Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

223 syf.
·
Puan vermedi
·
10 günde okudu
‘Sizi rahatsız etmeye geldim” demiş İranlı sosyolog ve düşünür Ali Şeriati. Dediğini de yapmış, hakikat sözcülüğünün yükünü omuzlarına almaktan hiç geri durmamış ve ömrü boyunca rahatların rahatını kaçırmayı kendine görev bilmiştir. Belki de bunun sonucu olarak daha 44 yaşında şaibeli bir ölümle hayata veda etmiştir. Sosyalist fikirleri ve İslam dünyasındaki, özellikle de kendi ülkesindeki uygulamalara yönelik eleştirileri yüzünden şiiler tarafından, şii öğretiye bağlılığının neticesi olarak sahip olduğu itikadi görüşleri yüzünden de sünniler tarafından dışlanmıştır. Bu nedenle her türlü izzete layık olduğu halde zilletten bir türlü kurtulamayan İslam ümmetinin dertlerine derman olabilecek tespitlerle dolu olan kitapları hak ettiği değeri maalesef görememiştir. Halbuki toptancı bir mantıkla hepsini atmak yerine, yazarın Şii olduğu gerçeğini göz ardı etmeden, bir nevi süzgeçten geçirerek okumayı tercih etseydik ufkumuzu açacak kıymetli bir hazineden kendimizi mahrum etmemiş olurduk. Ali Şeriati 'Hac' ismini verdiği kitabının giriş bölümünde, ters dönmüş post benzetmesi üzerinden İslam dininin hakikati ile realitesi arasındaki tezata dikkat çekmiştir. Şu sözleri manidardır: "Her dini, insanın kurtuluşunu uhdesine alan misyon açısından değerlendirdiğimizde, sosyal gelişimde, bilinç, hareket, sorumluluk, insanî idealizm, sosyal bakış açısı, adaletçilik ruhu, onurunu muhafaza etme ruhu ve nihayet gerçekçilik, tabiatçılık, maddi güçle uyum, bilimsel ilerleme, yaratıcılık, medeniyet, fikrî mücadele ruhu ve halkçılıkta... Hz. Muhammed'in (s.a.v) risâletinden daha ileri, daha vâkıf ve daha güçlü bir risâlet tanıyamıyorum. Fakat aynı zamanda İslam kadar çökme doğrultusunda ilerlemiş olan ve önceden özde var olanla sonradan olmuş olan arasında tenakuz derecesinde bir mesafe açmış olan bir risâlet de tanımıyorum." Böylesine muhteşem bir dinin müminleri nasıl bu şekilde bir zilletin içerisinde olabilir? Ali Şeriati'ye göre apaçık ortadadır ki söz konusu olan, bir dinin tabiî değişimi değildir. Bilakis İslâm toplumunda ortaya çıkan şey tam bir ters dönmüşlüktür. Bu öyle bir ters dönmüşlük ki tesadüfle izah edilemez. Müslümanların bilgi, bilinç, özgürlük, hareket ve onurlarını garanti altına alan, hepsinden de öte, sosyal güç ve sorumluluk oluşturan en ileri itikadî ve amelî unsurları tevhid, cihad ve hacdır. Ne var ki İslam toplumu üzerinde uygulanan toplum mühendisliği neticesinde tevhid maalesef müslümanların gündeminden çıkmış, hayattan kopuk bir şekilde sadece kelamî ve felsefî tartışmaların konusu olmuştur. Cihad tarihte bırakılmış, unutulmuş bir sözcük haline gelmiş, cihadın felsefesi olan emr-i bil maruf nehy-i ani'il-münker ise düşmanın başına değil, dostun başına inen tekfir topuzuna dönüşmüştür. Ve hac müslümanlar arasında her yıl tekrar edilen en mantıksız eylem haline gelmiştir. Ali Şeriati bütün bunların bir siyasetle elde edildiğini şu sözlerle vurgular: "Dua kitabını kabristandan alıp şehre getirirken Kur'an'ı hayat şehrinin içinden kabristana götüren ve ölülerin ruhlarına gönderen bir siyasetle. Bu siyaset, okullarda "usul"ü İslâmî ilimler öğrencilerinin önüne koymuş ve Kur'an'ı ellerinden alarak öğrencinin odasının rafına kaldırmıştır. Açıktır ki Kur'an hem müslüman toplumun hayatını, hem de İslam'ı terketmiştir. Onun yokluğunda her iş yapılabilir; nitekim her işi de yapmışlardır" Peki bu durumdan kurtulmanın bir yolu var mıdır? Yazar bu soruya şu şekilde cevap veriyor: "Zillete düşmemiz için düşmanın seçtiği yol, izzetimiz için seçebileceğimiz en iyi kılavuzdur da. Tam da düşmanın bizi gönderdiği yoldan tekrar dönmek. Kur'an'ı kabristandan şehre getirmek ve sonra dirilere okumak, rafların üzerinden indirmek ve derste açıp okumak. Kur'an'ı yok edememiş, fakat kapatmışlardır. ‘Kitab"ı "teberrük edici şey" haline getirmişlerdir. O'nu tekrar "kitap" yapalım, "çok okunan