Rabindranath Tagore, çok çeşitli eserleriyle Hint edebiyatına damga vurmuş bir isim.
Kendisini, Hindistan’ın siyasetçisi
“
Mahatma Gandhi ” hakkında araştırma yaparken keşfetmiştim. Gandi'den sonra Hindistan’ın tek manevi önderi sayılacak kadar ikisinin çok iyi dost olduklarını öğrenmiştim. Ve Gandinin “Mahatma” ( yüce ruh ) adıyla anılmasını sağlayan kişiymiş Tagore.
Kendileri Hindistan’ın Kast sistemine rağmen, bununla sınırlanmayıp Panteist bir anlayışa tezatla, Brahmonist mezhebinin temellerini atmış. Yazınsal değerleri de yavaş yavaş burada başlamış.
Şairimiz asıl ününü
Gitanjali eseriyle kazanmış. 1913 Nobel Edebiyat Ödülünü ise benim de çok merak ettiğim
Gora adlı romanıyla almış. Ve şairimiz hayatında ilk önce çok sevdiği karısını, sonra kızını ve daha sonrasında ise oğlunu kaybettiği için yoğun üzüntülü hislerle çok ustaca şiirler yazmış.
O ustaca şiirlerin çoğunu da bu kitapta okudum.
Kendisi çok çok sevgi seli ve bir o kadar da sevimli biri. Şiirlerini okurken bolca gülümsedim ve “ Yaaa” sesiyle okudum. :) Çok duru anlatımlı biri. Biricik aşkına çok nahif ve latif şiirleri var.
Evet, zamanında çok fazla aşk üstüne şiirler yazılıp çizilmiş, ki benimde özel olarak bazı şairlerin aşk şiirlerini okumuşluğum vardır,
ama şu zamana kadar hiçbirinden
bu kitaptakiler kadar etkilenmemiştim sanırım.
Deli gibi içten ve samimiydi.
O hoş şiirlerinden birisi şu;
O'dur benim
uçsuz bucaksız gökyüzüm;
yıldızım O'dur
aydınlatan ışıltısıyla!..
O'dur benim,
kocaman dünyam;
nimetlerini sunan O'dur
sevdalı kucağıyla!..
O'dur!..
O'dur yalnızca
benim kalbimde varolan
ve tükenmeyecek olan aşkıyla!..
• 105.
Karısından sürekli dizelerde aşkını ve bağışını isteyen biri Tagore. Hala onun yanına geldiğinde heyecanlanan, kızaran ve onu hissettiğinde sıtma tutacağını düşünen biri…
Ey sevdiğim!..
Eğer bugün
yüreğim dayanamayıp parçalamışsa kozasını!.. Bil ki sabırsızlıktan
ve bil ki bu toprakla buluşan
ılık cemrenin heyecanından!.. Belki de ilk yazın!..
Ve sonra da durdurulmaz çağlayışı damarlardaki akan kanın.
Bağışla!.. Bağışla beni!..
• 126.
Vurgun olan ve varoluşunu aşkı olarak gören Tagore, mistik havasıyla beni daha da meraklandırdı.
Kendisi bir dizisinde sanki şiirseverlere seslenirmiş gibi,
“Kapım herkese açık; kim isterse girebilir evimden içeri.” Diyor. O kapıyı ben aralamaya çalıştım, girip girmemek sizin inisiyatifinize kalmış. Mamafih ben o kapının anahtarlarını aldım ve istediğim zaman kendisini ziyaret edeceğim.
Tagore Bey dizenin devamında “kovamam hiçbirini” diyor, buna güvenerek bahçesindeki çiçekleri derlemek için görüşeceğim mutlaka!
Çok sevgili,
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şu dizeleri aklımda dolaştı Tagore’u okurken;
“Seni şiirlerimde bin yıl yaşatır
Ben bin defa ölürüm”
Karısını şiirlerinde bin yıl yaşatıp, kendisi bin yıl ölecek gibi hissettiriyor. Umarım gökyüzünün derinliklerine gülümseyen gözleri ışığını geri vermiştir…
Lirizm cümbüşü yaşatan kendisine şu dizelerle veda etmek isterim;
Ah sevdiğim!..
Sen de terk edip gittin beni
çiçeklerini ve şarkılarını gibi.
Yakışır mı vefasızlık aşıklara?
Evet! Evet!
Sen de çekip gittin dönüp bakmadan arkana. Bense yine kaldım bir başıma.
Ve yine her zaman ki gibi
ayrılığın dayanılmaz acısı sırtımda
eskimeyen yalnızlığı başucumda.
• 112.
Aşk ŞiirleriRabindranath Tagore · Kırmızı Yayınları · 2011178 okunma