Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

312 syf.
·
Puan vermedi
·
11 günde okudu
İsmail Güzelsoy, renk ve korku üzerine yazdığı eserinin temasını Sovyetler Birliğine kaçmaya çalışan bir şairin rotasını Rize'den Iğdır'a çevirmesiyle orada karşılaştığı değişik karekterler ve başına gelecek olayları masal havasında konu ediyor. Yazar burada İskender'i şair olarak değilde kitapta yer alan ana karekterlerden Sincap'ın uyanıklığı ile  gazetici olarak yoluna devam ettiriyor. Bir meddahın ağzından yazılan eser, ara ara yazarın anlatımıyla desteklenerek aralarında paslaşmayla kitap okura keyifli bir anlatımla sunuluyor. Yazarın oluşturduğu hikâyesinde okurken gerçeklik ve kurgu arasında gidip gelmiş olsakta göndermelerin yapıldığı şair ve yazarların olduğunu da göz ardı edemeyiz. Gelelim konuya; 1960'lı yıllarında geçen hikâyede şair İskender Sof'un daha önce yazdığı şiirler yüzünden yargılandığı ve hapis yattığı süreç sonrasında dosyasına işlenen bir takım suçların yanında en ağırı ülkesine ihanet olarak yer almasıdır. Eşi,çocukluk arkadaşı ve yayımcısının kendisine ihaneti sonucunda Rize üzerinden yurdunu terketme planlarını Iğdır üzerinden gerçekleştirmeye çalışıyor. Böylece şairle beraber yazarın memleketine doğru uzandığımız yolculukta tanışacağımız yeni karekterlerle kitap ilerliyor. Meddahın büyülü anlatımına kendimizi kaptırdığımız satırları oluşturan her bölüm başlığı bir renk üzerine şekilleniyor. Çünkü şairimiz çocukken geçirdiği bir kaza sonrası senelerce herkesten sakladığı bir sırrını tren yolculuğunda tanıştığı Sincap lakaplı kişiyle paylaşır. Şairin renkleri soluk ve belirsiz bir şekilde gördüğü günler de böylece Iğdır sokaklarında son bulur. Artık ölüme doğru bir yolculuk yaptığına inanan İskender heybesinde ne var ne yoksa bir bir dile getirir. Bu sırrına daha sonra ilerleyen zamanda başka kişilerde dahil oluyor. Bu defa kitabın adına ilham veren korku giriyor devreye. Kitapta korku üzerine ağırlık veren yazar bu konuyu derin işliyor. Şairimiz İskender, renklerle buluştuktan sonra hissettiği ilk duygu korku oluyor. Yaşamının sonuna geldiğini, nasılsa sınırı geçerken sırtından vurulacağı gerçeğini bildiği için kendini buna inandırıyor. Gider ayak hayatına giren renkler ve korku bir bütün oluyor. Tabii meddah bu konuyu öyle güzel allayıp pulluyor ki sözler bi nakış gibi ince ve en cafcaflı haliyle kitapta yerini alıyor. Dikkatimi çeken bir konuda yazarın kitapta Azeri Türkçesinden kelimelere yer vermesi oldu.İlber Ortaylı'nın; Azerbeycan türkçesini sevmemizi onun bize dilimizin gençliğini çağrıştırması ile ilgili bir sözünü aklıma getirdi. Evet Ortaylı doğru bir teşhisle insanın zamanla gençliğini özlediği gibi bizlerde dilimizi öyle özlüyor ve seviyoruz. Bu sebeble okuduğum satırlarda karşılaştığım Azeri Türkçesi çok hoşuma gitti. Bunu da bir not olarak geçmek istedim. Kitapta yazara sahip çıkan başka karekterlerde yer alıyor ve hepsini ayrı ayrı seviyorsunuz. Hele kitaba renk katan Ninno karekterinin asıl hikâyesini kitabın sonunda veren yazar okurun içine bir taş oturtuyor. Anlatım o kadar sürekliyici ve etkili ki kötü karekterler bile kendine ince bir detayla okura gülümsetebiliyor.Tıpkı Mit Osman ve kendisiyle özleşen mıknatısları gibi. Anlatmak istediğim önemli iki kişi daha kitapta yer alıyor. Bunlardan biri şair İskender sof'a sahip çıkıp evinde saklayayıp ağırlayan Ahund ve kaçma planlarında en büyük destekcisi torunu Nuh gibi mesala. Hepsinin kitapta önemli yeri var. Mesala bir konuyu açıklığa kavuşturmak için gittikleri Sarıcakarı'nın evinde himayesi altına aldığı kızlar ve yaşadıkları olaylar, gönlünü verdiği bir güzel ve de Sarıcakarı'nın şairin hayatını kurtaracak bir planın parçası olması gibi. Bir de vampir meselesi var o konu ayrı bir hikâye zaten mesele sayfalar ilerledikçe açıklığa kavuşuyor. Yazar şairi yolcu ettiği Iğdır bizleri de ağırlıyor. Her sokağı, köşeyi, dükkânları tek tek geziyorsunuz. Bir ara yazarın rotasını Güzelsoylara ait kendi dükkânlarının önünden geçirmesi de gözden kaçmadı tabii ki. Birde bu dükkânların tabelalarında yer alan isim mevzusu var onu da siz okuyunca bilin isterim. Çünkü kitapta bahsi geçen  dükkânların isim mevzusu bir hayli düşündürücü bir hadise. Şair, kalpazan, deli, meddah, mit, kasabalının arabulucusu,fikrisabitinden tutunda mahir delikanlısına  kadar zengin bir kadrodon oluşan kitap üstü kapalı göndermeleriyle bir hayli etkileyiciydi. Bir ara okurken yazarın Sabattin Ali'nin adını satır arasında kısa değinmiş olsa da ben her okuduğum satırda niyeyse hep onu düşündüm. Yaşadıklarının Şair İskender'le benzerlikler göstermesi, üstüne bir de yazarın hikâyesinde oluşturduğu olaylarda yer alan sınırdan kaçış ve ölüm senaryosu bende bu izlenimi uyandırdı. Kitabı okuyan diğer okur arkadaşlarım bu konu hakkında nasıl bir izlenime sahip oldular merak ediyorum. Kendisini anmışken edebiyatımıza katkılarından dolayı buradan Sebahattin Ali'yi saygıyla anarak incelememi bitirmek istiyorum. İsmail Güzelsoy eserleri bir ayrıcalık. Kalemi etkili bir şekilde büyülü, okurken sadece seyirci kalmıyorsunuz, her şeye dahil oluyorsunuz. Kısaca benim için anlatılmaz harikulade bir yolculuk oldu. Kalemine ve yüreğine sağlık üstad.
Değil Efendi'nin Renk ve Korku Meselleri
Değil Efendi'nin Renk ve Korku Meselleri
İsmail Güzelsoy
İsmail Güzelsoy
Değil Efendi'nin Renk ve Korku Meselleri
Değil Efendi'nin Renk ve Korku Meselleriİsmail Güzelsoy · Doğan Kitap · 2010106 okunma
·
115 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.