir arabanın tekerlek seslerine karışıyor, manevra yapan bir marşandizin ıslığı vakit vakit bir yankı gibi havada dalgalanıyordu. Pervin Abla üzerine biraz uzun bir yorum yazdım, Olay akışını da aktarmadan yazmak zor olacağı için bu kadarı yeterli… :) “En taze rakıların en ıssız kuytularından sırılsıklam tefrikalar çıkaran Mahmud Yesari Bey’i kim arar, kim sorar” diyordu Attilâ İlhan. Mahmut Yesari bey bir - iki yıl öncesine kadar unutulmuş çok az insanın hatırladığı bir yazardı ama artık öyle değil arayan soran çok sayıda okuru var. Daha da artması dileğiyle….
Pervin Abla
Pervin AblaMahmut Yesari · Kapra Yayıncılık · 202211 okunma
·
140 görüntüleme
Şeri şeri lady okurunun profil resmi
alper
alper
nefis olmuş inceleme ,heybeme attım. 😊
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.