“Dışarıda keşfedilmeyi bekleyen kocaman bir dünya varken, boğucu apartman bloklarının arasında hayatını boşa harcayan o kızlardan biri olamam.” [s.129] Bu eseri ve yazarını hiç duymamıştım. Arkadaşımın tavsiyesi ile okudum ve gerçekten beğendim. Sonradan öğrendim ki Netflix’e uyarlanmış bir dizisi de var. Henüz izlemedim. İzlemeye cesaret eder miyim onu da bilmiyorum. Kitabın başrolü kadın. Evet, evet kadın. Hemen hemen her yerde kısıtlanan, hor görülen, köle muamelesi yapılan, kendi istekleri önemsenmeyen kadın. Konusuna gelecek olursak kadın başrolümüzün özgürlük arayışını, okumasını, gizli gizli kitap okumasını, hayatını ele alınmış. Deborah bir yahudi. Hasidik Yahudisi. Ve toplumun bağnaz, katı inançlarına göre yetişmiş bir genç kız. Sürekli hayatını ve yaşamını sorgulayan, kendisinin o toplumdan çok farklı olduğunun farkında olan bir genç kız. Daha önce karşılaştırmalı dinler tarihine merak salmıştım. Yahudiliği ayrıntılı olarak o zaman okumuş, öğrenmiştim. Tabi zamanla bu bilgilerim körelmiş.

Unorthodox’u okuyunca yavaş yavaş hatırladım. Hatta bilgilerimi tazelemek amacıyla yakın zamanda

Dakikalar İçinde Din’i de okudum. Unorthodox’tan sonra yine bildiğim bir şeyin yine farkına vardım. Kadın olmak çok zor! Yahudi, Hristiyan veya Müslüman hiç farketmiyor. Kadın olmak çok zor! Tekrarlayayım. Kadın olmak gerçekten çok zor! Kadın olmanın zorluğundan bahsederken aklıma

Saç Örgüsü geldi. O da aynı, benzer konuları içeriyor. Ve beni asıl düşündüren şey ne biliyor musunuz? Madem kadınlar hakkında bu kadar eser yazılıyor, madem kadın hakları bu kadar savunuluyor niye hâlâ düzelmiyoruz? Niye kadına saygı duyulmuyor? Niye adalet sağlanmıyor? Evet, ne yazık ki ben bu sorularıma cevap veremiyorum. Yaşadığımız toplumu anlayabilmiş değilim. “Cinsiyetler, birbirini sonsuza dek yanlış anlamaya mahkum edilmiş farklı birer cinsmiş gibi davranıyorlar. Oysa toplumumuzda kadın ve erkek arasında var olan farklar, yalnızca bize zorla kabul ettirilmeye çalışılan şeylerden ibaret. Toplumun kurallarının ötesinde aslında hepimiz aynıyız.” [s.223] Bence bu alıntı kitabın özünü sunmuş bize. Her şeye, bütün zorluklara rağmen; küçük yaşta evlendirilip çocuk sahibi olmasına rağmen özgürlüğünden vazgeçmeyen Deborah’ı büyük bir keyifle, büyük bir umutla okudum. Hakkını arayan, özgürlüğüne düşkün kadınları severim. Ayrıca böyle kaliteli bir eserin okunma sayısının az olması da üzücü. Kitapta rahatsızlık duyduğum tek bir nokta var. O da cinselliği çok ayrıntılı işlemesi. Bu durum beni kötü etkiledi ama eseri okumanız yine de tavsiyemdir.