Thomas Paine " Doğal ilgi alanım bilimdi. Şiire karşı da eğilimim ve yeteneğim vardı; daha çok hayal dünyasına hitap ettiği için bu eğilimlerimi cesaretlenme yerine baskı altına aldım. " der ve sonrasında " Siyasetle ilgili değildim. Hatta jokey kelimesinin anlamından farklı bir şey çağrıştırmıyordu bana. Bu nedenle yönetim konuları ile ilgilenmeye başladığımda, eğitimimi gördüğüm ahlaki ve felsefi ilkelere uygun bir sistem geliştirdim. " diye noktalar cümlesini.
Siyasete karşı soğuk ama ele aldığı konu itibarıyla, ister istemez siyaset yapmak zorunda kalan bir yazar, Thomas Paine.
Eser de Matta, Markos, Luka ve Yuhanna isimli kitapların havariler tarafından yazılmadığına; kim olduğu belirsiz şahıslar tarafından yazılmış ve okunabilirliğini arttırmak maksadıyla, İsa'nın önde gelen dört havarisinin isimlerinin kullanıldığına değinerek, satırlar arasında ilerledikçe kitaplar arasındaki tutarsızlıklara örneklerle açıklık getirmiş.
Bu eylemini gerçekleştirirken de kullandığı alıntıları hafızasındaki bilgilere dayanarak aktardığını, bu bilgilerin doğruluğu hakkında da hiçbir tartışmaya mahal vermeden kesin kanaatlerin etkisiyle oluştuğunu özellikle okura belirtmiş.
" Bir insan Tanrı inancından güçlü bir biçimde etkilenmişse, ahlâkî yaşam bu inancın gücüyle düzenlenir; Tanrı'dan ve kendisinden korkar, sonra da hem Tanrı'dan hem de kendinden gizleyemeyeceği şeyleri yapmaz. Gücün tüm fırsatlarını bu inanca sunabilmenin tek koşulu onun yalnız hareket etmesi gereğidir. Bu da deizmdir. " der. Kısaca her bir satırda bütün variyetiyle deizme inandığını savunur. Tek bir gerçek dinin olabileceğini, onun da Tanrı Kelamıyla tutarlı olması gerektiğini önemle arz eder.
Dünyada din kisvesi adı altında sahtekârlık yapanların varlığına ve tek amaçlarının da insanı Yaradan bilincinden uzak tutmak olduğuna değinmektedir. Yazar bütün zihin sistemimi derinden sarstı. Her ne kadar deizmin savunucusu olmasam da, yazarın anlattıklarının kalbimin en gizli dehlizlerinde kabul gördüğünü hissettim. Yazarla aramda,
" Tek Tanrı'ya inanırım. Bu yaşamdan sonra da mutluluk olmasını umut ederim. " cümleleri ile ortak bir bağ oluştuğu kanaatindeyim. Ama ortak düşüncelerimiz olduğu gibi, farklılıklarımız da olmadı değil! Meselâ din adına ilerleme kaydederken yazarın düşüncesinin aksine insanın yalnız değil, doğru bir rehber eşliğinde yol almasına inanıyorum.
Zavallı, insanlar!.... Kör ve sağır...
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)efendimize kulaklarımızı tıkayarak, getirdiği hakikati görmezden geliyoruz. Yazar, metinler arası bölümlerde diğer peygamberler hakkında önemli tespitlerde bulunmuş olmasına rağmen, söz sevgili peygamberimize gelince herhangi bir tutarsızlıkdan bahsetmemiş! Sadece Yunus peygamberin göğe yükselmesini anlattığı metinde,
" Hz. Muhammed'de oradan göğe yükseldi. " diye, bir dipnot var. Anlayan insanlara,
Kur'ân'ı Kerim'in lisanında en güzel örnek, Hz. Muhammed (s.a.v.)' dir.
Kör köre, yol gösterir mi?...
Bir kör başka bir köre yol gösterirse, ikisi de çukura yuvarlanmaz mı?...
Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.) ve onun yolunda olanları kılavuz tanımayanların körden farkı nedir?...
Peki! İnsanları hem maddi hem de manevi zarara sokup dünya ve ahiret hayatına zehir katarak huzur ve mutluluk kapılarını kapatanlara ne demeli!...
Bunun kıstası nedir?
Kargayı kılavuz kabul edenin burnu pislikten kurtulmaz misâli ne yazık ki, hakikatin idrakine erişmemiş şahıslar yüzünden peşlerinden giden insanlar da helâk olmakta! Geriye kalan ise, hüsran ve yıkım...
Umut değil mi, bizleri ayakta tutarak var olmamızı ve geleceğe umutla bakmamızı sağlayan!...
Hayatımızı durma noktasına getiren hangi darbe etkilidir? Bedensel faaliyetlerimizi koşulsuz yerine getiren vücut aksamlarımızdan birinin darbe alması mı, yoksa bedensel faaliyetlerimize yön veren ruhumuzun incinmesi mi?
Sorular... Sorular... Ardı arkası kesilmeyen bir sürü cevapsız sorular...
Thomas Paine kendi inancını savunurken inancımı sorgulamama vesile olan eseri okumanızı tavsiye ederim.