Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

24 Mayıs 1875'te Bell, ailesine şunları yazdı: "Zamanımın her anı elektriği incelemeye ve deneylere adadım. Konu genişliyor. İnsan sesinin iletilmesi, tahmin ettiğinden daha yakın bir zamanda gerçekleşebilir. Bununla beraber, telgrafla ilgili çalışmaların tamamlanabilmesi için her tür çabanın gösterilmesi gerektiğinden, bu konu şu anda geri planda." Oysa birkaç gün içinde, telgraf üzerinde yürütülen çalışma telefonu ister istemez ön plana çıkaracaktı. Tarihlerden 2 Haziran 1875'ti; Bell'in Joseph Henry'yle ikinci görüşmesinin üzerinden tam üç ay geçmişti. Mart ayındaki o gün ne kadar soğuksa, bu haziran günü de o kadar sıcaktı. Bell de sıcak havadan hiç hoşlanmazdı. Watson'ın tanımıyla "Güçlü zıtlıklarla dolu olarak hatırımda kalan bir gündü. Siyahla beyaz, kapalıyla güneşli, zayıfla şişman, sefaletle zenginlik gibi..." İki adam günün büyük kısmını Williams atölyesinin tavan arasında, sıcağın iyice yoğun olduğu bir yerde geçirmişti. Aygıtlarının kamışını, yani mıknatıslanmış çelikten yapılmış ince esnek şeritlerini ayarlamakla meşgullerdi. Harmonik telgrafla ilgili bir sorunun, alıcı uçtaki şeritlerin perdesinin, gönderici uçta kendilerine karşılık gelen şeritlerin perdesiyle her zaman tam tamına uyuşmamasından kaynaklandığını anladılar. Bell alıcı taraftaki şeridi, daha iyi ayarlayabilmek için kulağına dayamıştı. Watson şöyle anlatıyor: Gönderici taraftaki şeritlerden birinin titreşimi durmuştu. Tekrar titreşmesini sağlamak için parmağımla çekip bıraktım. Şerit yerine çok sıkı vidalanmıştı. Bir yandan şeridi parmağımla çekip bırakıyor, bir yandan da vidayı ayarlıyordum. Birden Bell'in attığı çığlıkla sıçradım, büyük bir heyecanla ne yaptığımı görmeye geldi. Ne olduğu çok (.....) Parmağımla çekip bıraktığım mıknatıslı çelikten yapılma bu küçük şerit, titreşimiyle elektromıknatıs üzerinden sesin biçimini almış bir elektrik akımı -Bell'in mükemmel fikri- üretiyordu. Geçen yaz diyaframlı telefonu kafasında canlandırdığı andan beri Bell, kuramda bir hata yapmış olabileceğinden endişe ediyordu. İnsan sesi belki de, alıcı uçta duyulacak kadar kuvvetli bir akım üretme gücüne sahip değildi. Fakat şimdi endişeye yer olmadığını biliyordu. Watson’a göre, çekip bıraktığı şeridin zar zor duyulan tınlamasını birçok kişi önemsemezdi: “O anda dinleyen Bell yerine başka biri olsaydı, bu olaydan muhtemelen hiçbir sonuç doğmazdı. Ama Bell, o müthiş tasarısının hazırlıklı kıldığı zihni ile, o zayıf sesin olağanüstü önemini anında kavramıştı. (…..) İnsanlık tarihinde ilk kez, elektrikle iletilen bir sesin tonlarını ve harmonik seslerini duymakta olduğunu biliyordu. Watson’ın şeridinin hafif titreşimi, bir alıcıyı harekete geçirebilen, sesin biçiminde bir akım üretebiliyorsa, insan sesinin enerjisi de aynı şeyi yapabilirdi. Watson şöyle diyordu: “Konuşan telefon o anda doğmuştu. Bell, bir sesin içerdiği bütün karmaşık titreşimleri iletebilen mekanizmanın, her türlü sesi, hatta insan sesini bile iletebileceğini çok iyi biliyordu. (…..) Bu buluşun ardından, telefonun günlük kullanıma girdiği tarihe kadar yapılan deneylerin çoğu ufak tefek problemlerin çözülmesiyle ilgiliydi. O gece iki adam ayrılmadan önce, Watson, Bell’in tasarladığı ilk telefonun çizimini gördü; bir ucunda üzeri iyice gerilmiş bir diyaframla örtülü ağırlık vardı. Konuşan kişinin sesinden gelen ses dalgaları diyaframı titreştirecekti. Bu titreşimler de iletici yayın, bir elektromıknatısın bir kutbu üstünde titreşmesine neden olacaktı. O zaman elektromanyetik endüksiyon, “içinden ses geçtiği zaman yoğunluğu değişen hava gibi, yoğunluğu değişen” bir akım üreterekti. Dinleyen kişi kulağını diyaframa dayayarak, asıl sesin bir yansımasını duyacaktı. Bell bu ani gelişmeden ötürü büyük bir heyecana kapılmasına rağmen, harmonik telgrafı geliştirmek için kullanması gereken zamanın büyük kısmını hiç hesapta olmayan telefona ayırmış olmaktan dolayı suçluluk duyuyordu. O gece yatmadan önce destekçilerinden birine bir mektup yazdı. Mektup şöyle başlıyordu: “Sayın Bay Hubbard, tesadüfen olağanüstü önem taşıyan bir keşif yaptım. Haziran ayının başında gerçekleşen ve gelecek vaat eden bu önemli gelişmeye rağmen, sonraki aylar, Bell’in yaşamındaki en gergin aylardandı. Tom Watson hastalanmıştı; bu nedenle haftalarca hiçbir alanda ilerleme sağlayamamışlardı. Üstelik Bell mali sıkıntı içindeydi. Elektrik konusundaki deneylerinin verdiği çoşkuyla derslerinin çoğunu bırakmıştı, bu nedenle yeterli parası yoktu. Boston Üniversitesi Dekanı Monroe nezaket göstererek bir sonraki akademik yılın maaşını peşin ödedi. Yani Bell’in açlıktan ölme korkusu yoktu, ama uzun vadeli mali durumu iç açıcı değildi. Bell’e en çok sıkıntı veren şey, Hubbard’dan daha fazla para istemesine engel olan nedendi. Daha 17 yaşında bir genç kız olan Mabel Hubbard’a ümitsizce aşık olduğunu fark etmişti; kendisiyse 28 yaşındaydı. 1875 yazında Mabel’a kur yaparken duygusal açıdan tükenmişti.”
Tübitak Yayınları - III. Bölüm - “İster İstemez Telefona Doğru”
·
74 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.