Gönderi

280 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Bir dolu dünya..!
Zeze'yi ifade etmek için nasıl bir söz dizisi kullanmalı diye düşünüyorum da içimizden biri o sanırım. Evimizdeki küçük, ansızın camı çerçeveyi indiren komşunun yaramaz oğlu, okulda öğretmene kök söktüren o öğrenci... Ama yine de kendini etrafındakilere sevdirmeyi bir şekilde başaran "şeytan tüyü var" denilen o çocuk... Dışarıya görünen işte bu! Her dışın bir de içi vardır ve iç dünyayla dış dünya bazen tamamen farklı olabilir. Yani görünen başka, aslında olan başka... İçte olan ve dışarıdan herkesin göremediği bir dolu dünya! Zeze, bize kendi dünyasıyla tüm çocuklara ayna tutuyor âdeta. Görülmeyen, duyulmayan o çocukları "görün!", "seslerini duyun!", "biz çocuklar aslında öyle değil böyleyiz" mesajını vermek istiyor sanki. Kocaman altın yüreği sayesinde tüm üzüntülerinin üstesinden geldi. Çünkü yüreği birçok güzellikleri barındırmaya yetti. Üzüntüsü ile üzüldüğüm gülüşüyle güldüğüm oldu. Öncesi "Şeker Portakalı" olan bu seri; bir çocuğun dünyasına inebilmek, onu anlayabilmek, belki onunla arkadaş olabilmenin yolunu bulabilmek için yazılmış biçilmiş kaftan. Bir çocuk, bu kadar güzel anlaşılabilir kılınır ve anlatılabilirdi. Özellikle de Şeker Portakal'ında Zeze'yi tanıdığımda kitabın sonunda sarılmak istemiştim ona, sadece sarılmak... Çocukları ciddiye alan, tabiri caizse adam yerine koyan, anlattıklarını önemseyenlerin sayısı yüzde kaçtır? Kaç kişi onlara karşı duyarlı ve bilinçli? Anne-babalar söylediklerine, çabuk susturmak için "hı hı" çeker, bazen hiç duymaz. Çocuk şanslı ise günü belki azarlanmadan kapatır. Nerde burda adalet? Büyükler çocukluktan geçmişti oysa, hiç çocuk olmamışlar gibi nasıl bu kadar halden anlamaz olabiliyorlardı? "Çocuktur anlamaz." denilen o çocuklar yüksek farkındalık sahibi olabilir ve küçücük yaşında acının ne demek olduğunu keşfetmek zorunda kalabilirler. Onlar aslında baktıkları yüzün bir mimiğinden bile duyguyu hisseder ve henüz duru olan hafızalarına kaydederler. Güzel bir duygu alırlarsa, meyvesi size dönecektir. Ama aldıkları kötü bir duygu ise bu en çok onları yaralayacaktır. Bunu anlatmak pedagogların işi belki ama her insanın bu konuda farkındalık geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden bir iki kelam etmeye hakkım olduğunu düşündüm. Zeze sadece bizlere bir çocuğun dünyasını anlaşılabilir kılmakla kalmıyor, aynı zamanda büyüklere de ders niteliğinde düşünceleri ve diyaloglarıyla eşlik ediyor. Mesela; Zeze'nin Şeker Portakal'ında bir kuşu vardı yüreğinde beslediği, bu kitapta da Cururu Kurbağası. Üstelik isim bile vermiş bu dostuna: "Adam!" Zamanı geldiğinde onlara veda etmek zorunda kalsa bile onda hep güzel izler bırakan dostlar. Bakalım "Delifişek" Zeze nasıl çıkacak karşımıza. Bir çocuktan başka yüreği, kocaman bir kurbağayı alacak kadar geniş olan kaç yetişkin var? Hatta bırakın kurbağayı yüreğine almayı, çoğu kişi görünce bile yüzünü buruşturur. Zeze, bize hayal dünyasını somutlaştırarak gösterdi belki anlayamayız diye. Hep bir şeyler öğretmeye çalışıyoruz ya onlara! Aslında bizim onlardan öğrenmeye ihtiyacımız olan çok şey var. Daha doğrusu hatırlamaya. Çünkü bir zamanlar herkes çocuktu, unutulan bu aslında. Sadece onları susturmak yerine ya da onlara da konuşma fırsatı vererek onları dinlememiz yetecektir hatırlamaya. Umut mu? Sevgi mi? Hayal etmek mi? İçinizdeki "güneşi uyandırmak" mı? Bunlar hep çocuk işi! Hepsini çok iyi yaparlar. Çocukları görmeli ve içindeki çocuğu alıp büyürken yanında taşımalı, çocuklukta bırakmamalı. İçinizdeki çocuğu tekrar hatırlamak ve onunla beraber güneşinizi uyandırmanız dileğiyle...
Güneşi Uyandıralım
Güneşi UyandıralımJosé Mauro de Vasconcelos · Can Yayınları · 202135,1bin okunma
·
75 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.