Kitap.Nitekim Kur'an, "çok okunan kitap" demektir" Ali Şeriati kitabında hem müslümanın iç dünyasını hem de toplumsal hayatını ıslah eden bir eğitim olarak gördüğü hac ibadetinin hakikatini ele almıştır. Hac her yıl müslümanların hac mevsiminde biraraya gelerek şuursuz bir şekilde tekrarladıkları bir takım anlamsız hareketlerden ibaret değildir. Bilakis sembolik anlamları olan ve ne kadar anlaşıldığı iddia edilirse edilsin manasının derinliğinin sonu olmayan müteşabih bir ibadettir. Ona göre Hac, insanın Allah'a doğru varlık seferidir. Tek kelimeyle yaratılış tiyatrosudur. Bu gösterimin yönetmeni Allah, dili ise harekettir. Asıl karakterler: Adem, İbrahim, Hacer ve İblis; Sahneler: Harem ve Mescid-i Haram bölgesi, Sa'y, Arafat, Meş'ar, Mina Semboller: Ka'be, Safa, Merve, gündüz ve gece, gün batımı ve gün doğumu, put, kurban Elbise ve süs: İhram, traş ve taksir.. Bu ilahi tiyatroda oyuncu ise insandır. Allah'ın emanetinden sorumlu olan, Allah'ın meleklerinin secde ettiği, Allah'ın yeryüzündeki halifesi olan insan… Dünyaya düştükten sonra para olan, şevhet olan, yalan olan, vahşileşen, kof, tıpkı sazlığından ayrı düşmüş ney gibi içi boş, bomboş olan insan. Hac kapı çalma vaktidir insan için. Allah’a doğru yönelmesidir. Allah'ın "emanet" yükü omuzunda, Allah'ın sözleşmesi elinde, Allah'ın ona öğrettiği isimler yüreğinde İbrahimi çağrıya icabetidir. Hac, Kabe’yi meleklerle tavaf eden Adem olmaktır. Yana yakıla ab-ı hayat arayan Hacer olmaktır. Gerekirse gözünü kırpmadan boynunu bıçağa dayayabilen ve yoluna çıkan iblisi taşlamaktan geri durmayan İsmail olmaktır. Türlü imtihanlardan geçip sadakatten şaşmayan İbrahim olmaktır. Ve insan için İbrahimleşmekten daha üstün bir makam yoktur. O makama çıkmanın yolu, bıçağı İsmail’inin boynuna dayamaktan geçer. Bu nedenle Ali Şeriati haccın her aşamasının inceliklerini, hakikatini, aslında ne anlama geldiğini, nasıl anlaşılması gerektiğini edebi bir üslupla en güzel şekilde anlattıktan sonra şu can alıcı soruyu sormuştur: “İbrahim’in (a.s) milletinden, Muhammed’in(s a.v) ümmetinden olduğunu iddia eden ey insan! Senin İsmail’in ne? Her satırı İslam ümmetinin içinde bulunduğu karanlığı aydınlatacak, vicdanları harekete geçirecek cümlelerle dolu olan kitap, Mina'da gerçekleştirilmesi zorunlu olan yedi renkli, yetmiş yüzlü, yedi yüz isimle ve yetmiş bin tuzakla pusuda bekleyen şeytanı taşlama ibadetiyle ilişkilendirilerek yapılmış muhteşem bir Nas ve Felak sureleri tefsiriyle son bulmaktadır.
Hac
HacAli Şeriati · Fecr Yayınevi · 20111,344 okunma
··
2.629 görüntüleme
L. G. okurunun profil resmi
Geçen sene tam da bugün UMRE yolcusuydum. O mübarek topraklara gitmeden bu muhteşem Hacc kitabını okudum. Ali Şeriati gözüyle bakabildim mi bilemiyorum. Ama o manevi havayı yaşayabildiğim kadar yaşamaya çalıştım.
Hülya okurunun profil resmi
Tekrar nasip olsun inşallah 🤲
2 sonraki yanıtı göster
L. G. okurunun profil resmi
Hz İbrahim ve Hz ismail çok güzel anlatılmış Hac yada umre ye gitmeden muhakkak okunmalı O mübarek yerleri anlamak ve yaşamak için
L. G. okurunun profil resmi
Her daim mübarek Kabe 'ye özlem duyduğumda, bu incelemeyi açıp okuyorum hocam. Nasıl her gün kendimize Kur'an-ı Kerim ve meali, peygamber efendimizin hayatını okuma disiplini altına getirdiysek,
Hacc
Hacc
kitabını da belli disiplin içinde her gün okumak gerekiyor.
L. G. okurunun profil resmi
Halbuki toptancı bir mantıkla hepsini atmak yerine yazarın Şii olduğu gerçeğini göz ardı etmeden bir nevi süzgeçten geçirerek okumayı tercih etseydik ufkumuzu açacak kıymetli bir hazineden kendimizi mahrum etmemiş olurduk Tam aradığım cümle ve açıklama buydu Şeriatı okuyoruz diye çok eleştiri alıyoruz Kaleminize yüreğinize sağlık Muhteşem bir inceleme icin
Enes Klh okurunun profil resmi
Söylenmek istenileni en güzel şekilde anlatan güzel bir yazı. Kaleminize sağlık hocam..
Hülya okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim 🙏
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.