Tanrı'nın Uyumadığı Gece
.
Ne çok çekti bu dünyada kadınlar. İçimde kopan fırtınalara, yapılan haksızlıklara, kıyılan canlara, erkeğin egemen olduğunu, her şeye hakkı olduğunu, her attığı adımın doğru olduğunu düşünmesine tekrar tekrar delirdim! Özgürce yaşadığımı düşünen bir kadın olarak aslında çevremdeki bilincin ne kadar da bağnaz olduğunu, inançları çok yanlış anladığını, sadece kendi doğrularını kabul ettirmeye çalışan çok iyi tanıdığım insanların nasıl da ‘aklımla’ oynamaya çalıştığını bir kez daha fark ettim. İşte tarih boyunca bu insanların boyunduruğundan kaçmaya çalışan kadınlar, her ne şartta olursa olsun bir yerde, bir şekilde, bu insanlara yakalanıyor çünkü, ‘bizler’ değil maalesef ‘onlar’ çok kalabalık…
.
Dünyanın iki farklı noktasında kaderleri mükemmel bir ‘gerçeklik payı olan’ kurgu ile birleşen iki kadının hikayesini okuyoruz Tanrı’nın Uyumadığı Gece’de. Öylesine bilindik, öylesine içimizden bir hikaye ki, kadını kadının anladığı gibi, yine kadını kadın, hatta ‘anneleri’ mahkum ediyor hayat boyu sürecek travmalara… Bir anne kızına sünneti reva görürken, diğer bir anne bekaret kontrolüyle hayatını altüst ediyor. Her sayfada ne kadar nefret duysak az kalıyor kafasında kadını değersiz gören erkeklere ve kendi çocuklarına düşman, namus kavramını çok yanlış değerlendiren annelere! Lütfen, ibret almak, kadınların yaşadıklarını, düşündüklerini, maruz kaldıkları haksızlıkları anlamak ve ilahi adaletin ne olursa olsun tecelli ettiğine olan inancımızın doğruluğunu görebilmek için okuyun.
.
Pürlen Kıyat Karakuş ile tamamen tesadüf eseri tanıştım ama öyle güzel, öyle etkili bir tanışma oldu ki, diğer kitaplarının da son derece başarılı olduğu yorumlarını okuyunca geç kalmadan devam edeceğim bu yeni yolculuğuma. Ben böyle özel ve önem konulara son derece yalın, abartısız, olduğu gibi yaklaşan hikayelerin anlatımlarına bayılıyorum, hep daha çok olsun, hep daha çok okunsun istiyorum ki insanlar romanları okuyarak daha da bilinçlensinler…