Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

240 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Sosyal Bilimcilerin Yazma Çilesi
Sosyal bilimcilerin yazma çilesi kitabında yazar sözlerine şu soruyla başlamıştır: “Konuşmaya korktuğunuz şey nedir? Öğrenciler düşünceleri organize edememek ve yazmanın delirtecek kadar kafa karıştırıcı büyük bir keşmekeş olması cevabını verir. Ek olarak yazılanların yanlış olmasından ve insanların kendilerine gülmelerinden korktuklarını anlatırlar. Bu nedenle yazılan yazılar daha çok kimin yaptığını söylemekten kaçınan cümlelerden yani edilgen yapılardan ve soyut adlardan oluşur. Fakat eyleyenler dışarıdan katılınca hem sözde hem de özde yanlış bir temsil ortaya çıkmaktadır. Aslında bu çok yaygın bir ifade tarzıdır ve sosyologlar genelde bu tarz yazmaktadır. Yazar bunları keşfettiğinde öğrencilerine ilk yazdıkları taslakların çok da önemli olmadığını çünkü değişkenlik gösterebileceğini söylemiştir. Hatta öğrencilerine sınıfta yazdıkları makaleleri rastgele dağıtıp herkesin yazılanları düzeltmesini istemiştir. Kâğıtların hepsi kırmızı çiziklerle doludur. Hatta daha zeki olanlar kısa bir süre zarfında kendilerinden bahsettiklerini fark etmişlerdir. Burada önemli olan konu sadece bilmek yeterli değil eldeki verileri kullanmak, parçaları bir bütün haline getirmek mesajıdır. Çünkü herhangi bir çalışmanın biçimi onu üretme ve sürecindeki kişi ve malzemeler sonucu şekillenir. Hangi fikri ne zaman öne süreceğimiz, hangi tür sözcük seçeceğimizi iyi değerlendirmemiz gerekir. Çünkü yazmak, fikirleri, sezgileri özümsemeyi, tasnif etmeyi ve geliştirmeyi içeren süreçlerden oluşur. İlerleyen bölümlerde yazar akademik dilin üslup kullanımından da bahsetmektedir. Bir akademisyenin üslubunun okurlara yazanın ne tür bir kişi olduğuna dair ipuçları verebilmesinden söz etmektedir (syf. 57) . Burada yazara katılıyorum çünkü insanın kişiliği üslubuna yansır buda ister istemez yazdığı yazıyı sunduğu konuyu ifade ettirir. “Dilimiz sahip olmak ve hissetmek istediğimiz itibar için çaba gösterir”(syf.59) “Dolayısıyla herkesin tarzı yazarın olmak ya da benzetilmek istediği bir kişinin sesidir” (syf.62) Nasıl profesyonel bale dansçıları tek ayak üzerinde duruyorsa akademik çevreden de üsluba sahip olan insanlar akademik olmayanlardan ayrılmaktadır fakat akademik üslubun üstesinden gelmek için ilk önce akademik kibrimizin üstesinden gelmek zorundayız. İlerleyen sayfalarda yazarın öğrencilere sunduğu konu yazdıklarımızı değiştirmeyi neden bir sorun olarak gördüğümüzdür. Neden yeniden yazmak konusunda bu kadar tereddüt içinde olduğumuzu sorgular. Öğrencilerin çoğu hocalarının temsil ettiği ders kitaplarını otorite olarak görmektedir. Öğrenciler hocalarınının, kendi çalışmalarının yeterince iyi olup olmadığına karar veren yargıçlar olarak değerlendirirler. Yazar öğrencilere yazma sürecini iyi kontrol edebilmeleri ve güzel sonuçlar elde etmeleri için bir takım tavsiyeler sunmaktadır. Tavsiyeler arasında “yazdıklarımıza dair notlar almamızı, her bir fikri karta yazarak başlamamızı, taslak oluşturmamızı, hiçbir fikri göz ardı etmememiz gerektiğini söyler. Ek olarak yaşadığımız sorunlar hakkında yazmamızı ister. Yaşadığımız sorunları okurlarımızla samimi bir şekilde paylaşmamız gerektiğini, her zaman doğru yolu bilen ve hatasız bir şekilde onu uygulayan bir kusursuzluk abidesi olmadığımızı karşıdakine inandırmamızı ister. Bu noktada da akademik dilin sivriliği ön plana çıkmalıdır. Bir şeyi söylemenin pek çok etkili yolu vardır. Tek yapmamız gereken şey bu yollardan en uygun olanı seçmemiz gerektiğidir. Okurların anlayabileceği bir tarzda yazmak da işleri kolaylaştıracaktır. Biz sosyal bilimciler yazarken boş bir kâğıda kulağa ve göze hoş geleni yazmak için uğraşmalıyız. Yazarken bazıları kati bazıları da oldukça belirsiz olan sezgisel kılavuzlar kullanmalıyız. Sezgilerimiz yazılarımıza rehber olmalıdır. Üzerinde durduğumuz konularda ciddiyetten ötürü kullandığımız metaforun derinliğinin önemi göz önünde tutulmalıdır. “Yazdıklarımıza gerekli özeni ve dikkati gösterdiğimizde zaten sorunlar kendiliğinden çözülmeye başlayacaktır” (syf.119). Ayrıca profesyonel bir entelektüel olmak istiyorsak risk almalıyız. İyi bir akademisyenlik için çalışma konusuna dair birbiriyle rekabet halindeki yaklaşımları sürekli olarak araştırmalıyız. Bu araştırmalarda söylemek istediğimiz şeyi söylemediğimizi hissettiğimizde literatürün bize engel olduğunu yansıtan uyarılar gözükecektir. Bu uyarıları kendimize göre harmanlayıp okuru ele geçirmemiz gerekir. Son olarak başkalarının yazdıklarımızı görmesine izin vermeli kendimizi eleştiriye açmalıyız. Çünkü bizim kim olduğumuzu anlamamıza olanak tanıyan şey başkalarının tepkileridir. Kendimizi nasıl kandırabileceğimizi biliyoruz ama başkalarının kendilerini nasıl kandırabileceklerini bilmiyoruz. “Bütün bunlar kısa vadede bize korku ve hatta acı veren şeyler olabilir fakat yazamamanın uzun dönemli sonuçları canımızı daha fazla yakacaktır” (syf. 220). Suya girmeden yüzmeyi öğrenemeyiz. Nasıl kervan yolda düzülür ise yazma sürecinde de hamlıktan, yanmaya varacağız. Önemli olan kararlılık ve emektir. Yazar bizlere çok faydalı ve kıymetli bilgiler sunmuş, kitapta bir nevi teselli niyeti hissettim. Yol gösterici bir rehber özelliği taşıyor. Bu kitabı en başta Akademi yolunu seçip kafası karışık olan, strese girip bir şey yapamayacağını düşünen, kimseyi dinlemeyip yardırıp kendi bildiğini okuyan akademik amelelere daha sonra da herkese tavsiye ediyor keyifli okumalar diliyorum.
Sosyal Bilimcilerin Yazma Çilesi
Sosyal Bilimcilerin Yazma ÇilesiHoward S. Becker · Heretik Yayıncılık · 2013201 okunma
·
69 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.